KABUS GİBİ Bölüm 12

86 9 1
                                    

Sorularım yanıtsız kalırken, Burak hızlıca okula doğru yürüyordu tabi beni de çekiştirerek. Bu çocuğun susup durmasından nefret etmeye başlamıştım.

     Sonunda Okul sınırının içine girince elimi hızlıca çekip "YETER!" diye bağırdım. Artık bir şeyleri, anlatmasının zamanı gelmişti. Sesimden ve hareketimden olsa gerek arkasını dönüp bana endişeli bir şekilde bakıyordu.
- Ne oldu?
   İmalı ve kızgın bir şekilde Burak'a;
- Benim bilmem gereken bir şey var mı acaba?
- Ne gibi?
- Burak bana söyler misin? Katil beni tanıyor mu? Ya da elektriklerin kesildiğini nereden biliyorsun?

Burak sorularıma cevap vermeden önce etrafına bakıp nasıl konuşacağını düşünüyor gibiydi.
- Bak Yağmur. O gün cinayet günü ben de erken gelmiştim. Aslında evden bir an önce uzaklaşmak içindi. Okula gelip sınıfta biraz kestirmek istiyordum. İçeri girdiğimde yangın binasının orada deri ceketli bir çocuk görmüştüm ama önemsemedim. O da benim gibi erken gelenlerdendi diye düşündüm. Erken gelip okulu geziyordur diye..."
   Burak'ın lafını yarıda kesip;
- Yüzünü görmedin mi? diye sormuştum.
- Hayır o arkası dönüktü ve uzaktaydı. Umursamamıştım. Bende doğru sınıfa çıkmıştım sıraya kafamı dayayıp uyumaya çalışmıştım...
- Peki kızı? Kızı görmedin mi?
- Biraz sakin ol, gel şuraya oturalım.
Az uzağımızda olan oturma bankını göstererek.
    Oraya doğru ilerleyip oturduktan sonra konuşmasına devam etti.
Biz bu konuşma sırasında arkamızdan koşturan Eren, koşmaktan vazgeçmişti ve yürüyerek okula yeni gelmişti. Bize el sallayıp yanındaki arkadaşlarıyla birlikte uzaklaşmasını seyrediyordum.
- ...Aslında kızı görmedim. Sadece kızlar tuvaletinden ses geliyordu. Kızın biri konusuyordu o kadar. Bende uyumak için sınıfıma çıkmıştım. Tabi telefonumun şarjı dün geceden bitik olduğundan okulda şarj etmek için şarj aletimi almıştım, fakat prize takınca elektriklerin olmadığını anladım. Uyumadan önce su almak için sınıftan çıkmıştım. Sonra seninle karşılaştık. Gerisini sende biliyorsun.
- Peki bunları neden daha önce bana söylemedin.

   Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Üzülmüştüm. Burak'ın bunları bana anlatmamasını. Ben gördüklerimi yüzlerce kez ona anlatmıştım. O niye anlatmadı ki?
- Ben sadece pek önemsemedim, dedi Burak.
- Bu anlattıklarını polislere anlattın mı?
- A tabi ki.. aslında ilk zamanlar anlatmamıştım da sonradan anlattım. Seninle polis merkezine gittiğimiz de.
- Hala inanamıyorum. Benden sakladığına. Katilin beni gördüğüne nasıl kanaat getirdin?
     Bu soruyu aslında içlerinde en çok merak ettiğim bir o kadar da korktuğum soruydu. Acaba Burak bu katili tanıyor mu ? diye düşünmeden edemedim. Ama yok canım neden tanısın çok saçma.
- Aslında bunu söyleyenler polisler oldu. Genelde cinayet olayına tanık olan biri var mı diye, katil olay yerinden ayrılmadan önce gizliden etrafı incelermiş. O zamanda sadece etrafta senin şokta olduğunu ve kapıyı zorlayanın -sesinden dolayı- bir kız olduğunu da bilincinde ise hedef sen olmuş oluyorsun. Bu yüzden de sana bir şey yapabilir. Yalnız kalma dememin sebebi de buydu.
- Ve bunu bana şimdi söylüyorsun?
- Anlamadım?
Burak şaşkın şaşkın bana bakarken, ben konuşmaya devam ediyordum.
- Bunu bana daha önceden söylemen gerekiyordu. Ya bunları bilmeden bana bir şey yapmış olsaydı?
- Bunları bilmen sana ne kazandırdı?
- En azından kendimi korumak için bir şeyler yapabilirdim. Ya da etrafa dikkatli bakardım. Dikkat ederdim işte, dedim.
Kırgındım gerçekten bunu bilmem gerektiğini düşünüyordum.
- Üzgünüm ben, bunu sana söylemedim çünkü öğrenirsen sürekli korku içinde kalırdın. Ama hep arkadan seni izledim yani sana yardım etmek, seni korumak içindi.
- Kim kimi koruyormuş bakayım?
    Arkamızdan gelen sesle ikimizde irkilip baktığımızda Alara ile karşı karşıya gelmiştik.
Bu kızın burada işi neydi?'
Burak ve ben Alara'nın sorusunu cevapsız bırakarak bir birimize bakarken Alara yanımıza gelip "kim kimi koruyor?" gereksiz sorusunu tekrardan sormuştu.
Ben ne Alara ile ne de Burak'ın bununla yapacağı sohbetiyle uğraşamayacaktım. Bu yüzden "Size iyi takılmalar" dedim ve bulunduğum yeri terk etmek için ayağa kalktım.
  Alara da "İyi yaparsın canım. Hadi baay" derken ağırlığını bir bacağına verip kalçasını çıkartıp, bir elini beline koyup, diğer elini havaya kaldırmıştı. Bu kızın tavrından nefret ediyordum ama en çok nefret ettiren şey ise Burak'ın sessiz kalmasıydı.
  Ben Burak'a kızgın kızgın bakarken en son söylediği cümlesine karşılık olarak " Senin korumana gerek yok. Rabbim zaten beni koruyor. Üstelik bende kendimi korurum artık." dedim. Burak bana anlayamadığım bir bakışla bakarken, Alara ise "Hadi canım hadi, sen rabbinle başbaşa takıl." deyip elini 'kış kış' yapar gibi bana doğru gösteriyordu.
   O eli tutup kırarcasına geriye doğru bükerken Alara'nın yalvarırcasına bağırdığını ve Burak'ın da bize şaşkın bir şekilde baktığını düşünmeden edemedim ama ne yazık ki bu düşüncemi rafa kaldırmıştım.
  Sınıfa doğru ilerlerken derse epey geç kalmıştım her zaman ki gibi. Madem derse geç kaldım o zaman ormanlık alanda olan okulumda bir bankta oturup kitap okusam fena olmazdı. Ağaçların arasında ki boş bir bank'a oturup kitap okumaya başladığım esnada telefonumun çalmasıyla yerimden hopladım.
Telefona baktığımda arayanın Betül olduğunu gördüğümde çok şaşırmıştım. Dünden beri ulaşamamıştım. Hemen açıp "Alo Betül. İyi misin? Nasılsın?" soru bombardımanına tutmuştum.
"Alo Yağmur, Kusura bakma dün biraz sorunlar yaşadım bu yüzden telefonumu kapatmak zorundaydım."
"Sen iyi misin? Anlatmak ister misin?"
"Ben sadece telefonumu sık sık kullanamaya bilirim..."
"Neden?"
"Ben şey ee..."
"Neredesin sen?"
"Kulübedeyim."
"Tamam ben oraya geliyorum. Sende bizim okulu biliyorsan eğer oraya doğru yürü." dedim. Aslında bugün dersi pek dinlemek istemiyordum. Bu fırsattan yararlanıp Betül'ün hikayesine dinlemeye devam edebilirdim.
"Şey... Emin misin?"
"Evet neden ki?"
"Ne bileyim. Neyse tamam o zaman buluşalım" dedi ve telefonları kapattık. Garip bir şeyler vardı ama anlamış değildim. Ben çıkışa doğru ilerlerken Burak hala Alara ile oturup konuşuyordu. Bu konuşma daha çok tek taraflı gibiydi Alara konuşuyor Burak dinliyordu. Onlara aldırış etmeden okuldan çıkıp orman yoluna doğru ilerliyordum.
  Tabi bana bu cesaret nereden geliyor bilmiyordum. Yol boyu ilerlerken bir yandan da etrafı inceliyordum. Buraya ilk defa tek geliyordum Burak'ın arabası nerede durmuştu? Acaba daha gelmedim mi oraya? ilerlemeye devam ederken, az ötede ağaca dayanıp uyuyan bir adam gördüğümde yerimde kala kaldım. Adamın saçı sakalı birbirine karışmış, yanık tenli, esmer biriydi.  Muhtemelen dün geceden beri burada kalmış olmalı, hala uyuduğuna göre adamı biraz daha incelediğimde elinde şişe ve etrafta da şişe yığını gözümden kaçmamıştı. İşte şimdi yandım, bu adam sarhoş ve eğer uyanırsa benim açımdan hiçte güzel bir son olmayacaktı. Kalbim korkudan ağzımda atmaya başlamıştı bile. Adamı uyandırmadan sessiz sessiz etrafından dolanmaya çalıştığım esnada ayağımın altında çıtırdayan dallarla birlikte karşımdaki adamda gözlerini açıp ovalamaya başlamıştı bile. 'Tamam sakin ol Yağmur, ani hareket yapma sadece yavaş ol Adamı korkutma' ne diyorum ben sanki karşımda köpek yavrusu varda korkutma yavaşmış. Benim aslında şuan bağırmam gerekmiyor mu? Ama niye sesim çıkmıyor? Adam ayaklanıp sarhoş haliyle bir şeyler geveleyerek bana doğru gelirken ben koşmaya çalışıyordum ama kımıldayamıyordum. Rabbim ayaklarım niye hareket etmiyor. Hey! Ayaklarım neden görevinizi yapmıyorsunuz, emir veriyorum. Korkum kat ve kat artıyordu ve ben hala hareket edemiyordum. Sarhoşun dediklerini şimdi duymaya başlamıştım "vay vay vay gökte ararken yerde buldum. Gel güzelim azıcık eğlenelim. Şuan tek ihtiyacım olan senin gibi güzel bir kız..."adam bana doğru yaklaşmaya devam ediyordu ufak sallantılarla. Fakat ben hala kaçmak için uğraşıyor kafamı kullanmaya çalışıyordum. Rabbim yardım et. Ne yapacağım ben? Bağırıyordum sesim çıkmıyor. Bu nasıl bir şeydir. Dondum kaldım ve hiç bir şey yapamıyorum. Korkudan mı bilemiyorum etraf dönmeye başlamıştı. Sarhoş adam bir anlığına ayağı takılıp tökezlerken o esnada telefonumun çalmasıyla kendime gelip şokun etkisinden kurtulmuş olmalıydım ki şuan hareket edebiliyordum. Şimdi hem koşabiliyor hem de -arayanın kim olduğuna bakmadan- telefondakine cevap veriyordum. Karşı taraftan gelen sesi duyunca istem dışı olan bir rahatlama gelmişti içime.
"ALO. Yağmur neredesin?"
"Burak! Burak yardım et, ormanda peşimde..." Nefes nefese derdimi anlatmaya çalışırken arkamda hissettiğim iki elle geriye doğru tökezledim ve büyük bir çığlık atarak yere düştüm. Düşerken elimde bir acı hissetsem de ona bakamıyordum, bir anlığına adamdan gözümü ayırırsam daha kötü şeyler olacak diye düşünmeden edemiyordum. Karşı hatta ise Burak "YAĞMUR!" diye bağırıyordu. Onunla konuşamıyordum, çünkü şuan adam üstüme doğru yürümeye başlamıştı.
Ben yerde sürünerek geri geri gitmeye çalışırken bir yandan da elime gelen geçen taşları adama doğru fırlatıyordum. Adam benimle eğleniyormuş gibi yüzünde iğrenç bir gülümseme vardı. Adımlarını hızlandırıp üstüme doğru atladığında artık her şeyin çok geç olduğunu fark etmiştim. Kabus gibi idi. Sarhoş, ayyaşın iğrenç sert elleri kollarımı tutup iki yana açmış, iğrenç nefesini yüzüme doğru veriyordu, elleriyle hızlıca kıyafetimi açmaya çalışıyordu, debelensem de işe yaramıyordu, artık hiç bir ümidim kalmamıştı. Gözümden yaşlar akarken adamın iğrenç, ıslak, salyalı ağzı bana doğru yaklaşınca her şey biranda olmuştu.
Saniyelik, bir hızla adamın üstümden kalkıp geriye doğru düşmesi ve peşinden de bir kızın çığlığı eşlik etmişti. Bu kadar olayı kaldıramayan midemi boşaltmak zorunda kalmıştım. Sonrasında her şeyi bulanık görmeye başlamıştım. Bir kız yanıma gelip bana sesleniyordu karşımdaki adam ise yere serilmiş tepesindekinin yumruklarından ve tekmelerinden korunmaya çalışıyordu. Adam sarhoş olduğundan olsa gerek daha fazla dayanamadı ve kanlar içinde yerde hareketsiz kaldı. Nasıl bu kadar dövebilmişti. Bunların hepsi bir hayal gibi  geliyordu. Sesleri tam duyamıyordum ve tam göremiyordum. Adamı döven genç, bana doğru hızlı bir şekilde geliyordu üstündeki ceketi çıkararak. Bir çift büyük el yüzümde yanaklarımda gezindiğini hissediyordum ama gözlerimi açamıyordum. O eller ne kadar sıcaktı ve güven vericiydi.

...

 Bir süre sonra gözlerimi biraz aralayarak etrafıma bakınıyordum ve tek görebildiğim birinin göğsüydü. Kim diye kafamı yavaşça kaldırdığımda iki nemli yeşillik bana bakıyordu. "Seni arkadan takip etmesem çok geç olacaktı. Ah akılsız kız..." Ve yine gözlerim kapandı. Neden bilmiyorum ama kendimi güvende hissettiğim bu kollarda uykuya daldım. Evet bu oydu? Bu Burak idi.

ARKADAŞLAR UMARIM BU DUYGULARI HİSSETTİREBİLMİŞİMDİR. YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. 



YAĞMURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin