Arza hacet yok,
Halim sana ayandır
Dile gerek yok,
Sessizliğim sana beyandır
Söze lüzum yok ,
Susuşum sana kelamdır
Kelama ihtiyaç yok,
Aşk sana figandırŞems-i Tebrizi
"Cüneyd, gelebilirsin giyindim" diye seslendi Zeynep saçlarını tararken. Az önce karısı rahatça giyinsin diye odadan çıkmıştı Cüneyd. Adını duyunca hemen kapıya doğru yürüdü, eli ile kapı kolunu sıkıca kavrayıp açtı. Artık Zeynep'ten bir dakika bile ayrı kalmaya dayanamıyor, her dakika sarılıp sarmalamak istiyordu. Zeynep'de ondan farklı değildi lakin kendini tutmayı iyi biliyordu
Cüneyd aynanın karşısında arkasını dönmüş saçlarını tarayan Zeynep'i görünce gülümsedi.
Kapıyı kapatıp yanına kadar geldi ve tam arkasında durup önce saçlarını elleri ile yavaşca okşadı.Sonra kızın elinden tarağı alıp Zeynep'in ipeği andıran saçlarını taramaya başladı. Gülümsüyordu Zeynep lakin domates gibi kızardığından bir haberdi. Vücudundaki bütün kan kulaklarına ve yanaklarına hücum etmişti.
Cüneyd saçlarını özenle tarayıp ördü ve Zeynep'ten toka rica edip sonunu da güzelce bağladı.
En son saçlarına bir öpücük bırakmayı da ihmal etmedi."Saçların ne güzelmiş" dedi yavaşça geriye çekilirken. Zeynep panik olmuştu.
İkisi de sadece evlenmeye odaklanmış bu gece ne yapacaklarını hiç düşünmemişlerdi."Benim uykum yok" diye mırıldandı Zeynep. Cüneyd güldü "Ne tesadüf benim de yok" dedi.
Birkaç adım gerileyip cübbesini çıkarttı ve sallanan sandalyenin üzerine bırakıp tekrar Zeynep'e döndü."Benim şevketlü kerametlü mehabetlü kudretlü padişahım!" Diye bir hikaye anlatmaya başladı. Maksadı Zeynep'i hem rahatlatmak, hem de oyalamaktı.
"Demler o demler, zaman o zaman idi. Şehzade de olsan başıkabak yalın ayak bir Keloğlancık da olsan, güzel sevmeyene adam denmez idi. O güzel ki dağlar deldirir, çölleri aştırır, ejderhalara kılıç çaldırır. Ne diyelim, ah mine’l aşk ve mine’l garaib! Hele bir de o güzel peri padişahının kızı ise vah haline. Peri padişahının kızını görenlerin parmağı ağzında kalır idi. Görsen, gül cemali gülşen eder âdemi. Yüzü ayın on dördü, boyu selvi. Onu rüyasında gören haftasına sararır solar da ayvalardan renk alır idi."
"Çok mu güzelmiş?" Dedi Zeynel araya girip. Gülümsedi Cüneyd "Herkesin güzeli ayrı" diye net bir cevap verdi
"Ol perizat, ol peripeyker, ol periru ki perişan eder âdemi. Sanman ki kolaydır o peri padişahının kızını almak. Nice yiğitler bu yolda baş verdi. Kimi takat bulup gidemedi, kimi yol bulup dönemedi, kiminin nefesi yetmedi, kimi devleri yenemedi, kimi ejderi öldüremedi. Öyledir, kız evi naz evi. Peri padişahı da kızına talip olanların bu yoldaki gayretlerini ölçmek için onları zora koşacak. Devletlü padişah bülent avaz ve kemal-i letafetle kapısına gelene diyecek ki “işte hendek işte deve ya atlarsın ya düşersin, baktın olmaz vazgeçersin zordur almak bizden kızı”. Ne yapsın, söğüdün dalı uzun talibin gönlü hüzün kılıncını kuşanır yola revan olur.
A benim iki gözüm, yol kolaydır sanman. Padişahımız efendimiz Kaf Dağı’ndan hazinesini ister. Hazineye bak hele, ejderin karnında. Üç başlı devler de tutmuş yolları, ifritler cirit atmada, geçirmezler; dar kapıdan girenler, varlık dağını delenler müstesna."Zeynep ne demeye çalıştığını kısmen anlamıştı.
"Benim gibi garibi de sen sevdin...Sen benim gözbebeğimsin Zeynep"Yeni bölümde görüşelim 🎀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAKBER • CÜNZEY
Fiksi PenggemarHerşey bir makber başında başladı onlar için. O gün küçücük halleriyle birbirlerine büyük bir söz verdiler. Zeynep belki unutmuştu ama Cüneyd, Zeynep kilometrelerce ötede olsa bile bu sözü yerine getirmek için elinden geleni yapacaktı.