9. BÖLÜM

14 2 0
                                    

YALAN

Özgürlük, TDK' ya göre herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlama ya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu. Peki ya benim için özgürlük var mıydı? Ben özgür müydüm? Hayır.

Ben hiç bir zaman özgür olmamıştım. Bu kural benim için geçerli değildi. Hep başkaları tarafından yönetilmiştim. 6 yaşımdan beri tek istediğim özgür bir hayat yaşamaktı ama hayır, hiç bir zaman özgür olmamıştım. Bedenim, ruhum, düşüncelerim, davranışlarım... Hep başkaları tarafından kısıtlanmış özgürlük hakkım elimden alınmıştı. Karar veren taraf hiç bir zaman ben olmadım. Düzgün bir insan olmak, normal bir yaşam sürmek için çabalamıştım. Kimseye muhtaç olmadan yaşamak istemiştim ama olmadı.

Yaşım yirmialtıydı... Yaşımız kadar yaşanırdı ama ben hiç bir zaman kendimi o yaşta hissetmedim.

3 yıl önceydi... Seneler geçmişti ama ben hala aynıydım. Geçmişe dönüp baktığımda hiç bir şeyin değişmediğini sadece gün geçtikçe yaralı ruhumun daha da öldüğünü görüyorum. Hiç bir zaman çocukluğunu doya doya yaşayamamış, babasından pamuk şeker isteyememiş, annesiyle parkta oynamak isteyememiştim.

Kadir Vural... Hayatımın dönüm noktasıydı. Dört sene önce ailemin isteği ile ortağımızın oğlu ile nişanlanmıştım. Her şey aslında o zaman başlamıştı. Hayatım daha ne kadar mahvolabilir derken nişanlanmış üstüne birde tecavüz edilmekten zor kurtulmuştum.

Bir yıl kadar nişanlı kalmış, medyaya duyurmamıştık. Derginin kapak resimleri için kaldığım otel odasınds gece, ansısızın kapı çalmıştı. Kapyı açtığımda Kadir, burun deliklerimi yakacak derecede alkollüydü. İlk başta korkup içeri almasam da, zorla içeri girmiş bana dokunmaya çalışmıştı.

O gece çığlıklarımı duyan otel görevlisi, kapıyı kartı ile açmış ve beni Kadirden kurtarmıştı. O, yaka paça dışarı atılmıştı ben ise tirtir titriyordum...

Kadir güçlü birisydi. İstediğini elde eden, zorba herifin tekiydi. Ateş kadar güçlü değildi ama...

O gece nişanı atmıştım. Fakat hesaplayamadığım şey ise o gece, evlatlıktan red edilip mirastan men edilmem. Zorla İstanbul'a gönderilmiştim... Aylarca kendi emeğim ile çalışmış, sonrasında büyük bir üne sahip olmuştum. Ne miras umrumdaydı ne de başka bir şehire gönderilmem. Tek üzüntüm zaten anne babalık yapmayan kişlerin beni evlatlıktan red etmesiydi.

Çok canım yanmıştı... Bazı geceler, şiddet gördüğüm babamı yine de sevmiştim. Ya da nişanı atmamdan sonra annem tarafından sürtük olarak anılmamda da. Sevmiştim ama sevgi de beklemiştim her şeye rağmen. Her şeye rağmen sevip bir de büyük bir umutla sevgi beklemek... Annem, saçımı okşayacak, babam geceleri bana masal anlatacak diye çok beklemiştim... Büyüdüm belki bana olan tutumları değişir, beni severler dedim belkide dedim küçüğüm diye sevmemişlerdi... Öyle düşünmüştüm.

Gözümden yaşlar sicim gibi akarken, yatak başlığına sırtımı dayamış, üzerimi kalın battaniye ile örtmüştüm. Artık tek dayanağım karnımdaki küçük bebeğimdi. O olmazsa yaşamayacak gibi hissetmeye başlamıştım çünkü iki gündür burdaydım ve her ağladığımda, karnımdaki küçük kelebek kendini belli ediyor ve ağlamamı dindiriyordu.

Gece saat 21.42 olmuştu. Ateşle o konuşmadan sonra sadece sabah kahvaltısında birbirimizi görmüştük. Öğlen, evde kimse olmadığı için bir şeyler araştırmıştım. Akşam ise eve gelen bir kadın dört çeşit yemek yapıp gitmişti. Kimsiniz diye sorduğumda akşam yemeklerini yapıp gittiğini söylediğinde verdiği cevap ile afalladım.

SOĞUK KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin