-32-
❝Ebru❞
Şaşkınlıkla kapıyı açtığımda karşımda bebek pusetiyle duruyordu. Gözleri kan çanağı gibi şişmiş, mahcuptu. "C-Canan..." diyebildim ancak şaşkınlıkla. Çekingen ifadesinden de öte, yüzündeki morlukları görünce şok oldum. Durumu anlamamsa zor olmamıştı.
"Gidebileceğim başka bir yer yoktu, umarım rahatsızlık vermemişimdir."
Şaşkınlığımı bir kenara itip hemen içeri buyur ettim onu. "Olur mu hiç, gel, gel geç içeri." Bebek pusetine uzanıp yardımcı oldum ve onu içeri aldım.
❝Doğu❞
Evin önünde duran arabadan indiğimde evin tüm ışıkları yanıyordu. Sesli bir biçimde iç geçirdim. Bunun Şahnur Hanım'ın lügatinde ne demek olduğunu çok iyi biliyordum. Bu bir meydan okumaydı. Hâlâ seni bekliyorum demekti. Bir geceyi evden uzakta geçirmemin getireceği fırtına öncesi sinyaldi.
Sakinliğimi koruyarak girişe doğru yürüdüğümde ben daha varamadan kapı açıldı. Yardımcılardan Fidan'ın sessizce içeri buyur etmesiyle girdim. "Ceketini alayım ağam."
"Kalsın."
Vakit kaybetmeden salona girdiğimde Şahnur Hanım her zaman olduğu gibi koltuğunda oturmuş beni bekliyordu. Gözlerinden alev fışkırıyordu ama sessizliği ondan daha korkutucuydu.
Benim için bir şey ifade ettiği söylenemezdi. Her ne kadar onu kırmak istemesem de onun boyunduruğu altında yaşadığım küçük yaşları geçeli çok olmuştu. Artık yetişkin bir adamdım ve annem bunu ne kadar çabuk anlarsa onun için o kadar iyi olacaktı. Aksi hâlde daha çok çekişecektik.
Her zamanki sakin tavrımla nefes verip "İyi akşamlar." diye giriş yaptım salonda ilerlerken.
Arkasını dönüp bana bakmadan "Neredesin sen?" diye sordu buz gibi azarlayıcı bir sesle.
Kaşlarım çatıldı. "Anlamadım?"
"Sorum gayet basit değil mi Doğu, dünden ber neredesin sen diyorum? Geceyi nerede geçirdin?"
"Anne, sana gelmeyeceğimi söylemiştim. Haberin vardı. Seni merakta bırakmadım. Bu tavrını anlayamıyorum."
"Ecnebi ağzıyla konuşma bana!" Aksi yüz ifadesiyle bana döndü. Kaşları çatılıydı öfkeden. "Ananı, atanı saymaz oldun iyice! Ne zamandan beri annen evdeyken geceyi başka yerlerde geçiriyorsun oğlum? Hiç mi annene saygın yok? Hiç mi annem endişelenir demiyorsun?"
"Hayır, demiyorum çünkü endişelenecek bir durum yok." Sesli bir biçimde nefes verdim. "İşlerim vardı ve eve gelmedim, bu kadar basit. Üstelik sana da merak etme diye haber verdim."
"İyi de neredeydin?"
Ebru'nun yanında olduğumu söyleyecek değildim tabii. Şimdi durduk yere kızı hedef göstermeye niyetim yoktu. Zaten hiçbir zaman da hesap vermezdim kimseye. Bu annem de olsa. "Anne, galiba sende unutkanlık başladı. Ben ne zamandan beri gittiğim yerlerin hesabını veriyorum sana?"
"Hesap vermek değil bu. Ben senin annenim, annen!"
"Olabilir. Ben de yetişkin bir adamım. Gittiğim yerlerin bilgisini vermek zorunda değilim. Merak etmemen için sana haber verdim, evlat olarak sorumluluğumu yerine getirdim. Gerisi seni hiç alakadar etmez."
İlk defa aramızda böyle sert tartışmaya gidecek türden bir konuşma geçiyordu galiba. Annemin yüzü renkten renge girerken "Sen dış kapının dış mandalısın, hiçbir işe karışma, köşe yastığı gibi otur diyorsun yani." dedi daha kısık bir sesle. Bu, öfkeli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldızlar
General FictionDoğu Karaçay, rakibini bitirmek isteyen hırslı ve gizemli bir adam. Ebru Akyel Çelik; en yakınının ihanetine uğramış, masumiyetini bir kenara bırakıp tamamen değişmeye hazırlanan canı yanmış bir kadın. Bu hikâye, iki yabancıyı bir araya getiren kade...