-24-
Burada olduğuna pek memnun değildi Akel. Yeşim defalarca arayıp görüşmek istediğini söylemese bulunmak istediği yerler arasında ilk tercihi olmazdı. Onun tek derdi şuan Ebru'ydu. Onun attığı ve atacağı adımlar. Ne yapmaya çalıştığı.
Kaç yıllık karısını, sevdiği kadını tanıyamıyordu artık. Öyle birine dönüşmüştü ki ne yaptığını çözemiyordu. Çözmenin de ötesinde, onu birine kaptırmanın korkusunu içinde yaşıyordu. Onu geri kazanmanın ne kadar zor hatta imkânsız olduğunu biliyordu ama zaten onu asıl delirten de bu değil miydi? Bir zamanlar ona ait olan karısını geri kazanmanın şimdi imkânsız olması.
Tüm bu karmaşanın içinde Yeşim'in yüzlerce araması umurunda bile değildi ama reddettikçe ondan kurtulmak daha da zorlaşıyordu. Bu yüzden hiç istemese de onunla görüşmeyi kabul etmişti.
Masaya oturur oturmaz "Neredesin sen?" diye kalaylamıştı kadın onu.
"Ne neredesin Yeşim? Defalarca arıyorsun beni." Sıkkın bir ifadeyle arkasına yaslandı Akel. "Derdin ne senin? Annem evde, tepemde. Daha yeni boşandım ben."
Yeşim yine Akel'in hiç hoşlanmadığı o iğneleyici yüz ifadesiyle adama baktı. "Keşke evliyken de evliliğine bu kadar saygı duysaydın."
"Başlama yine Yeşim ya." Yeniden hatırlamış gibi "Ayrıldık biz seninle." diyerek ona hesap vermek zorunda olmadığını karşısındaki kadına da hatırlattı.
Karşısındaki adamın boşanmış olmasına, artık kaybedecek bir şeyi kalmamış olmasına rağmen ayrılık kelimesini kolayca kullanabildiğini görünce şaşırdı Yeşim. Akel'in gemileri nasıl yaktığını gördüğü için biraz daha alt perdeden konuşmaya özen gösterdi. "Hiç mi görüşemeyeceğiz Akel? Dostluğumuz da mı bitti? Ayrıca boşanmışsın, bitmiş gitmiş. Artık neden korkuyorsun ki? Görüşmemize bir engel de kalmadı. Niye böyle davranıyorsun anlamıyorum."
Belki de asıl sorun buydu da Yeşim fark edemiyordu. Eskiden görüşmelerinin, gizli saklı köşelerde buluşmanın bir heyecanı vardı. Yasaklığın verdiği o tatlı heyecan bitmişti artık. Her şey ortalığa dökülmüştü. Akel'in onu umursamamasının asıl sebebi de buydu, kim bilir?
Akel'in şu an bambaşka gündemleri vardı. Sevdiği, âşık olduğu kadını bir heyecan uğruna kaybetmişti. Bu yolun sonunun böylesi bir yere sapacağını hiç düşünmemişti. O ihtimalin gerçekleşeceğine hiç inanmamıştı ama bunaldığı evliliği de karısını da kaybedivermişti bir anda.
Dirseklerini masaya yaslayan adam ellerini saçlarının arasından geçirirken ofladı sıkıntıyla. "Benim hayatım bitmiş, sen arkadaşlık diyorsun ya."
Boşanmanın manevi olduğu kadar maddi boyutu da vardı. Son zamanlardaki tüm ihaleleri Doğu'ya kaptırması bir kenara, mal varlığının yarısını da Ebru'nun alması çok kötü olmuştu. Hem maddi hem manevi büyük bir darbe inmişti Akel'e. Tam bir çıkmazdaydı. Üstelik yapayalnız kalmıştı. Her şartta ve koşulda yanında olan annesi bile Ebru'nun tarafını tutuyordu.
Yeşim ise neler olduğunu anlayamadığı gibi Akel'in bu gereksiz tavrına da anlam veremiyordu. O da çok şey kaybetmişti. Tüm Hatay'a rezil olduğu yetmiyormuş gibi okuldan atılmıştı. Zaten kovulmadan önce de okulda arkadaşım dediği kimse yüzüne bakmıyordu. Son olanlardan sonra Ebru'nun yanında yer alan Canan'ın onu nasıl da yok saydığını daha yeni gözleriyle görmüştü. Herkesin gözünde beş paralık bir insan olmasına rağmen Akel gibi ahlanıp vahlanmıyordu.
Onun bu bitik hâline tek bir açıklama getirmişti kendi içinde Yeşim. Gözlerini kısarak şüpheyle "Bana bak senin aklın hâlâ Ebru'da mı?" diye sordu Akel'e. Herhangi bir yanıt gelmesine gerek kalmadan yüz ifadesinden anlamıştı bile. Arkasına sertçe yaslanıp kafasını salladı kadın. "Aklın hâlâ Ebru'da. Anladım ben."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldızlar
BeletrieDoğu Karaçay, rakibini bitirmek isteyen hırslı ve gizemli bir adam. Ebru Akyel Çelik; en yakınının ihanetine uğramış, masumiyetini bir kenara bırakıp tamamen değişmeye hazırlanan canı yanmış bir kadın. Bu hikâye, iki yabancıyı bir araya getiren kade...