Episode 9.

20 6 4
                                    

Sabah kalktığımda dünün neşesi hala üzerimdeydi. Güne mutlu başlamıştım. Dün yaşadığım onca şeyin etkisinin çabuk geçmesini beklemiyordum zaten. Milyonlarca kızın hayal ettiği şeyi yaşamıştım ve bunun için çok şanslıydım.

Yatağımdan kalkar kalkmaz banyoya yöneldim. İşlerimi hall ettikten sonra açık mavi renk kot eteğimi, beyaz kısa tışortümü ve altına hep giydiğim tarzdan olan spor ayakkabı giydim. Saçımı topuz yapıp telefonumu da elime aldıktan sonra odadan çıktım. Asansöre doğru yürürken telefonumu açıp rehberden Liam'ı buldum ve arama tuşuna bastım.

- Naber Li?
- İyidir Rebb, senden?
- İyi. Neredesiniz?
- Şimdi lobiye indik.
- Tamam orda buluşuruz.

Telefonu kapattıktan sonra kotumun arka cebine sıkıştırdım.

Louis'e nasıl davranmalı olduğum konusunda hala en ufak bir fikrim yoktu. Acaba dün onun için öylesine bir gün müydü yoksa benin kadar etkilenmiş miydi? Benim kadar etkilenmiş olması imkansızdı tabi. Sonuçta Louis Tomlinson'un gözlerine dakikalarca bakan bendim. Ve ona sarılan da.

Ben bunları düşünürken asansör durdu ve kapısı açıldı. Ben çıkarken siyah gözlüklü ve siyah kep takan biri asansöre bindi. Ve üstünde siyah bir kapşonlu vardı. Kapalı alanda ve bu kadar sıcak havada böyle dolaşması dikkatimi çekmişti. Neyse, kendi bilir.

Çocukları görünce onlara yaklaştım. Harry , Niall ve Liam masada oturuyordu. Zayn ve Louis ise bir şey alıyorlardı. Önce masadiklerin yanına gittim. Beni çok içtenlikle karşıladıktan sonra tezgahın yanında duran Zouis'in yanına gittim.

- Naber çocuklar?
Sesimi duyunca bana döndüler ve ikisi aynı anda;
- Rebb.
Dediler adımı uzatarak. Bu çok tatlıydı. Ben kıkırdadıktan sonra Zayn;

- Bir şey ister misin Rebb?
- Evet. Bir kafeinsiz kahve içsem güzel olur.
- Tamamdır. Siz masaya geçin ben alıp geliyorum.

Zayn'e teşekkür ettikten sonra Louis'le masaya kadar yürüdük.

- Bu gün zamanında uyanmış ve huysuzluk yapmıyor. Bunu neye borçluyuz?
Dedim Louis'e gülümseyerek bakıp.
+ Çok güzel bir rüya görmüş. Bu yüzden neşeli uyanmış
Buna küçük bir kahkaha attım.

Louis de cevabında ;
+ Zayn işte. Onu anlamak hiç kolay değil. Bu yüzden çoğu zaman Liam'la takılıyor. Bilirsin Liam her kesi anlar.
- Evet. Çünkü o babacık olan.
+ Ona böyle dediğimizi nerden biliyorsun? Bunu çok az kişi bilir. Bir de hayranlar tabi.

Oops!

- Imm... Şey.. B-ben siz öyle derken duydum.

İnsanlara kekelemeden konuşmayı öğreten bir kurs falan var mıydı acaba? Eğer varsa uzun süreli bir ders almalıyım.

+ Ha.. Anladım.
Louis yalan söylerken yada utanırken kekelediğimi hissetmiş miydi acaba?

Ondan onların büyük bir hayranı olduğumu saklamam aptalca bir şey biliyorum. Ve tüm eğitimimi bir gün onları görebilme umuduyla aldığımı da.

Ama tüm gün onları izleyen , resimlerine bakıp iç çeken hayran olduğumu bilip benden ürkmelerini istemem. Directioner olmaktan utanmıyorum. Hiç bir zaman utanmam da zaten, aksine gurur duyarım.

Ama onların açısından düşününce kenidiniz hakkında her şeyi bilen ve tüm hayatını size adayan biriyle konuşmak ve arkadaşlık etmek garip bir duygu olmalı. Bu yüzden bilmeseler daha iyi.

Masaya oturduktan biraz sonra elinde tepsiyle Zayn geldi. Tepsideki kahveleri alıp her birimizin önüne bir tane koydu. Niall yüzünü buruşturarak ;
- Beş sene oldu Zayn. Ve hala ögrenemedin.

Once In A Lifetime(Louis Tomlinson)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin