Çok koştum, o denli hızlı koştum ki düştüğümde acı oradaydı.
Çok değer verdim, kaybetmekten de bir o kadar korktum, belki de bu yüzden kaybettiğimde acı oradaydı.
Çok güldüm, çok ağladım. Her şeyi uzun uzun yaşadım. Enler dolu şekilde... Hızlı, telaşlı; nefret ve sevgi içinde yaşadım. Ölüm bu yüzden acıttı canımı.
Benden alınanlar için savaştım, yenildim. Ardından yine acı çektim. Tekrar ayağa kalktım, kaldığım yerden savaş alanına geri döndüm. Ardından acı oradaydı.
Acı hep oradaydı, benim her kaybedişimde yanımdaydı.
Korkuyordum çünkü bu sefer acıtmıyordu. Acıması gerekirken hissetmiyordum onu. Soğuk zemini sarmalaması, beni kendine bağlaması gerekirken bu sefer yoktu. Acıyı kaybetmek acıtmalıydı canımı, ancak o da olmadı. Hiçlik vardı. Küçük sınırlarımın arasındaki hiçlik. Duyulmayan çığlıklarımın hiçliğe bulanışı, soğuk duvarların içinde daha keskin bir hal alarak tekrar bana dönüşü vardı. O duvarların arasında büzüşmüş başka bir şeyin gelişini bekliyordum. Hiçliğin arasından gelecek her hangi bir şeyi. Beni buradan kurtarmasını hissedebileceğim daha iyi şeyler vermesini istiyordum.
Ancak hiçbir şey olmadı. Kimse gelmedi. Kimse sormadı, hala nasıl yaşadığımı. Gözlerim tekrar kapandı, tekrar boyun eğdi, tekrar kaybetti. Teslim olmuştum. Ölüme ve başka her şeye teslim olmuş bekliyordum. Ölmek için yalvarıyordum. Ancak ölemiyordum.
...
Parmaklarım yalnız değildi. Onlar sarmalayan sıcak avucun içinde, benim aksime memnundular. Yumuşak esen rüzgar ile savrulan saçlarım şikayet etmiyordu. Uzun süre ayakta duran bacaklarım sorun teşkil etmiyordu. Ancak yine de, bütün bu düzenin içinde bir zıtlık vardı. Bütün bedenim burada olmak istese bile bir sorun vardı. Hayatımın son bulduğu noktada bir sorun vardı. Gözlerimi kaydırarak yavaş ve acelesi olmayan hareketlerle beni sıkıca tutan parmakların sahibine baktım. Değişmemişti. Yaşanmamış anıların bir hediyesi olsa gerek, hala eskisi gibi görünüyordu. Yüzü hala zayıftı. Göz bebekleri hastalıklı gibi içine çökmüştü. Ve mavi irisleri hala dikkatle benimkilere bakıyordu. Bir asker olamayacak kadar zayıf, bir kütüphaneci olamayacak kadar cesurdu. Elmacık kemiklerini dışarı çıkarken yanağını saran derin yara daha fazla dikkat çekiyordu. Ona korkutucu bir hava katıyordu. Yine de zayıf bedeninin güçlü olduğunu biliyordum. Chris her daim güçlü olmuştu. Çok okuyan birisine göre oldukça çevik ve hızlıydı. Ondan alınmadan önce hayat doluydu. Gülümseyen, gülümseten birisiydi. Onu çok özlemiştim. Her şeyiyle özlemiştim onu sarılıp bana her şeyin iyi olacağını söylemesi gerekiyordu. Onsuz geçirdiğim her bir yılı telafi etmeli hiç ayrılmadan şimdi öpmeye başlamalıydı beni.
Ona bakarken bedenimin yapmak istemediği ama uzun zaman önce yapmam gereken şeyi yapmıştım; parmaklarımı onun sıcak avuçlarından çekmiştim. Oysa tam tersini istiyordum. Onunla olmak istiyordum. Ölümün beni yanına alacağını bilsem şuanın ölümün gerisinde olan bir gerçek olduğunu düşür kavuşmamızın tadını çıkarırdım. Ama biliyordum artık ölmem bile mümkün değildi. Artık ona kavuşmam imkansızdı.
Bana hayal kırıklığı ile bakmasından korkarak bu hareketimin ardından hızla gözlerimi de başka bir odağa çekiştirdim. Onun her daim beni koruyan, cesur çocuk olarak kalmasını istiyordum. Artık özgür olmasını istiyordum. Beni beklememeliydi. Ben artık yoktum. Ancak ona bakarsam göreceğim tek şeyin hayal kırıklığı olacağını biliyordum. Bu yüzden bakmadım, bakamadım. Çünkü bakarsam onu özgür kılamazdım. Ben yeterince acı içerisinde savrulmuştm, huzura kavuşması gereken oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe Arı
AventuraZamanın ötesinde büyünün varlığını sürdürebildiği topraklarda bir lanet ile artık çocukları olamayacağını ve ülkelerinin sınırlarından ileriye gidemeyeceklerini öğrenen topluluk kendi kurallarını koyarak hayatta kalmaya devam ederler. Yıl boyunca s...