Bazen öyle şeyler olurdu ki ağlamak isterdim, herkesten her şeyden uzaklaşmak, sadece ağlamak isterdim. Annem ve babam gittiğinde öyle olmuştu. Yalnız olduğunu hissetmiş ve bundan hiç hoşlanmamıştım. Ama Nale beni kendime getirmeyi başarmıştı. Sevdiğim çocuk öldüğünde bunu bilmemesine rağmen yanımda olmuştu. Şimdi o yalnız hissediyordu, benim kadar o da yalnız kalmıştı ama yanında olamıyordum. O yanımda olamıyordu.Derdi ki bana, ne olursa olsun onu atlatmanın bir yolu vardır... Sadece farklı bir yönden bakmalısın, bakış açını değiştirmelisin, her şeyin iyi bir tarafında var. Kör olma! Orada, kıyısında, görmediğin bir köşede iyi bir şey bulmayı ümit etmelisin sadece, buna yeterince inanırsan göreceksin çünkü... Gözlerini kısma, hayata küsme. Ben her zaman yanında olacağım.
Ancak o benim karanlığımda hiç kaybolmamıştı. Uçsuz bucaksız bu yerde bırakın iyi bir şey görmeyi, görme duyunuzu yitiriyordunuz. Karanlığın gerisi ise derin bir boşluk. Öyleyse buradan nasıl sağlam bir şekilde kurtulacaktım? Birisi beni tutup çıkarmadan asla kurtulamazdım. O soğuk zindanda ölürdüm. Suyun dudaklarımda kayışını bir daha hissedemezdim. Oysa normalde hiç umursamayacağınız bir şeydi bu. Suyun hızla boğazınızda geçişi, size yaşam vermesi... Ancak benim için özlem duyulacak şeylerin arasında olmayı başarmıştı. Birkaç damlanın dudaklarımı ıslatışı, kuruyan dilime hayat sunması hasret duyulacak şeylerdi.
Etraftan gelen sesler ile aralanan göz kapaklarım irislerime izin verdiler, bu onların görmesi için yeterli değildi. Hala bulanık olan görüntü bile canımı yakıyordu. Karanlığa inat parlak ışık oradaydı. Acı geri dönmüştü fakat buna sevinmeli mi yoksa üzülmeli miydim emin değildim. Geri gelmesini dilerken canımın yanması savunmasız bırakıyordu bedenimi.
Yine de her daim olduğu gibi ona karşı koyabiliyordum. Ne de olsa onu herkesten iyi tanıyordum artık. Tıpkı onun da beni tanıdığı gibi... Bu yüzden derin bir nefes alarak kafamı biraz yana doğru kaydırdım. Kendi odamda olmasam bile zindanda da değildim. Adamların, çığlık gizli adım sesleri yoktu. Sadece yanımda duran kişinin sakinleştirici sesi işitiliyordu. "İyi olacaksın." diyordu, iyi olmamı diler gibi.
Ardından özlemimi anlamış gibi su ile buluşturmuştu dudaklarımı. Her yudum ile ona bağlandığımı bilmese bile tekrar tekrar içmeme izin verdi. Her yudumda acı biraz daha azaldı. Gözlerim parlak ışığa biraz daha alıştı.
İşte oradaydı...
Günlerin ardından özlem duyduğum gecenin gökyüzünü gözlerine hapseden o adam oradaydı.
Bakışlarında bulutların yumuşaklığı vardı. Ancak maviliğin arasında kalan göz bebekleri ise fırtınalar kadar sinirli olmalıydı. Odak noktası ben olmasam bile kesinlikle öfkeliydi. Bedenimi kımıldatamıyordum. Gözlerimi biraz daha oynatarak nedenini bulmak istedim. Bir nedeni olması gerektiğini biliyordum. Görmeyi başardığım şey ise kararmaya yüz tutmuş bakır yükseklikten sarkan kolumdu. Bakışlarımdan daha yukarıda görünüyordu. Engellenmek istercesine ince bir tülbent sarılmıştı lanetim. Tülbent, ardındaki karanlığı gizlese bile ben onu hissedebiliyordum. Dirseğimden sonrası bulamaç halindeki sıvıya karışmıştı. Bulamacın içinde ise bedenimi saran bir kumaş parçaası olduğunu sanmıyordum.
Hareket etmemi engelleyen, bedenimde üstünlük sağlayan şeyin bu olduğunu düşündüm. Kendimi zorladığımda karıncalanmaya başlayan ayak parmaklarımı zar zor hissedebilmiştim. Czar'ın beni zindandan çıkartışını, bir at arabasına bindiğimizi hatırladım. Canımın yanmaya başladığı anları hatırlamak daha da can yakıyordu. Geriye kalan hissedemediğim birçok uzulumun bana acı vermemesi için bu durumda olduğumu biliyordum. Gene de hissedip acı içinde kıvranmak daha iyi bir fikir gibiydi. Hala elime odaklanmışken aldığım nefeste dolanan koku kuruyan boğazımın daha fazla yanmasına neden oldu. Boğazımdan ileri giderken soluk borumu aşındırdığını düşündüm. Ses tellerimi eriterek geçmişti sanki. Bana bahşettiği tek şey ise ufak çaplı bir inleme olmuştu. Kötü şansımı düşünmeye fırsatım olmadan ise pencere ile aramda durup ışığı engelleyen cüsse hızla yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe Arı
AventuraZamanın ötesinde büyünün varlığını sürdürebildiği topraklarda bir lanet ile artık çocukları olamayacağını ve ülkelerinin sınırlarından ileriye gidemeyeceklerini öğrenen topluluk kendi kurallarını koyarak hayatta kalmaya devam ederler. Yıl boyunca s...