Bölüm 10: Seçim

683 80 54
                                    

Işıltı kaplı olan bu hayat, sadece karanlığın gözlerinizi kandırması ile oluşuyordu. Etrafı parlaktı, ışıltılıydı, ilgi çekiciydi... Ama içine baktığınız an bütün o ışıklar geri çekiliyor size sadece acı dolu karanlık kalıyordu. Bedeninizi kanatan o yaralar vardı içinde. Her ne kadar sıkı sarmış olsanız bile hala kanıyor, canınızı yakmayı asla bırakmıyordu.

Bütün bu aldatmacaya daha dikkatli bakmak anlamsızdı. Onca parlaklığı takip etmeye çalışmak bile gözlerinizi kamaştırıyor sizi yine karanlığa bağlıyordu. Yapılabilecek tek şey bu kaderi kabullenmekti. Karanlığa karşı kapattığınız zaman gözlerinizi, görünüyordu asıl yaşam. Adaletsizliklerde dolu, savaşmamızı isteyen yaşam...

Her daim bir neden uğruna ölmek için çabalamıştım. Öylesine bir ölüm olmayacaktı benimkisi, herkesin takdir edeceği bir şekilde olmalıydı. Eğer kopup gideceksem bu hayattan, bir anlamı olmalıydı... Ama şimdi anlıyordum ki önemli olan, bir neden uğruna ölmek değildi. Bir nedenle bu karanlığa katlanıp yaşamaya devam edebilmekti. Işığın bizimle oynamasına izin vermemekti. Bunun yerine onunla oynayarak karanlığı yenmekti.

...

Daha fazla katlanamadığım görüntü ile ben de diğerleri gibi kafamı eğerek bedenime dolan bu histen kurtulmaya çalıştım. Karanlığın ışıltıyı yok edip bedenime dolmasına izin verdim. Ve Kraliçe tahtına geçene kadar dizlerimin üzerinde durdum.

Kalkabileceğimizi söylediğinde ise parmaklarım yavaş hareketlerle Nale'in kolunu kavradı. Onun da hissettiğim şeyleri hissedip hissetmediğini anlamak istedi. Ama karşılık olarak hiçbir şey alamadı.

Daha önceki seçimlerde hiç böyle hissetmemiştim. Genellikle etrafım bulanıklaşana kadar içki içer ardından da Kraliçe'nin seçimlerine dalardım. Orta sıralarda ayakta zor dururken her şey daha basit gibiydi. Ama Kraliçe'nin tahtına bu kadar yakın olmak beni rahatsız etmişti. Ayrıca gözlerim hala benim durduğum tarafın solunda kalan o koca adama kayıyordu. Bunu engellemek için bir başka ilgi odağı bulmak adına gözlerimi tam tersi yöne çektim. Salona Kraliçe'nin ardından giren Kızıl Kara ile karşılaştım. Dişi olan herkesin süslü kıyafetlerine zıt olarak kendi üniformasını giymişti. Gözleri yine o siyah makyaj ile şekillendirilmişti. Ona baktığımı anladığında duruşunu dikleştirdi.

Aramızdaki bu soğuk etkileşime rağmen onda kendimden bir parça bulabilirmişim gibi hissediyordum. Belki de hissettiğim şey yalnız ruhuydu. Her ne kadar dik durmaya çalışsa da yaşadıklarının ardından katlanması gereken onca yükü görmek istemeyen diğerlerinin aksine onu anlıyordum. Czar ve benim gibi o da sadece yaralı bir çocuktan ibaretti. Hepimizin yarası farklı da olsa acısı bizi yıpratmaya yetmiş olmalıydı. Öyle olmalıydı ki, biz bu benliğimizi bırakarak kendimizi soyutlamıştık.

Küçük bir kız çocuğunun ne denli sağlam durabileceğini en iyi kendimden biliyordum. Katlanması gereken onca gücü, adaletsizliği biliyordum.

...

Kraliçe'nin son günleriydi bunlar, içten içe çürüdüğünü biliyordum. Ancak hala seçildiği ilk günkü kadar göz alıcı görünüyordu, gözleri her şeye hükmettiğini belirten bir parlaklığa sahipti. Seçildiğini günü hatırlıyordum, tam bir yıl önce bugün... Biraz sarhoştum ancak ne kadar güzel göründüğünü hatırlıyordum, zaten hepsi muhteşem gözükürdü. Baştan sona, seçildikleri anda üzerlerine düşen kutsanmadan itibaren, hep mükemmel gözükürlerdi.

"Bir çoğunuzun oldukça heyecanlı olduğunu biliyorum. Heyhat, ben de öyleydim. Hâlâ da öyleyim. Bu heyecan, bu bekleyiş asla bitmeyecek cinsten... Bu lanet asla sona ermeyecek, tüm umudumuzu bir ateşe atıp küllere çevirecek cinsten. Yıllardır böyle idi, yıllarca böyle olacak." Bir adım daha öne çıktı Kraliçe. Üzerindeki, zarif, bordo elbisenin uzun yırtmacından bacağı ortaya çıktı. Topukluların üzerinde hafifçe titrediğini kimse fark etmiyor gibiydi.

Kraliçe ArıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin