Bölüm 16: Eski Dost

27 1 0
                                    

Yıldızların ışıkları arasında karanlık kalmaya mahkum gökyüzü nasıl da mecburdu güneşe? Güneşin yokluğunda diğer yıldızların varlığının önemi yoktu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yıldızların ışıkları arasında karanlık kalmaya mahkum gökyüzü nasıl da mecburdu güneşe? Güneşin yokluğunda diğer yıldızların varlığının önemi yoktu. Çünkü sizi ısıtabilecek tek güç, bağlı olduğunuz ruhtu. Bedenimizden kayıp giden duygular gibi bazı duyular olmadığında diğerleri de anlamını yitiriyordu. Kalbinizin derinini ısıtan vicdanınız olmadığında sevemezdiniz. Acıyı hissetmez, gaddar ruhunuzla bütün varlıkları sömürmeye başlardınız. Kuru kafanın vicdanı yoktu. O çocukları öldürebilecek, savunmasız bir kadına işkence edebilecek kadar duygularından yoksundu. Güç için önüne çıkabilecek her şeyi yok edebilirdi. Beni un ufak edebilirdi, karanlığın içinde kaybolmama sebep olabilir ve beni kendi gaddarlığı için araç olarak kullanabilirdi. Gözlerindeki o hırsı görmüştüm. Büyü değildi bu, insani bir duyguydu. Bedeni tek bir şeyle kaplanmıştı. Hırs. Her şeye sahip olmak istiyordu. Belki de olacaktı. Kraliçe seçimlerinde geride duran bedenini düşündüğümde şimdi bazı şeyleri daha net kavrıyordum. O sıradan birisi değildi. Belki de bütün güç avuçları içerindeyken bizlere görsel olarak bir yem sunuyordu. Kendi bütün gücü yönetirken bizler Kraliçe olma umudu ile düzeni sağlıyor onun için çalışıyorduk. Ve yine onun uğruna ölüp gidiyorduk. Ne kadar uzun süredir hayattaydı bu adam. Ölüm onu beni kabul etmediği gibi istememezlik yapmamıştı. Kendisi ölümü kandırarak yaşamın içerisinde kalmaya devam etmiş olmalıydı.

Onun karanlığından çekilen bedenim yumuşak kolların arasına düştü. Gökyüzü aydınlandı. Sesler yükseldi. Yalnızlık son buldu. Ama acı dinmedi. Sırtımda ciğerimi delerek parçalanan yaraların sızısı duruyordu. İnleyerek doğruldum yatakta. Günlerdir topladığım enerjim kendini kaybetmişti. Czar doğrulmamla beraber açtı gözlerini. Nasıl başardı bilmiyorum ama bir terslik olduğunu anında anladı. Elleri ile omuzlarımdan tutarak ona arkası dönük bedenimi çevirdi. "İsis?" Bir problem olduğunu biliyordu. Ses tonunda çektiğim acıya üzülen tını vardı. "Ne oldu sana?" Diye sordu bu sefer. Omuzlarımı bırakarak sırtıma baktı. Ayağa kalktı. Acımı yutarak nefes aldım. Ellerim titriyordu. Kraliçe'nin acısını bendenimle paylaşıyordum. Tıpkı zihnimi de ona açmam gibi. Bir bütün olmamıza az kalmıştı. "Bilmiyorum. Garip bir rüya." Dedim sadece. Daha önce de olmuştu. Yaşadıklarım çok gerçek gelmişti. Hala bedenimdelermiş gibi üşümem geçmemişti. Bu yüzden sırtımda kendini hissettiren acıyı önemsemiyordum. Birazdan zihnim kendine geldiğinde acı da son bulcaktı. Bulmalıydı. Anıların büyüsü geçtiğinde olanların benim hayal ürünüm mü yoksa gerçek mi olduğunu düşünecek biraz daha delirmekten öteye gidemeyecektim.

Czar ayağa kalktığında sorunun daha büyük olduğunu anlamam gerekirdi. Ama o an bunu kavrayamamıştım. Hala ellerimin titremesini durdurmaya çalışıyordum. "Bunu ben yapmadım. Yapmadım değil mi?!"

"Ne saçmalıyorsun Czar. O rüyalardan birisi işte. Ya da anılardan demeliyim. Gerçek olduklarına eminim." Ayaklarımı kendi tarafımdan yere doğru sarkıtarak sırtımı ona dönmüş oldum. Başım yatağın kenarından aşağı bakarken nefesim düzensizdi. Çıplak ayaklarım pütürlü zemine değiyordu. Yer soğuk değildi ancak yine de ayaklarım üşümüştü. Zindandaki zeminin ıslaklığı duvarın rutubetinden kaynaklı hala üşüdüğümü düşündüm. Çok uzun süre o soğuğa maruz kalmıştım. Ayrıca hala sırtım beni öldürüyordu. "Gerçek oldukları kesin!" Diye fısıldadım, gözlerimi kapatarak.

Kraliçe ArıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin