Sanki bir fısıltıdan ibaretti adımlarımın sesi. Gürültülerin arasındaki sessiz bir fısıltı. Kimsenin umursamayacağı bir fısıltı olmalıydım. Farkındalık yaratmak değildi amacım artık. Tek isteğim görünmez olmaktı. Bununla baş edebileceğimi sanmıştım. Nefret dolu bakışlardan, benden korkan gözlerden kaçmak istiyordum. Hiçbir zaman çok büyük bir sevgiye sahip olmamıştım. Fakat bana kalan o küçük sevgi kırıntısının yok olmuş olması artık canımı yakıyordu. Gözlerimi her kapatışımda, nefretten kaçmaya çalışırken aklıma o büyük kahverengi gözler geliyordu. Canı yanan küçük kardeşim...
Yaptığım şey neydi peki?!
Kulübemize bile zar zor gelebilmiştim. O bakışlardan kaçarak buraya kadar anca gelebilmiştim kaldı ki saraydan Kraliçe kardeşimi kaçırmak... Kapıya ulaşır ulaşmaz kendimi içeri atmış ve sanki beni takip edebilirlermiş gibi bakışları engelleyerek kapıyı hızla kapatmıştım. Buraya ona ait bir şey için gelmiştim. Ancak hiçbir şey yoktu! Kulübenin ona ait olan kısmı bomboştu. Benim eşyalarım ise hiç var olmamayı diliyor olmalıydı. Var oluşlarından beri ilk defa ayrı kalmıştı yatağım onun yatağının yanından. Benim gibi çökmüş, bütün umudunu kaybederek sönükleşmişti.
Saçlarını yapıp bozulmasın diye binbir türde yattığı yatağı yoktu. Tahta dolabı onsuzluk ile solmuş, hayat kadar silikleşmişti. Kafamı kaldırıp baktığımda ona ait onu bana hatırlatacak tek bir şey bile kalmamıştı. Oysa bu yokluk daha acı anıları anımsatıyordu. Öne doğru adım atmak istiyordum elbette, belki birkaç eşyayı talan edip neden bu şekilde olduğuna isyan da edecektim ama yapmadım. Yapamadım. Sadece biraz daha süre geçmesini bekledim. Birden bire her şey yerine yerleşecekmiş gibi bekledim. Mutfağın gerisindeki sandalyenin birisinde neşeli sesi ile belirecek gece boyunca Czar ile neler yaptığım hakkında konuşacaktı. Hiç yaşanmamış gibi onca şey, sanki arzu dolu dansımızın ardından ikimizde geceyi başkaları ile geçirerek kulübemize dönmüş ayrıntıları konuşarak gülecektik. Ben ona yastığımı fırlatana kadar derin detaylardan bahsedecek en sonunda pes ederek susacaktı. Ama olmadı. Kafamın içindeki bütün bu hayalimin başka bir evrende gerçekleşebileceğinden emin olsam da şimdi karanlık bizi ayrı kılmıştı.
Bunun mümkün olması garipti. Hala nefes alabiliyor olmak, hala burada olabilmek... Her zaman o kadar düşüncesiz ve fevri davranıyordum ki hepsi ondan önce ölebilmek adınaydı. Bana bir şey olması sorun değildi ama ona bir şey olduğunda buna katlanamayacağımı biliyordum. Onun benim nefesim olması gerekiyordu. Kendime yeni nefesler edinemezdim. Çok bencildim. Sadece kendimi düşünmüştüm. Onsuz kalmamak, bir başıma acılara katlanmak istememiştim. Onu korumak benim yapmam gereken tek şeydi. Yerine getirmek zorundaydım. Adımlarım beni oda da ona ait tek nesneye yöneltti. Belki de sadece ona ait olmadığı için burada kalmasına izin verilmişti. Odanın köşesinde duran çok net göstermeyen aynaya yöneldim.
Ne kadar güzel olsa da her gün kulübeyi terk etmeden önce özenle kendini incelediği o aynaya... Sanki ona baktığımda kendimi görmeyecek bunun yerine Nale'nin koca gözlerini, sürekli düzeltip durduğu koyu saçlarını, dolgun dudaklarını tekrar tekrar ısırarak daha da dolgun hale getirişini görecektim. Eteğinin olmadığını söylerken kaşlarını çatışını, arkadaki kemerine uzanamazken ki tatlı sinirini görecektim. Ancak öyle olmadı. Onun tatlı yüzü yerine ölüme yaklaşan ben vardım. Daha da soluklaşan sarı saçlarım, çökük gözlerim ve açlık ile gittikçe iskeleti andıran vücudum vardı. Bir büyü gibi parlak ışığın sönüşü vardı. Bu zamanlar içerisinde bir ölüm meleği kadar solmuştum. Varlığımın silikleştiğini görüntümden anlayabiliyordum. Artık yaşamıyordum. Ama bir ceset de değildim. İçinden ruhu alınan beden ayaklanmış hayatta sürüklenmeye devam etmişti.
"İstersen onu yanımızda götürebiliriz." Czar'ın ne zaman içeri girdiğini bilmiyordum. Fakat fazlaca anlayış içeren sesi iyi gelmişti. Vücudumu çevirmeden sadece başımı ondan yana döndürdüm. Aynanın bana kaybettiklerimi hatırlatmasını istemiyordum. Bu yüzden "Hayır." Dedim. "Almam gereken şey burada değil, gidebiliriz." Almak istediğim ne miydi? Minik bir oyuncak bebek. Annemin, babamın gidişinden sonra ikimize birden yaptığı minik bir bebek. Kendiminkini annemin ölümünden sonra ormanın içinde yakmıştım. Bu büyüdüğümü göstermek için yaptığım bir şeydi. Çünkü annem yalnız hissettiğimizde bebeğe sarılmamızı söylerdi. Bense bebeğe sarılmak istemiyordum. Sinirliydim. İstediğim tek şey anne ve babamdı. Bebek var olduğu sürece yalnız olacaktım. Nale ise ona her daim sahip çıkmıştı. Bazı geceler ona sarılır saçlarını düzeltirdi. Bu sefer benim ondan vazgeçmemem gerekiyordu. Ancak göründüğü gibi Nale benden önce davranmış, ve ona her zaman olduğu gibi sahip çıkmıştı. Benim aksime kendi bebeğini korumaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe Arı
AventuraZamanın ötesinde büyünün varlığını sürdürebildiği topraklarda bir lanet ile artık çocukları olamayacağını ve ülkelerinin sınırlarından ileriye gidemeyeceklerini öğrenen topluluk kendi kurallarını koyarak hayatta kalmaya devam ederler. Yıl boyunca s...