Beni gördüğüne şaşırdığı, yüzünün her ayrıntısından okunuyordu. Kararlılığım, gözlerimden okunuyordu. Bu sefer kovsa da, dövse de gitmeyeceğimin farkındaydı.
Haftalar geçmişti. Beni bir daha görmeyeceğini düşündüğünden adım gibi emindim. Ama yanılıyordu. Her şey onun isteklerine göre olamazdı.
Bir an kalbimde bir sızı hissettim. Mavi gözlerindeki pırıltı yerini yorgun, ışıltısız bir maviye bırakmıştı. Yüzü süzülmüştü, zayıflamıştı. Üstünde yeşil bir mont vardı. Dışarı çıkacaktı demek.. Son anda yakalamıştım öyleyse.
Tek bir noktaya odaklanmış, hipnotize olmuş gibiydi. Dikkatini çekmek için ellerimi havaya kaldırıp yüzüne doğru salladım. Dikkatini bana vermesini sağlayabilmiştim.
''Beni içeri davet etmeyecek misin Sonat?''
''Imm.. Ben.. Ş-Şu an pek müsait değilim Ada, başka bir zaman.'' Her ne kadar o sert ifadesini kazanmaya çalışsa da, pek başarılı olamıyordu. Bir türlü dikkatini toplayamıyordu. Doğru dürüst yemek yediğinden bile şüpheliydim.
Onu kenara itip içeri girdim. Bu sefer kararlıydım. Geri dönüş yoktu.
''O zaman ben de burada oturup, sen müsait olana kadar beklerim, Sonat.''
İlk defa dikkatimi bu eve vermeyi başarabilmiştim. Ev dışarıdan göründüğünden daha küçüktü. Eşyalar zevkle döşenmişti ve gayet moderndi. Herhangi bir şaşa ya da antik unsur yoktu.
Dışarıdan Amerikan dizilerindeki villalara benzese de içi sıradan bir apartman dairesi gibi döşenmişti. En çok dikkatimi çeken şey ise, evdeki her şeyin mavi ve beyaz ağırlıklı olmasıydı. Kendi kendime gülümsedim. Tıpkı gözleri gibi, mavi.
Derin bir nefes aldı. Vazgeçmeye niyetim olmadığını anlayarak karşımdaki koltuğa oturdu.
''Pekâlâ. Seni dinliyorum, Ada.''
Oturduğum koltukta dikleşerek gözlerine baktım.
'' Benden neden bu kadar korktuğunu ve neden bana bu kadar kızgın olduğunu merak ediyorum. ''
''Off Ada, burada oturup bu aptal sorularına cevap verecek değilim.'' Yerinden kalkıp kapıya doğru yönelmişti ki koltuktan fırlayarak kolunu tuttum. Ve o an.. Sanki aramızda bir şimşek çakmış gibi ikimiz de kollarımızı uzaklaştırdık. O da hissediyordu. Aramızda bir ateş, bir çekim vardı. Daha ne kadar kaçabilirdi?
''Sonat, lütfen.''
Pes etmiş gibi bir kez daha koltuğa oturdu. Midemde yine garip şeyler hissetmeye başladım. Ama bu sefer kesinlikle Sonat yüzünden değildi.
''S-Sonat, b-ben gal...'' Ve o güzel, mavi koltukların üstüne midemde ne var ne yok boşalttım.
İnsan gelir de bir saçımı falan tutar.. Ya da kucaklayıp banyoya götürür.. O sadece koltukta çakılmış gibi oturuyordu.
Sonradan şokta olduğunu fark ettim. Koşarak bir poşet getirip, beni kucaklayarak banyoya götürdü.
Ben içimdekileri boşaltırken, o enseme soğuk su tutuyordu. Ama bunu elleriyle yapması hiç de iyi gelmiyordu. Dokunduğu yeri yakıyordu ve bunun etkisiyle daha da kötü oluyordum.
''S-Sonat çek elini, daha kötü oluyorum.''
Panik içinde sağa sola koşuyordu. En sonunda üstümdekileri çıkartıp beni küvete oturttu. Hiç dokunmamaya özen göstererek başımdan aşağı soğuk su tutuyordu.
Evet, bu gerçekten iyi gelmişti.
''Ada, iyi misin? Kahvaltı yapmış mıydın?''
KAHVALTI..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezkaza
Teen Fiction24 yaşında, hayatı boyunca gururu ve kendi doğruları için savaşmış bir kız, Ada.. Ve karanlık, puslu bir gece. Sözlerin, gururun, onurun unutulduğu puslu bir gece. Hayatını babasına verdiği bir söz üzerine kuran Ada'nın hayatı tek bir geceyle değişi...