Medya Pelin ve Anil.
Bölüm şarkısı olarak Toygar Işıklı- Ben hayatın mağlubuyum dinleyebilirsiniz.
Gördüğüm sahne karşısında dehşete düşmüştüm. Bayılmamak için kendimi gerçekten zorluyordum. Ama karanlık bedenimi kendine çekiyordu. Gerçekten direnmeye çalışıyordum. Beni zerre önemsemeyen bir adam için burada dikilmiş, üzülüyordum.
Pelin'in de benden aşağı kalır yanı yoktu açıkçası. İkimiz de nefeslerimizi tutmuş, karşımızdaki sahneye bakakalmıştık. Neyse ki Pelin kendini toparladı.
''A-Ada, ara, şeyi, ambulans. Hastane.''
Ben nefes aldığımdan bile emin değildim. Pelin'i duyuyor, fakat en küçük bir tepki veremiyordum. Sadece kanlar içindeki küvete bakıyordum. Yapabildiğim yegâne şey bakmaktı. Durmaktı.
''A-ADA! KİME DİYORUM? Lütfen, bayılma. Bak saniyeler bile önem taşıyor şu an. Hemen ambulansı ara.'' Deyip telefonunu uzattı. Bırak telefonla konuşmayı, parmaklarımla o 3 rakamı tuşlayabileceğimden bile şüpheliydim.
Pelin de bunu anlamıştı ki, benden umudu kesip kendisi aradı.
Ne dediğini anlamıyordum. Sadece boğuk, anlamsız sesler duyuyordum. Rüyada gibiydim. Hatta kabus.
Buraya Sonat'a ağzıma geleni söylemeye, bebeğin yaşadığını ve artık bir babası olmayacağını, ona ihtiyacım olmadığını söylemeye gelmişken.. Onu bu halde görmek içimi yumuşatmıştı. Belki de gerçekten artık bir babası olmayacaktı minik Yağmur'umuzun.
Bize her gün yas olacaktı belki. Babasının elini hiç tutamayacak, bisiklet binmeyi öğrenemeyecekti.
Ayaklarım kontrolüm dışında banyoya gitmeye başladı. Küvete yaklaştıkça, bu dünyadan uzaklaşıyordum sanki.
Sonat.. Deniz gözlü Sonat'ım..
O güzel gözlerini, kirpikleri örtmüştü. Yüzü sarı gibiydi. Sarının en çirkin tonu.
Daha da yaklaştım. Onu öpebilecek kadar. Ama yapmadım. Ne olursa olsun hak etmiyordu.
Ve o an gözlerim bileğini takıldı. 15 yaşında aşk acısı çeken bir ergen gibi bileğini kesmişti. Belki de Bahar tarafından reddedilmişti ve bu acıya dayanamamıştı.
Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Ve suyla kaplı mermere oturdum. Sanki bütün dünyanın acılarını ben taşıyormuşum gibi ağladım. Bağıra çağıra. İçimde biriktirdiklerimi ağladım. Babamı ağladım. Yağmur'u ağladım. Kendime ağladım.
''ADA, LÜTFEN KENDİNE GEL YAPMA BÖYLE.''
Pelin'in üstümde gezen acı dolu bakışlarını hissedebiliyordum. Ne yapabilirdim ki. O gitmişti. Sonat yoktu. Hayatıma giren her erkeği hep aynı şekilde alıyordu Tanrı elimden. Ölüm.
Pelin panik içinde sağa sola yürüyordu. Bense hala yerde oturmuş ağlıyordum. Sonunda bir akıllık edip sonatın boynuna parmaklarıyla dokundu. Daha sonra ağzına yaklaşıp nefes alıp almadığını kontrol etti.
Tetikte bekliyordum. Ölmüş diye haykırmasını. Acı gerçeğin bir kez daha yüzüme çarpmasını.
''Ada, nefes alıyor. Hala hayatta.''
Bu iki cümlenin bende yarattığı hissiyat, yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı gibiydi. Güneş gibiydi. Bir an Bahar'ı unuttum. Her şeyi unuttum. Oturduğum yerden aniden kalkıp küvetin içine girdim. Sonat'ı sarsmaya başladım. Tokat atıyordum, bağırıyordum. Yeterki beni duysun istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezkaza
Teen Fiction24 yaşında, hayatı boyunca gururu ve kendi doğruları için savaşmış bir kız, Ada.. Ve karanlık, puslu bir gece. Sözlerin, gururun, onurun unutulduğu puslu bir gece. Hayatını babasına verdiği bir söz üzerine kuran Ada'nın hayatı tek bir geceyle değişi...