Herkese selamlaar😁 Okunmamız yavaş yavaş artıyor bu beni çok mutlu ediyor. Tüm okuyucularımı çok seviyorum iyi ki varsınız😊
"Şurda anlaşalım. Senin için yaptığın hiçbir şey zahmet olmaz."
Ben şok olurken bakakaldım. Aras ise sanki gözleri bir yere takılmış gibi etrafına bakındı.
"Benim için değerli insanlar, zahmet kelimesini kullanmaması gerektiğini bilir. Öğrenirsin." Diyerek güldü, evet yeniden yan gülüyordu.
Soyunma odasından çıktığımızda derin bir muhabbete dalmıştık. Samimi olduğum insanlar espri yapamasa da yarım saat gülebilme özelliğim vardı. Tam bir mal itemi biliyorum ama ne yapayım, atsan atılmaaz satsan satılmaz.
Sınıfa gittiğimizde yerime oturup kulaklıklarımı taktım. Ama takmamla çıkarmam bir oldu sanki. Zevk aldığım şeylerden insanlar tarafından sürekli uzaklaştırılıyormuşum gibi hissediyordum.
Çekilen kulaklığımın tarafına baktım. Ayça yanıma gelmişti. Son zamanlarda uzaklaşmıştım ondan bunun farkındaydım ama böyle olması gerekiyordu.
Selam naber muhabbetlerinden sonra asıl konuya geldiğini anladım. Bekliyordu bir şey de söylemiyordu.
"Aras sana çıkma teklif etse kabul eder misin?"
Kal geldi. Boynumdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Midem kasıldı. Konuşamıyordum, ama konuşacak bir şeyim de yoktu. Ne olduğunu bende bilmiyordum ki..
Bilmediğim bir şeyi sana nasıl anlatabilirdim.
"Saçmalama." Dedim kendime birkaç saniye tanıdıktan sonra. Fakat o birkaç saniye dediğimiz zaman dilimi bana birkaç saatten daha uzun gelmişti.
"Emin misin?" Dedi gülümseyerek. Ama bu gülümseme samimiyetten uzaktı. Şöyle bir gülümsemeydi ki; misafirliğe gidersiniz yemekte ev sahibi zorla yemek yedirir. Beğenmemişsinizdir. Zorla yedikten sonra nasıl olduğunu sorar. Zorla yuttuktan sonra gülümseyerek çok güzel olduğunu söylersiniz.
Bu gülümseme bence tam olarak burdaki gülümsemeydi.
"Emin olmam için hiçbir sebep yok." Dedim gülümseyerek. Nerden çıktı bu konu böyle?
Soğuk ter atıyordum ama yanıyordum.
Ellerim buz gibiydi ama yanıyordu.
Nefes alsam gözlerim dolacaktı. Ama nefes almazsam ölecekmiş gibi hissediyordum.
İçimdeki sıkıntıyı atmam için ağlamam gerekiyordu ama ağlamak için bir sebebim yoktu.
Kalbimin sıkışması da normal değildi. Böyle olması hiç normal değildi. Normal bir konuydu. Normal bir konuşmaydı. Ayça benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Suç işliyormuş gibi hissetmem normal değildi. Çünkü sakladığım bir şey yoktu.
Benim bir suçum yoktu.
Kalan dersler boyunca müzik dinleyerek düşünmüştüm. Aslında düşündüğüm bir şey de yoktu.
Çıkışta Nesli'yle eve gittim. Zaten evlerimiz onunla da yakındı.
"Lina." Diyerek sessizliği bozdu.
Kafamı çevirdim ve bakışlarımla efendim dedim. Sözleri kullanmama gerek yoktu. Zaten bugün sesimi kaybetmiştim. Kimseyle de konuşmadım desem yalan olmazdı yani.
"Lafı çevirmeyeceğim." Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp başımı aşağı yukarı oynattım. Bu devam et demekti.
"Aras'tan mı hoşlanıyorsun?" Bugün bu konuyu cidden fazla konuşmuştuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fısıldayan Çığlıklar
Novela JuvenilYaklaşık bir yıl.. Bir yılda değişen hayat şartlarım..Ve onun getirdiği esinti.. Esintinin savurduğu ruhlar..Ruhlarda oluşan fırtınalar.. Hayatımdan kurguladığım ama sonunu bir türlü getiremediğim hikayem.Davranışlarımla gerçekleştiremediysem de hay...