Selamun aleyküm! Uzun bir açıklama ile sizleri meşgul etmeden kısaca hikayenin düzenlendiğini belirtmek istiyorum. Yine de eksikliklerimi yorum veya mesaj yoluyla bana iletebilirsiniz. Beğeneceğinizi ümit ediyorum. Finalinde ağladığım, sürükleyici ve eğlenceli bir hikaye. Umarım okumaya devam edersiniz. Sevgilerimle...
-Ebru İlter
-Okumaya başladığın tarihi yaz! 🍒-
Keyifli okumalar! 📚
Bir zamanlar ayna karşısında, eline aldığı kumandanın mikrofonu olduğunu sanan minik bir Ömür yaşarmış. Kendisine en az on numara büyük gelen ayakkabı ve annesinin takılarıyla ortalıkta gezinen, kırmızı ruju sürmeyi alışkanlık edinen bu kızın en sevdiği şey; olduğundan başka bir karaktere bürünmesiymiş. İzlediği çizgi film kahramanlarını taklit etmesi olacak iş değilmiş. Birebir aynısını yapabiliyor, herkesi daha o yaşta kendine hayran bırakıyormuş. Bir gün hayallerinin gerçekleşeceğine inanıyormuş...
Hayır, hayır... Bu bir masal değil! O küçük Ömür'ün bunları yazdığını biliyor muydunuz? O halde okumaya devam edin. Çünkü bu kitapta anlatacağım her şey gerçek.
Oyuncusu olduğum tiyatro salonundan dönerken eski beni hatırladığıma sevinmiştim. Unuttuğumu sanıyordum. Giydiğim pembe elbisenin aksine sürdüğüm kırmızı ruju hatırlamak beni güldürmüştü. Aynalara çok sık bakmamın delilik olduğunu iddia edenlere kulaklarımı kapattığım için mutluydum. Karşısında kah ses sanatçısı, kah çizgi film karakteri, kah dansçı olduğum aynalar bana çok şey öğretmişti. O ayna bendim. O ayna benim yansımamdı. Fakat büründüğüm karakterler beni bana öğretmişti. Bunu biliyorum. Çocukluğumun en güzel yanı bu deliliği yapmış olmamdı...
Böyle olmamda etkisi olan kişi şüphesiz ki on üç yaşındayken kaybettiğim dedemdi. Dedem ile seyircisi olduğumuz, çocuk oyuncuların rol aldığı skeçler her zaman ilgimi çekmişti. O öldükten sonra bile bunu devam ettirmiş, her fırsatta mutlaka tiyatroya gitmiştim. Okul tiyatrosunun en çok beğenilen ve ilgi gören oyuncusu bendim. Bu kesinlikle çok gurur okşayıcıydı.
Maziyi hatırlamam çantamdan gelen telefonun zil sesiyle kısa sürmüştü. ''Güzelim...''
''Ömür...'' Gerçek olup olmadığına emin değilim ama birkaç saniye öksürüğü ile beni bekletmişti. ''Çok hastayım, ölüyorum.''
''Vah vah! Zavallı Başak.''
''Şu an benimle dalga geçtiğinin farkında mısın?'' dedi canlı bir sesle. ''Hastayım diyorum.''
''Geçmişler olsun. Peki benden ne istiyorsun?'' Hasta olduğunu söyleyerek bütün ödevlerini bana yaptırdığı zamanı hatırlayınca gülümsedim.
''Bugün anneannene gideceğini söylemiştin, değil mi?''
''Evet. İskeleye varmama az kaldı. Neden sordun?''
''Dön!'' Olduğum yerde kalıp etrafıma bakındım. Bir an yakınlarda bir yerde olduğunu sandım. ''Gitme.''
''Ne oldu? İyi misin?''
Sorumun cevabını vermeden konuya giriş yaptı. Hepsini tek nefeste söyledi. ''Geçici olarak çalıştığımı bildiğin ve yakın zamanda çıkacağım, yani çıkmak zorunda kalacağım lüks restorana bugün benim yerime, birkaç saatliğine gider misin diye soracaktım.'' Şu an tırnaklarını dişleri arasına geçirdiğine emindim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgargülü •Tamamlandı• / •Düzenleniyor•
Teen FictionTamamlandı | Düzenleniyor Yıllar sonra bir araya gelen iki çocukluk arkadaşın kaldıkları yerden devam etme çabası takdire şayandı (!) Onları uzaktan görenler deliler hastahanesinden kaçtıklarını düşünebilirlerdi belki ama daha yakından baktıklarınd...