Bölüm Şarkısı: Firestone- Kygo (Acoustic)
*
İnsanların en iyi yaptıkları şey sevmek, derdi Barış. Onunla Alaçatı'da tanıştıktan sonra çok yakın arkadaş olmuş ve birbirimizin hayatlarının birer parçası haline gelmiştik. Barış kısa sürede benim arkadaşlarımın da kalbini çalmıştı. Hepsiyle iyi anlaşıyor ve cana yakın davranıyordu. Barış ile Melis'i tanıştırdığımda aralarında bir şey olacağı aklıma gelmezdi ama bir süre sonra Melis bana güzel bir haber ile gelmişti. Bu konuyu daha sonra Barış'la konuştuğumuzda bana daha önceden söylememesinin nedeni sürekli aklımda takılıp kalır. "İnsanları en iyi yaptığı şey sevmektir Ece, ancak biliriz ki insanlar kelimeler konusunda hiçbir zaman yetenekli değillerdir."
Ne demek istediğini ilk söylediğinde anlamamış ama altında derin bir anlam yattığını fark etmiştim. Ona neden böyle dediğini sorduğumda ise şaşırdığım şu cevapla karşılaşmıştım. "Birini seversin, nasıl karşılaştığın umrunda olmaz. Belki kahve sırasında, belki aynı şirkette, belki bir arkadaşın sayesinde; bunun bir önemi yok. Aşk bu, yarışma değil. Kimsenin hikayesi diğerinden daha iyi değil. Ve işte birini sevdiğinde her zaman iki seçenek vardır, beraber bir ömür geçirmek ya da geçirmemek. İkisinin de anahtarı ise tam burada düşündüğün kelimelerdir."
Kalbinin bulunduğu sol tarafına elini yerleştirdiğinde onu dikkatle izliyordum. O sırada ise aklımda geçen tek şey, Melis'in ne kadar şanslı olduğuydu.
"İnsanlar hiçbir zaman o kelimeleri kalbinden tam olarak dışarı akıtamaz, bunun sonucunda da o iki seçenekten biri olur. Eğer doğru gittiyse her şey, hiçbir sorun yoktur. Ama işin içine yalanlar, entrikalar girdiğinde insanın en iyi yaptığı şey insana en çok zarar veren şey haline gelir." Barış bana böyle söylediğinde Efe ile en mutlu dönemlerimizi yaşıyorduk. Belki de bunun için hep kendimi ilk tarafta, kazanan, olarak bellemiştim. Ama Barış haklıydı, aşktı bu; bir tür yarışma değil. Elde eden ya da elinden kaçıran diye bir şey yoktu. Barış'ın söylediklerinde doğruluk payı vardı, ona ne şüphe; ancak eklemeyi unuttuğu kısımlar da vardı. O da taraf değiştirebildiğimizdi.
Ben de yeni yeni anlıyordum ki, Efe'ye söylemediğim ve arkasından olan biten her şey bizim sonumuz olacaktı.
"Affettin mi beni?" diye sordu Efe. Ben kafamdan bunca şey geçirirken o durmadan konuşmuş ve dün hakkında özür dilemişti. Hattın diğer tarafında sessizlik olduğunda cevap vermem gerektiğini biliyordum. "Evet, tabiki de. Sorun değil." Sorun olmaması gerekiyordu çünkü ben çok daha ağır bir şey yapmıştım.
Bu cümleyi onun kurması özür dileyenin de ben olması gerektiği yerde bu konuşmayı bu şekilde yapmak ağırıma gitmişti. Her söylediği kelimeden sonra dün hakkında olan her şeyi anlatmak, ona içimi dökmek istiyordum. Kelimeler ağzıma kadar geliyor ve sonra onları geri yutuyordum. Konuşsam anlatacak gibiydim, ama olmuyordu. Geri tepiyordu.
"Seni aşağıda bekliyorum, hazırlanınca inersin." dedi Efe en sonunda. Onunla yüz yüze geldiğimde suskunluğumu bir kenara atmam gerektiğini biliyordum. Ama onu görmek sesini duymaktan daha zor olacağa benziyordu.
"Hemen geliyorum." diye cevap verdim. Sesimin istekli çıkması için ekstradan bir efor sarf etmem gerekmişti ama karşı tarafın bunu anlayabileceğini düşünmüyordum. Deniz için eşyalarımı aldıktan sonra aşağı koşar adım indim. Sokağa çıktığımda güneşin kavurucu sıcaklığı üstümden geçti. Çantanın sapını yanmayan yerlerimi denk getirmeye çalışırken sokağın sonunda beni bekleyen Efe'yi gördüm. Onun, orada, benim yolumu gözlemesi karnımda oluşan kalkınmayı arttırıyordu.
Bu kadar zor olmamalı, diye söylendim.
Bu kadar umulmaz bir şeyin bir anda önüme geçtiğine inanamıyordum. Onu görmek gerçekten de sesini duymaktan farklıydı. Belki onun gözlerine bakmadan yalan söyleyebilirdim. Ama karşımda onu izlerken gerçeği saklamak zor geliyordu. Yüzüme oturttuğum sahte gülümseyişin ardında bunlar saklıydı işte. Kendimden o kadar utanıyordum ki, birine gidip yardım da dilenemiyordum. Aklıma tek gelen kişi Kerem'di, onun da şu ana kadar yarardan çok zararı dokunmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayvalık (İzmir #2)
Teen FictionHer yaz Ayvalık'a anneannesinin yanına kalmaya giden Ece, bu yaz beklemediği şeylerle karşılaşır. Ayvalık'a gelmeyi hep istemesine rağmen burada eksik olan bir şey vardır. Efe'den ayrı üç ay geçireceği için yazının mahvolduğunu düşünen Ece, adı gibi...