24. Bölüm #Sigara#

7.8K 613 164
                                    

Bölüm Şarkısı: Life is Worth Living- Justin Bieber

Multimedya Ece

*

Kimin kalbi daha güçlü?

*

Farklılık yaratmaktı herkesin tek istediği. Sanki dünyaya tek bir amaç için getirilmiş robotlar gibi, herkes değişiklik istiyordu. Belki bu şehirden ayrılacaklardı, belki de bir şeyler yaratacaklardı, belki de izlerini sileceklerdi bu dünyadan çünkü yok olmak da birnevi değişiklik değil midir?

Bazıları da aşkının farklı olduğunu düşünüyordu. Haklılardı aslında her biri farklı öykü taşırdı ama her biri aynı biterdi. Zorlamanın bir anlamı yoktu.

Buna inanmam. Hepsi aynı bitemez.

"Gel gidiyoruz buradan." diyerek ilerledim. Arkama bakmadan Karaköy'ün ara sokaklarından çıkmaya başladım. Arkamdan geldiğinden emin olmama gerek yoktu. Geliyor olduğunu biliyordum. Yola çıktığımızda hızla geçen arabaların arasından minibüs aramaya başladım. Bir tanesini gözüme kestirdiğimde elimi yukarı kaldırdım. Efe yanımda belirdiğinde minibüs de önümüzde durmuştu. Minibüse bindiğimde arkama bakıp gülümsediğimde onun da biniyor olduğunu gördüm. Güneş gözlüklerini tekrar taktığını gördüğümde ben de aynısını yaptım. Gözlerimi göremiyor olsa da ona gülümsedim.

Parayı uzattıktan sonra bana bakıyor olduğunu gördüm. Yanımda olduğunu bilmek yine gülümsememe sebep oldu. Onun da durup durup sırıttığımı görmesi yüzünde bir tebessüm belirtti. Bunu görmek için bu kadar zahmete girmiş olmam bir saniye bile pişmanlık uyandırmıyordu ben de. Mutluydum. Nasıl hissettiğini unuttuğum bir duyguymuş meğersem. Sanki mutluluk sadece masumlara tanınan bir hakmış ve bana yasakmış gibiydi. O zaman ben şu anda suç mu işliyordum?

"Nereye gidiyoruz, sorabilir miyim?" diye konuştu Efe.

"Sen İstanbul'a daha birkaç ay önce taşınmadın mı?" diye sordum. "Anlatsam bilebilecek misin?" Efe bir şey dememiş ve uzun süre beni izlemişti. Bunun üzerine "Ne oldu?" diye sordum. Dikkati dağılmış gibi bir an şaşırdı.

"Özür dilerim, sen mi yoksa yanağındaki gezegen mi konuştu kavrayamadım bir an." Alınmıştım. Bu eleştriyi kendime yapsam bir an bile üzülmezdim ama iş o olunca zayıflıklarımla alay etmesi canımı acıtmıştı. Bunu ona belli etmedim ve benle dalga geçmesine izin verdim.

"Büyük ihtimalle o konuşuyordu. Uydu göndermeyi planlıyorlar da. Dışarıdan nasıl göründüğünü merak ediyorlarmış." Onu alaya almama rağmen bu konuşmayı sonlandırmasını istiyordum.

"Merak etmelerine ne gerek var." diye devam etti Efe. "Ben onlara söyleyeyim. Uzayı kaplayacak neredeyse." Bir şey demedim ve kafamı bir başka yana çevirdim. Daha sonradan minibüsteki boş yerler dikkatimi çekti ve başından beri boşu boşuna ayakta durmakta olduğumuzu anladım.

"Otur istersen." diyerek boş yeri elimle gösterdim.

"Gerek yok, böyle iyiyim." diye karşılık verdi.

"Sırf bana karşı gelmek için bunu yapmak zorunda değilsin. Canın oturmak istiyorsa bunu yap." dedim tavrını çocukça bularak. Beni takmadı ve ayakta durmaya devam etti. Ben de boş yerlerden birine oturdum. Hala ayakta durmuş ama bir an olsun bile bana dönüp bakmamıştı. Çantamdan kulaklıklarımı çıkarıp telefonuma taktım. Daha sonradan sevdiğim şarkılardan birinin üzerine tıklayıp kulaklıkları kulağıma yerleştirdim. Birkaç dakika sonra kulaklıklarımdan birinin çekildiğini hissettim. Çekilen tarafa baktığımda Efe'nin tepemde durup kulağımdan çıkardığı kulaklığın tekini kendi kulağına taktığını gördüm. Onu kendimden soğutmamak için tek kelime etmedim.

Ayvalık (İzmir #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin