25. Bölüm #Efe#

7.1K 527 130
                                    

Bölüm Şarkısı: All That Matters Piano Version- Justin Bieber

*

Rapunzel ile prensin öyküsü herkes tarafından bilinir neredeyse. Rapunzel kötü üvey annesi tarafından uzun bir kuleye kapatılmıştır ve sevdiği adam onun kaçmasına yardım etmek için saçlarını aşağıya sarkıtmasını teklif eder. Prens Rapunzel'in o uzun saçlarıyla, belki de asla dışarı çıkamayacakları bir kulede kalmaya razıdır. Çünkü Rapunzel'i seviyordur, ve Rapunzel de onu. Birlikte oldukları sürece kapısı olmayan yüksek bir kulede sonsuza dek kalmak prensin gözardı ettiği bir konudur çünkü birbirlerine son derece güveniyorlardır.

Romeo, Juliet öldükten sonra dudaklarında kalan sonu bir an olsun bile almayı sorun etmemiştir. Çünkü Romeo, Juliet'i seviyordur ve Juliet de onu. Varolduğu iddia edilen öbür dünyada beraber olacaklarına inandıkları için büyük bir günah işlemek sorun değildir Romeo için. Her ne kadar garantisi olmasa da Romeo'dur bu, Juliet için en büyük suçları göze alan cesur adam.

Ancak ağustos böceği ile karıncanın hikayesi bambaşkadır. Karınca buz gibi soğuğa rağmen ağustos böceğini asla içeri almaz çünkü güven kapıda bırakabileceği bir emanet değildir karınca için. Karınca ağustos böceğini hiçbir zaman sevmemiştir çünkü ona ne inanmıştır ne de güvenmiştir. Karıncanın da en büyük sorunu budur. Bilse ağustos böceğinin kışları onun için can verdiğini belki de böyle davranmayacaktır asla. Ancak ağustos böceği bunu başından beri ona verdiği sonatlarda anlatmaya çalışmıştır, karıncanın diğer bir sorunu dinlemeyi bilmemesidir.

Öyküye ağustos böceğinin tarafından bakıldığında durum oldukça keder perdesi ile örtülüdür. Saf sevgisine karşılık bulamayan birinin kendi hayatını zehirlemesi, bir nevi acıklıdır. Karıncanın tarafında ise dinlememe sorunu olduğunu söylemiştik. Buradaki asıl soru karıncanın ağustos böceğinin şarkılarını işitmemesi mi yoksa kalbinin sesini mi?

İşte bu, asla yanıtını öğrenemeyeceğimiz bir sorudur.

*

Neden bir başkasını hiçbir zaman sevmek istemedim? Neden özellikle Efe?

Bu soruyu ilk defa şu anda kendime soruyordum. Kimse beni kolumdan tutup bu gelecekte seni çok mutlu edecek biri olabilir, ama eğer onunla olmayı kabul edersen diye bir seçenek sunmadı. Ya da Efe benim önüme konulmuş bir hediye değildi. O zaman neden bir başkasını sevebileceğim ve onun da beni sevebileceği ihtimalini asla göz önünde bulundurmadım?

Ya da Efe'yi kaybettiğimde eksikliğini en çok hissettiğim şey neydi? Yalnızlıksa saçmalık, ben hayatım boyunca yalnızdım sadece birinin hayatımdan çıkışı bende bu duyguyu tetikleyebilirdi ancak asla acıtamazdı. Peki o olmayınca neden bir başka eksiktim? Neden başkası yerine geçemiyordu?

Bunları sorguladıkça karmaşa kuyusunun derinine iniyor ve bağlı olduğum ipi kesmeye başlıyordum. Ondan kurtulamıyordum, ona bağlı olduğum hissini uzaklaştıramıyordum kendimden.

"Neden sustun?" diye sordu düşüncelerimin ana maddesi.

"Düşünüyorum." diye yanıtladım ve bu cevabım yine onun yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirmişti.

"Görmeyeli aptallaşmışsın." Haklıydı, dünyanın en aptal insanıydım. Sadece aptal olmamın sebebinin onun varlığı mı yoksa yokluğu mu olduğunu kavrayamıyordum, bu da beni daha da aptallaştırıyordu. Hiçbir şey demediğimi gördükten sonra elindeki zehri tekrar bedenine hapsetti. Sigarayı bulundurduğu parmaklarından almak istiyordum ve ona "Bunu kes." diye bağırmak belki de yalvarmak için yanıp tutuşuyordum. Yaptığı her hareket yarattığım canavarı gözlerimin önüne seriyor ve beni suçluluk hissi ile baş başa bırakıyordu.

Ayvalık (İzmir #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin