19. Bölüm #Sinir#

8K 559 59
                                    

Bölüm Şarkısı: Supergirl- Anna Naklab ft. Alle Farben

Multimedya: Zeynep'in bir armağanı

Keyifli okumalar...

*

Kalbimin ağzımda attığını hissediyordum. Heyecanlandığımdan değil, korktuğumdan. Savunmasız hissediyordum, her an yıkılabilecekmiş gibi. Ancak neden korktuğumu da bilmiyordum. Karşımdaki şahıs beni çoktan yıkmıştı, şimdi devir yakınma devriydi.

Üzerimden geçen şok dalgası ağzımı kapatmama engel oluyordu. "Na- Nasıl yani?" diye kekeledim. Karşısında bu kadar acınası durumda olmam hoşuna gitmişti. Ne de olsa başından beri bunu istemişti, beni böyle izlemek için uzun süre beklemişti. "Sen- Sen Burçin'le..." Cümlemi tamamlayamamıştım. Yanağıma süzülen yaşı elimin tersiyle sildim. Sinirlendiğimde ağlamak gibi zayıf bir noktam vardı ve bu gibi durumlarda hiçbir şekilde yardımı dokunmuyordu.

"Burçin çok eski bir dostumdur." diye konuştu. "Ona yardım etmekten sakınmam." İyi halt edersin, diye tısladı iç sesim. Oturduğum yerde titriyor, kendimi Kerem'in üstüne atmamak için zor tutuyordum.

"Her şey yalandı." diye fısıldadım daha çok kendime. "Her şey boşuna."

"Seni duyamadım?" derken yüzünde oluşan gülümsemesi kabul etmek istemesem de ona çekicilik katıyordu. O güzel suratını dağıtabilmek için tek kelime etmesi yeterdi. Ellerimi yüzüme kapadım ve birkaç saniye sadece durup kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

Geçecek, bu an bitecek. Tabi ya, kimi kandırıyorum?

Tesellimin işe yaramadığını titrememden fark edebiliyordum. Karşımda öylece durup benim yıkımımı izlemesi beni çıldırmanın köşelerinde sürüklüyordu. "Şeytan."

Bu kelimeyi her ne kadar fısıldamak istesem de avazım çıktığı kadar bağırarak söylemiştim ve kendimi saniyeler içinde Kerem'in üstüne atlamış olarak bulmuştum. Aniden ona doğru atlamamla sendeledi ve geriye düştü. Dengesini yerinde tutmak için arkasındaki koltuğa yumuşak bir düşüş yaptığında zaman kaybetmeden üstüne atladım. Bacaklarımın arasına alıp daha demin bana sırıtan suratına tırnaklarımı geçiriyor, bütün hıncımı çıkartıyordum. Beni durdurmak için elleri ile kendini koruyordu ancak ben delirmiştim, içimde saklayacak tek bir noktam bile kalmamıştı. Ellerimle üstüne abandığım yetmemiş gibi ağzıma gelen sayısız küfrü suratına çarpıyordum. Gözüm dönmüştü, ama bunu sevmiştim. Onun da en az benim kadar acı çekmesini istiyordum.

Beni tanıyan herkes sakin, ve haksızlığa uğradığında bile sorununu kelimelerle çözen ve bunu yaparken de kibarlıktan kaçınmayan biri olarak bilirdi. Hatta benim yaptığım şeye akıl erdiremez ve bu duruma nasıl bu kadar sakinlikle yaklaşabiliyorsun diye sorarlardı. Ben de kabalaşmaya lüzum olmadığını, gayet medeni bir şekilde de ilişkilerdeki sorunların giderebildiğine inandığımı söylerdim. Yalan söylüyormuşum oysaki, bu durumu medeniyetle çözmemin imkanı yoktu. Karşımdaki kişi iyi bir dayağı hak ediyordu, ve ben bu duruma sessiz kalamazdım.

Kerem'in beni incitmemek için tüm gücünü kullanmadığı belliydi ancak sabrının taştığını da fark edebiliyordum. Ancak durmadım, bu beni bir şekilde daha iyi hissettiriyordu; ona zarar vermek. Bağırışlarım ile dışarıda olan Doğa'nın içeri girdiğini fark etsem de kafamı uğraştığım işten bir dakika bile çekmemiştim. Kerem ellerimi sürekli engellediğinden istediğim zararı veremiyor ve bu da beni daha fazla uğraşmaya itiyordu.

"Ece ne yapıyorsun? Sesin dışarıdan bile duyuluyor."

"Sen bu işe karışma." diyerek bağırdım istemeden. Doğa arkamdan tutup beni Kerem'in üstünden almaya çalışıyordu. Ama körleşmiştim, altımdaki insanı öldürmemek için bir sebep göremiyordum.

Ayvalık (İzmir #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin