Multimediada Görkem, Asiye, Arda ve Birkan var.
Sadece birkaç sesten başka duyduğum tek ses ona aitti. Baygın olduğu halde insan bir sesi hisseder miydi? Ben hissediyordum. Üstelik bundan pişman değildim. Bağıra çağıra ve içerek affet diye şarkı söyleyen birini üzecek değildim. Geldiğim kafenin bahçesine bayıldığım için şuan ona gidemiyordum. Gözlerimi, acıyan sırtımla birlikte açarken etraftaki meraklı kalabalık yanımdaydı. Hepsi birden iyi misin kızım? , neyin var kızım? gibi sorular soruyorlardı. Yavaş yavaş doğrulurken dün hemen üzerime geçirdiğim açık renkli kot pantalonuma baktım ne kadarda tozlanmış. Ben pantalonumla ilgilenirken bir teyzenin "Ambulansı çağırdık kızım, sakın kalkma ayağa!" diye bağırmasıyla ona doğru döndüm.
"Yok teyzecim iyiyim ben." deyip var gücümle kalkmaya çalıştım. Ama buna engel olan yanımdaki yeşil gözlü, orta boylu, takım elbise giymiş adama çevirdim. Kolumu sıkıca tutmuş hareket etmemi engelliyordu."Bırakır mısınız beyefendi, kalkmak istiyorum!" Elini daha sıkılaştırarak kafasını olumsuz anlamda salladı. Görünüşünden saygın biri olduğu belli olduğu için ona Görkem'e davrandığım gibi sert davranmak istemiyordum. Ama beni buna zorluyordu. Hem niye ağzını açmıyordu?
"Bırakın bir şeyim yok diyorum size! Hem nefes alamıyorum lütfen gidin artık bakın bir şeyim yok." Ben göz göze geldiğim değişik insanlarla ilgilenirken ambulansın sesi kulağımda yankılandı. Kolumu bırakmayan saygın öküz ise hala kolumu bırakmıyordu. Kaçacak yerim yoktu o ambulansa zorla bindirilecektim.
"Yürü bakalım ufaklık." Sese dönüp baktığımda yüzünde bir alay yoktu. Daha çok yardım etmek ister hali vardı. Yani Görkem'in ilk halinin tam tersiydi. Ayağa kalkmış ambulansa doğru yürürken o da benimle geliyordu. Hemşire sedyeye oturtarak arka kısma geçirmişti. Ben iyi olduğumu söyleyemeden koluma serumu takmıştı. Yanımda gelen 24lü yaşlardaki adama baktım. Benimle neden geliyordu, onu tanımıyordum bile.
"Siz kimsiniz, niye geliyorsunuz ki benimle?" Bende pür dikkat durmuşken gözlerime baktı ve ellerini birbirine bağlı olmaktan kurtardı. Yeşil gözleri, Görkem'in arada yeşil olan gözleri arasında bile değildi.
"Kafenin sahibiyim, bayılan biri olduğunu haber verince yardım etmek istedim." Tam cevap verecekken ambulansın arka kapısı açılmıştı. Sedyede oturur vaziyetteyken kolumda serum vardı. O adam ise yürüyerek yanımdan geliyordu. Geçen günkü geldiğim hastane değildi. Burası daha büyüktü sanki. Sedyeyle bir odanın içine getirilirken oda yanımdaydı. Hem bana burda ne yapacaklardı ki, bir şeyim yoktu ki benim. Ona baktığımda yatağımın yanında bulunan koltuğa oturmuştu. Hemşirenin kolumdaki serumla uğraşmasından sonra doktorda içeri girmişti.
"Neyiniz var bakalım küçük hanım?" Orta yaşlarda, kahverengi saçlı, uzun boylu bir doktordu. Yüzündeki gülümsemesinden hastalarla ne kadar iyi anlaştığı belli oluyordu.
"Ikidir bayılıyorum ama bu sinirlerimden oluyor gerçekten. Bir şeyim yok benim bırakında gideyim artık." Doktor tatlı bir kahkaha attı. Herkes bunu söylüyordu sanırım. Ama ben ciddiydim ki.
"Ben gerekli tetkikleri çekeyim ondan sonra anlarız bir şeyin var mı yok mu, o zamana kadar burdasın küçük hanım." Yok herkes bana karşıydı bu hayatta. Daha benim ayağa kalkıp Görkem'in yanına gitmem gerekiyordu. Ve ona onu affettiğimi söylemem gerekiyordu. Ama burdan çıkamıyordum. Doktorla hemşire dışarı çıktığı için artık o adamla konuşmam gerekiyordu.
"Kafenin sahibisiniz demek.. şey yani ordaki çalışanlarıda tanıyorsunuzdur doğal olarak." Diyeceklerimi direk diyememek gibi bir sorunumda vardı sanırım. Adam yüzüme milim oynatmadan bakıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞİM #Wattys2015
Novela JuvenilTrabzondan Istanbul'a gelişim üniversite heyecanıyla doluydu. Peki ya burdan gidişim niye bu kadar acıtıyordu canımı? Ondan zorunlu olarak ayrıldığım için miydi? Yoksa bir daha göremem korkusu muydu? Son kez bakıyordum belki de ona bu yüzden yüzünün...