Acı, öfke ve nefretten harmanlanmış duygularımı içimde barındırdığım son güne başlamıştım. Her zamankinden daha farklı bir gün yaşayacaktım. Tüm zehrimden arınıp sevdiğim adamla tertemiz bir hayata başlayacaktım.
Son kez adımımı atacağım eve doğru yol alırken, arabanın camını açıp soğuk sabah rüzgarının şişmiş göz kapaklarıma vurmasına izin verdim. Saçlarım uçuşuyordu. Düşündüm. Kaybettiğim zamanı düşündüm, Sehun'a çektirdiğim acıyı düşündüm, babamı düşündüm.
Babam.
Kızıyor mudur bana? Sehun anlatmasa belki de sonsuza kadar bir yalanın içinde yaşayacaktım. Babama ihanet eden insanların yüzüne gülecektim.
Bu yüzden kızmış mıdır bana babam? Aptal olduğumu düşünüyor mudur?
Öyle düşünmez benim babam. Biliyor çünkü oğlunu. Hasta olduğunu biliyor, onu çok sevdiğini biliyor.
Aşık olduğunu biliyor.
Bu yüzden kızmıyor bana, değil mi?
Bütün bunları düşündüm yol bitene kadar. Bundan sonra ne yapacağımı düşündüm. Nasıl toparlanacağımızı düşündüm. Ve gözlerimi açtım. Araba durmuştu, gelmiştik.
"İnelim"
Elini emniyet kemerine attığında kolunu kavrayıp durdurdum onu. "Yalnız gideceğim, Sehun"
Gözleri buna asla izi vermeyeceğini söylüyordu. Ama olması gereken buydu. Annemle yüzleşirken Sehun'un orada beni öyle görmesini istemiyordum. Tuttuğum kolunu okşayıp şefkatle baktım aşık gözlerine. "Geri döndüğümde her şey bitmiş olacak. Burada bekle beni, lütfen"
Yanağımı okşayıp isteksizce kafasını salladı. Beni yalnız bırakmak istemediğini biliyordum. Ama orada sakin kalamayacağını da biliyordum. Bu yüzden, bu işi daha fazla uzatmamak adına yalnız indim arabadan. Ve yalnız çaldım evin kapısını.
Açıldı. Kafamı kaldırmadım yüzünü görmemek için.
"Luhan!"
Sesine tahammülüm yoktu. Bitirmesine izin vermeyerek daldım evin içine. Günlerdir beni aradığı yalanlarını dinlemek için ne zamanım, ne de sabrım yoktu. Salondan geçerek odama çıkan merdivenlere yöneldiğim sırada Bay Oh da şaşkınlıkla beni izliyordu arkamdan.
Bu evin içinde attığım her adım babama ihanet ediyormuş gibi hissettiriyordu. Fazla oyalanmadan dolabımdaki valizi dışarı çıkarıp kıyafetlerimi hızla içine doldurdum. Son olarak babamın resmini elime alıp içimdeki ağlama isteğine engel olabilmek için hızlıca valize yerleştirdim. Ağlayıp güçsüz görünemezdim çünkü şimdi hesaplaşma vaktiydi.
Valizimi çeke çeke merdivenlerden indim. Hala aynı yerde durmuş şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. İğrenç görünüyorladı gözüme. Ve ben de en az onların iğrençliği kadar korkunç görünüyordum, biliyorum.
Bavulumun sapını bırakıp karşılarında durdum. Dik durdum.
"Mutlu musunuz?" Gözlerimi tiksinerek özenle dizayn ettikleri evde gezdirirken konuştum. Anlamsızca bana bakıyorlarken sinir kat sayım yükseliyordu ve ben yapabileceklerimden korkmaya başlamıştım. Kendimden korkmaya. "Yalan, ihanet, sahtekarlık ve oyun üzerine kurulmuş yuvanızda, mutlu musunuz?"
"Ne kadar iğrenç göründüğünüzü size anlatmak isterdim. Ama ondan önce söylenmesi gerekenler var."
Öfke dolu bir gülümsemeyle gözlerine baktım o kadının. Artık yalnızca 'o' kadındı benim için. "En çok neyi kabullenemiyorum biliyor musun? Benim babam senin onu sevdiğine inanarak öldü"