2. Bölüm

103K 4.3K 298
                                    

Merhabalar!


Bölüm günümüz Çarşamba günleri olacak, biliyorsunuz Cumartesi günleri de "Denizin Notası" günü. Umarım size de uyar :)


Yorumlarınız için çok teşekkür ederim! Sizi çok çok çok seviyorum!


Keyifli okumalar canlarım!


***


Cesur hızla son model aracı köhne bir yere park etti ve atik bir şekilde arabadan inerek gömleğinin kırışıklıklarını düzeltirken, koca adımlarını mekâna yöneltti. Küçük kapalı kapıyı sertçe iterek içeriye girdiğinde Tuncel baba ansızın başını kaldırdı ve bir fırtına misali kendine doğru gelen adamın tam karşısında tüm haşmetiyle durdu.


"Baba!" diyen tok sesi duyan yaşlı adam kaşlarını hiddetle çatarak, "Destur!" dediğinde aniden durdu Cesur. Ardından derin bir nefes alarak yaşlı adama doğru bir adım attı.


"Baba, gelemedim ama geçen gün yaptığın neydi öyle?"


"Ne yapmışım?"


"Baba, söyletme beni. Misafirime niye öyle davrandın?" derken yakınındaki masanın sandalyesine oturdu ve sırtını sandalyenin başına yasladı.


"Ha... Şu kız, anlaşıldı senin kulaklarını neye diktiğin."


"Sen bana köpek mi diyorsun?"


"Estağfurullah, tek kulaklarını diken köpekler mi?"


Yaşlı adamın dudaklarını kıvırması ile gülümsedi Cesur. Üç gündür bir fiil çalışıyor, Tuncel babaya uğramayı ihmal ediyordu. Ne var ki dayanamamış ve sonunda yeniden yaşlı adamın karşısında almıştı soluğu.


Bazı insanlar kalp atışlarının yavaşladığını, aklındaki düşüncelerin bir oraya bir buraya kâğıttan uçak misali savrulduğunu anladığı anda ihtiyacı olan insana koşarlardı. Cesur, o kâğıttan uçakları ıslatarak parçalara ayıracak ve kalbinin temposunu normale çevirecek adama gelmişti, Tuncel babaya.


"Baba, niye öyle davrandın?"


"Oğlum, o kızı buraya getirdin ses etmedim. Tanıştırdın, ona da ses etmedim. O sana uygun değil. Ben kızım dedim o bana Bey diye hitap etti."


Genç adam sanki tonlarca ağırlıktaymış gibi kaşlarını yavaşça çattı. O gecenin anıları aklına uçuştuğunda elinin altındaki sıcacık bedenin, ısısını hala hissediyordu avuçlarında. Üstelik o gece giydiği saf dantelden elbiseden gözüken pürüzsüz tenine ne kadar hayran kalsa da bunu büyük bir ustalıkla belli etmemişti.


"Bu mu sorun? Baba, güldürme beni," deyip sırıttığında dirseklerini masaya yasladı ve önüne bırakılan ince belli bardağı kavrayarak, saf demden oluşan çayı yudumladı. Genzini yakarak geçen çayın tadını aldığında sigarasını yaktı.


Çayı şekersiz içerdi, tadını almak isterdi. O saf tadı duyumsamayı severdi Cesur. Şekerin bozduğu, sertliğini yumuşattığı çayın tadını alamazdı. Demli içmesinin sebebi ise ağzında bıraktığı o kekremsi tattı. Şekerin tatlılığını değil, demin acılığını severdi.


"Eşek sıpası seni! Ben ilk günden kime yakın davrandım da ona davranayım. Sen kendin daha iyi biliyorsun."


Biliyordu Cesur, Tuncel baba ile ilk tanışmalarında kendisine silah çektiğini ve belli bir süre boyunca asla kendinden ödün vermeyerek soğuk davrandığını biliyordu. Üstelik o zaman çok kısa bir süre değildi, uzun bir süreçti bu. Sonrasında ise tam bir baba, oğul gibi olmuşlardı. Aralarındaki bağ bambaşkaydı.


KOR KIZILI #wattys2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin