Merhabalar! Totalde 4.140 kelimelik bir bölüm oldu. Word sayfa sayısı ile 15 sayfa :)
Sizden özür dileyerek bir süre müsaade istiyorum. Bir hafta gibi bir süre bölüm gelmeyecektir. Yoğunluktan dolayı, bu yoğunluk geçince yine bölüm gelecek :)
Keyifli okumalar! Sizi sevdiğimi ve kocaman öptüğümü unutmayın lütfen :*
Medya: Minel'in kıyafeti yer alıyor :)
***
Gün henüz doğmamıştı. Hava hala karanlık, yağmurun ıslaklığı şehrin sokaklarında parlıyordu. Islak bir hava, çokça karanlık, iç karartıcı bir şekilde sisliydi gökyüzü. Saat sabaha karşı beşti, belki de beşe birkaç dakika vardı. Yelkovan ile akrep sanki bir araya gelmek istemiyormuşçasına uzaktı birbirinden. Ve Cesur, soğuk havanın içine işleyişini hissediyordu balkonda.
Sabahın beşinde ne demeliydi Minel'e? Nasıl anlatmalıydı uykusuz gecelerde uykuya olan özlemi gibi ona gözlerini açtığını. Sabahın beşinde ne desindi ki? 'Sev beni' mi? 'Sen seviyorum' mu? Ne desin? Uyandı. Onunla geçen bir rüyanın pençesinde gönüllüce sallanırken yine ona koştu aklı sabahın beşinde. Ne demeliydi ki?
Bir önceki gece, onun kendi evinde bıraktığı elbisesini koklamıştı saatlerce. Derince solumuştu. Ardından sanki o kokuyu ciğerlerinden söküp atmak istercesine bir sigara yaktı. Ciğerlerini boğarcasına çekti içine. Yine de o âşık olduğu kokuyu atamamıştı. Ve o andan sonra daha çok sigara yakar olmuş, küllükleri boynu bükük izmaritlerle doldurmuştu.
Sevdiği kadın yanına uzanmalıydı şimdi. Dizlerini kasıklarına dayamalıydı. Başını göğsüne yaslamalıydı. Kollarını beline dolamalıydı. Sanki asırlar olmuştu, onun sesini, adını onun sesinden duymayalı.
Minel'in kendisini unutmasını istemiyordu. Bu düşünce bile kalbini pençelerle sıkıyordu. Asla unutmasındı. Onu nasıl andığını, nasıl sevdiğini, ona olan derin ve bitmeyen özlemini, hasretini unutmasındı.
Kendisi unutmayacaktı çünkü. Kendi sesinden okuduğu aşk sözlerini, kendi sesinden, kendi yüreğinden hediye ettiği not kâğıtlarına yazarak kitapların aralarına bıraktığı yazıları unutmayacaktı. Onun uğruna gülüşlerini, ağlayışlarını unutmayacaktı. Minel'in titrek elleriyle hayata tutunurcasına sarılışlarını unutamazdı. Ve yine elindeki çay kupasına sığındı Cesur. Çünkü o bardakta en son sevdiği kadının dudak izleri vardı. En son o kullanmıştı.
Aynı saatlerde Minel çok soğuk bir havanın ayazında kalmışçasına kalın pembe ve örgülü kazağını giymiş, gerdanı açık kaldığı için boynuna bir fular bağlamıştı. Üzerinde kalın, gri salaş hırkası vardı. Elinde, buz tutan parmaklarını ısıtan deniz mavisi bir kupadaki kahve ile karşısındaki boğazın hırçın dalgalarını izliyordu balkonundan. Gün ağarmaya başlıyordu yine.
Cesur'u görmeyeli, sesini duymayalı tam iki gün olmuştu. Çünkü iki gündür bilfiil bebekler ve anneler hakkında araştırma yapıyordu. Önceki gün Gencay ona mağaza konusunda yardımcı olmuştu. Ve bunu yaparken telefonu hiç susmamıştı, bu durumda Minel çıldırmıştı ama yine o tatlı diliyle Gencay yağ misali su yüzüne çıkmıştı.
Yeniden karışılacaklardı Cesur ile ama nasıl olacağını henüz kestiremiyordu. Yazmıyordu ona. Gitmiyordu, o da gelmiyordu. İki gün önceki karşılaşmalarında onun o bakışları neydi... Bir fikri yoktu Minel'in. Bedenini delip geçen, insanın içini ezen o bakışlar... O titrek ses, o duruş ve sonrasında arabaya binmeden evvel ki o tebessüm... Onlar neyin nesiydi öyle? Hala aklından çıkmıyordu bir saniye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR KIZILI #wattys2022
General FictionCesur Yenerler. Merak uyandıracak kadar gizli, gizli olduğu kadar da tehlikeli bir adam. Minel Çağan. Merak uyandıracak kadar güzel, güzel olduğu kadar saf bir kız. Aynı zamanda güçlü. Ve Kor Kızılı bir tutku... Tehlikenin masumluğa tutkusu, saf...