Aşk her şeye rağmen sevmekti. Saçının rengine rağmen, gözlerinin iriliğine rağmen, dudaklarının kuruluğuna rağmen, boyuna kilosuna rağmen sevmekti. Çünkü hiçbir zaman seven insanın gözüne batmazdı değişiklikler. Sevmek, kalpten kalbe uzanan bir yoldu ve göz kör olurdu kalbin peşinde. Görmezdi çirkinlikleri.
Cesur kaçıncı kez dönüyordu hastanede odasında bilmiyordu fakat ona verilen sürenin üzerinden epey zaman geçmiş olmasına rağmen hiçbir haber yoktu. Ameliyathaneye girmek istemiş ancak girememişti. İlk kez pişmanlık salgılıyordu kalbi atışlarında, ilk kez korku kol geziyordu bedeninde. Ya ona bir şey olmuşsa, ya onu bir daha hiç göremeyecek, hiç dokunamayacaksa ne yapardı? Kendine ne yapardı o zaman? Hangi cezayı reva görürdü kör kalbine! Tekrar bileğini kaldırdı ve saate baktı ve sıkıntılı bir iç çekti.
"Rıfat! Bir haber var mı?"
"Yok, abi," diyerek başını eğdi genç adam. Çıldıracaktı Cesur. Kendini deli gibi hissediyordu. Minel'den haber alamadığı süre boyunca da öyle hissedecekti. Düşünceler taze ete konan sinekler gibi üşüşmüştü aklına. Ondan uzak durma kararı almıştı daha birkaç gün öncesinde fakat şimdi anlıyordu. Onun nefes aldığını bilmek bile onun için yaşama sebebi iken kendi elleri ile mi ölüme gönderiyordu? Olmazdı! Yaşayacaktı o! Gerekirse Azrail ile pazarlığa oturup kendi canını feda edecekti yoluna.
Bir fırtına oldu o anda Cesur. Bir fırtına kadar hızlı ve bir fırtına misali öfkeli bir şekilde çıktı odadan. Sızlayan yaralarını derisinin altına gömdü ve hızla ameliyathanenin kapısında aldı soluğu. Engellemeye çalışan herkesi bir bakışı ile durdurmuştu. Önünde kendine laf anlatmaya çalışan adama bakıp elinin tersi ile okkalı bir tokat geçirdi.
"Kimse engel olmayacak! Rıfat yığ tüm korumaları kapıya! Kimse içeriye girmeyecek ben çıkana kadar!" diye kükrediğinde etten bir duvar örülmüştü arkasında. Tüm adamlar saf tutarken kapılar açılmış ve Cesur soğuk alana adımını atmıştı. Birkaç adamı emniyeti açıp mermiyi namluya sürüp peşinden girmiş ve ona karşı çıkmak isteyen doktorlara yöneltmişlerdi silahları. Adeta bir Azrail gibiydi Cesur ve arkasındaki adamları da onun cehennem zebanileriydi sanki. Cesur gördükleri ile kaşlarını çattı. Hiçbir işlem yapılmıyor, ameliyat masasında yatan Minel'in başında bekliyorlardı. O kadar saattir ne haltlar dönüyordu bu odada!
"Neler oluyor?" derken sesi ölümü fısıldar gibiydi. Ölümcül, soğuk ve bencil...
"Cesur bey, operasyona başarıyla tamamlandı!"
"O zaman ne bekliyorsunuz daha!" diye kükreyen adama şaşkınca baktılar. Genç doktor ürkekçe başını kaldırdı.
"Şey... Biz size haber verecektik..." son sözünü ürkek ve fısıldayarak söylemişti. Cesur o an atmaca misali keskin bir bakış ile doktora baktı. Kaşları iyiden iyiye çatılıyor ve o çatık kaşların altında zor görünen öfkeden patlayan gözler karardıkça kararıyordu.
"Sen canına mı susadın be kadın!"
"Cesur Bey..."
"Kes sesini! Ben sana her anını haber vereceksin dedim! Sense hiçbir şeyden haberdar etmedin beni! Madem bitti işlem, ne diye bekliyorsunuz!" her bir sözünün üzerinde itina ile duruyor ve sesi öyle bariton çıkıyordu ki doktor itiraz dahi edemiyordu. Cesur yutkundu. Arkasında duran hala silahını doktorlara yönelten Rıfat olduğu yere yığılmamak için kendini kasıyordu çünkü Minel'e bir şey olmuşsa abi dediği bu adam yakardı bu hastaneyi içindekilerle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR KIZILI #wattys2022
General FictionCesur Yenerler. Merak uyandıracak kadar gizli, gizli olduğu kadar da tehlikeli bir adam. Minel Çağan. Merak uyandıracak kadar güzel, güzel olduğu kadar saf bir kız. Aynı zamanda güçlü. Ve Kor Kızılı bir tutku... Tehlikenin masumluğa tutkusu, saf...