EA-13

551 28 2
                                    

Yavaş yavaş. Yolun sonunu bilerek hangimiz yürüdük ? Mutlu sonun bizi beklemediğini bilerek kaçımız yürümeye devam ettik ? Ona sahip olduğumuzda hiçbir şeyin bizim aramıza giremeyeceğini söylediğimizde hayatı hesaba katmadık. Hepimiz için bir plan vardı ama bizim için son çoktan yazılmıştı.
Alison'u çaresiz görmek benim en çaresiz yanımdı. Günden güne eridiğine tanık olmak, hiçbir hayalini gerçekleştirmeden gitmesini beklemek hayatımda yaptığım en zor şeydi. Her gün yok oldum, ertesi güne tedavi umutlarıyla uyandım. En kötüsü de artık hayal kurmuyordum. Duvarlara baktığımda bir hiçlik görüyordum. Ve biliyordum ki önce hayaller ölüyordu , sonra da insanlar.
Güneş doğmak üzereydi, ormandaki evdeydik. Ufuk turuncuya dönmüştü ,hava biraz esiyor. Üzerimizde mavi bir battaniye var, Alison omzuma yatmış. Ara sıra uyuyor, uyanık olduğunda hastalığından başka onu her şey hakkında konuşmaya itiyordum. Garip bir histi ; En sevdiğinizle konuşacak sınırlı kelimeniz olduğunu bilmek.
"Şu an ölmek istiyorum." dedi.
Hiçbir şey diyemedim. 'Öyle deme' diyemedim çünkü bunu şu anda ondan daha fazla bile istiyor olabilirdim.
"O kadar sıradan olmayacak." dedim. "Belki Empire State'den birlikte atlarız, bu kesinlikle sıradan olmazdı."
"Arkamdan ne diyecekleri hakkında hep korktum, şu anda daha fazla korkuyorum." dedi. "Hak ettiği buydu diyenler olacak."
"El ele tutuşup önlerinden geçeriz ve onlara çenelerini kapatmaları gerektiğini söyleriz o halde." dedim.
"Sanırım bunu tek başına yapman gerekecek, Polaris." dedi.
"Hikayenin sonunu hiç anlatmadın." diyerek yanıtladım. "Polaris ve Merope için mutlu son var mı ?"
Gülümsedi. "Birbirlerine her ulaşmak istediklerinde deniz yükselir denilir ama asla ulaşamazlar. Polaris onca yıldız arasında en parlak olarak Merope'ye parlar. Merope ise Polaris'in hep orda olduğunu bilir."
Sustu. Derin bir nefes aldı."Belki de kutup yıldızı her parladığında orada olduğumu anlarsın."
Başımı çevirdim."Sen hep buradasın, hep yanımdasın ve bunu değiştirebilecek hiçbir şey yok."
"Juliet'i biliyorum." dedi. "Bu güzel."
"Alison-" Başını kaldırdı ve sözümü kesti.
"Hayır Emily dinle beni." devam etti."Mutlu olacaksın. Yarım kalan tüm hayallerini onunla tamamlayacaksın. Belki Paris'e onunla gidersin bilmiyorum ya da birlikte dünya seyehati yaparsınız."
"Ama ben sen gidersen yarım kalacağım."
" Kızlar var ve gözümdeki en mükemmel bütün dördünüzün bir arada olması." dedi.
"Seninle Paris'e gitmek istiyorum." dedim. "Seninle olmak istiyorum her şeyi seninle yapmak istiyorum."
"Az önce hep yanında olacağımı söylemiştin." dedi.
"Neden şimdi gitmiyoruz ?" dedim. "Her şeyi Rosewood'da bırakıp neden gitmiyoruz ?"
"Yolculuk yapma iznimin olacağını sanmıyorum." dedi.
"Pariste de doktorların olduğuna eminim." dedim.
"Jason'a sorarım o da doktorlara sorar ama ailenin bu konuda fikri ne olacak ?" dedi
"Geçen yaz Tayland'a gittim ve durumu açıklayınca anlayacaklardır."
"Gerçekten yapabilir miyiz ?" dedi.
"Sen, ben ve güzel Paris." dedim. " Sonsuza kadar."

-o-

Jason'un doktoru ikna etmesi zor olsa da bir çanta dolusu acil durum eşyaları karşılığında bu yolculuğu onaylanmışlardı.
Kızlar Alison'un hastalığını duyduklarında yıkılmışlardı ama Paris konusunda bizi sonsuz desteklemişlerdi.
Juliet durumu anlamış,sorun olmadığını söylemişti.
Ailem izin vermiş, gerekli ayarlamaları yapacaklarını söylemişlerdi.
Bavulumu hazırlarken Alison'da kendi bavulu ile birlikte yatağımda oturuyordu. Ara sıra şiddetli baş ağrıları, kan kusma gibi eylemler geçiriyordu. Doktorlar bunun iyiye işaret olmadığını söylemişlerdi ve ilaçlarının dozunu artırmışlardı.

Her şey hazır olduğunda evin önünde bizi bekleyen kızlara baktım. Alison elimi tutuyordu.
Aria gözleri kızarmış, Spencerın omzuna kafasını koymuştu. Hanna biz merdivenlerden iner inmez önce Alison'a sonra ise bana sıkıca sarıldı. "Fransız mutfağı daima favorimdi." dedi.
Aria da önce Alison'a sonra bana sarıldı. Bana sarılırken kulağıma fısıldadı. "Ben yanıldım." dedi. "Yoldan geçen herhangi biri bile onun gözlerinden sana ne kadar aşık olduğunu anlayabilirdi."
Spencer duraksadı. Uzun bir süre bize baktı ve sonra bize sarıldı.
" Un amour sans fin" dedikten sonra açıkladı. "Fransızca bir deyiş. Aşk sonsuz olsun."
Tekrardan hepsiyle vedalaştıktan sonra Jason'un arabasına bizi havaalanına bırakması için ilerledik. Kapıyı kapattıktan sonra son kez kızlara baktım. Ardından Alison'a döndüm. Gözlerindeki mutluluğu görüyordum. Elimi sıkıca tutmuştu.

Some Feelings (Emison)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin