Yeni Başlangıçlar (Final)

163 13 9
                                    

(Jin-Hyuk)
"Katilin kızına böyle davranmak sana yakışmıyor Jin-Hyuk."
"Hye-Ji be.." sözünü keserek;
"Hye-Ji ne? Bunca zaman beni kandırarak eğlendin mi Jin-Hyuk ha? Amacına ulaşabildin mi? Baban için üzgünüm. Şuan baban için elimden bir şey gelmiyor. İntikam konusunda haklı olabilirsin. Böyle hayat yaşadığın için babamın yerine özür dilerim. " dedi yüzüme bakmadan.
"Hye-Ji bunları daha sonra konuşalım. Hava soğuk. Min-Hee seni bekliyor. Hadi gidelim." diyerek kolundan tuttum. Kolumu iterek;
"Oyun bitti. Neden hala oyunu devam ettiriyorsun?" dedi
"Çünkü ben oyun oy...."
"Hye-Ji!!"
Arkamı döndüğümde Young Soo bize doğru geliyordu.
Young Soo yanımıza geldiğinde;
"Demek burdasın." diyerek bana baktı.
Young Soo düşündüğümden daha piç biriydi. Tüm bunları o yapmıştı. O an ona yumruk atıp,öldürmek istemiştim.
Hye-Ji'nin belinden kavrayıp;
"Hadi gidelim." dedi.
Hye-Ji itiraz etmeden onunla arabaya doğru yürümeye başladı.
Ben böyle olsun istemiyordum. Amacım bu değildi. Kesinlikle onu kandırmamıştım. O adamın kızı olduğunu bilseydim kesinlikle Hye-Ji'ye yaklaşmazdım. Ama bunları o an ona söyleyememiştim. O başkası ile giderken ben sadece onun arkasından bakıyordum. Belki de bunu haketmiştim.
...
(Hye-Ji)
Bir yanım bütün olanları unut ve git Jin-Hyuk'a sarıl diyor, diğer yanım "o seni sevmiyor Hye-Ji." diyordu.
Jin-Hyuk gözden uzaklaştığında;
"Durdur arabayı." dedim.
Young Soo'ya olan nefretim hala dinmemişti.
Young Soo hala arabayı sürmeye devam ediyordu.
"Şu lanet olası arabayı durdur!" diye bağırdım.
Young Soo sinirle frene bastı.
Arabadan inerken;
"Teşekkürler. (!) ) diyerek kapıyı hızla kapattım.
Arkamdan arabadan indi. Bileğimi kavrayıp;
"Şimdi beni anladın mı?" diye bağırdı
Küçük bir kahkaha attım.
"Benimle beraber ol. Şimdi..şuan sadece ikimizin olduğu bir dünya yaratabilirim. Benimle gel."
"Gerçekleri yer yüzüne çıkardığın için teşekkür ederim. Fakat bu gerçekler seni sevmemi sağlamayacak. Ben sadece ikimizin olduğu dünyada yaşamak istemiyorum. Kendi yaratacağın dünyada kendin yaşa. Şimdi kolumu bırak." dedim.
Yavaşca kolumu bıraktı.
"Üzgünüm Young Soo." diyerek arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
...
Ve ben acıttığını bildiğim halde beni sevmeyen birine aşıktım.
Telefonumun çalmasıyla kendime gelmiştim. Arayan Sekreter Park-Shion'du ve ne kadar açmak istemesemde ısrarla aramaya devam ediyordu.
Telefonu elime alıp aramayı cevapladım.
"Ne?"
"Nerdesin? Acilen seninle görüşmem gerek."
"Telefonda görüş."
"Hye-Ji..baban hakkında."
"Nolmuş babama?"
"Seninle konuştuktan sonra polise gidip yaptıkları yüzünden ceza verilmesini istedi."
Her ne yaparsa yapsın o benim babamdı.
"Geliyorum."
...
Babam parmaklıklar arkasından bana gülümsedi.
Göz yaşlarımı silip ona doğru yaklaştım.
Babama giydirdikleri kıyafet biraz üzerine büyük gelmişti. Babamı 5 gündür görmemiştim. Saçları dağılmıştı.
"Böyle olsun istememiştim Hye-Ji. Seni bu derece yaralacağım aklıma gelmemişti. Ben seni mutlu etmek istemiştim. Senin üzülmemen için her yolu denedim. Ama her deneyişimde illa ki bir hata yaptım. Özür dilerim Hye-Ji. Senin baban olmayı haketmiyorum. Ben..ben baba olmayı haketmiyorum." dedi babam gözlerini yere sabitleyerek.
"Baba..."
"Üzgünüm Hye-Ji. " Burnunu çekerek başını kaldırdı.
"Hye-Ji...Jin-Hyuk denilen çocuk yüzünden de üzgünüm. Seni bu denli kullanması benim suçum. Hye-Ji.. O çocuk benim zayıf yanımdan vurdu. Ve benim zayıf yanım sensin. Bunun için üzgünüm. Ben sa..."
"Ziyaret saati sona erdi."
Babam cümlesini tamamlamadan ayağa kalktı.
Gülümsedi ve
"Sadece seni sevdiğimi bil." dedi.
Karakoldan çıktığımda Sekreter Park-Shion beni arabada bekliyordu.
"Hye-Ji iyi misin?" diye sordu.
"İyiyim. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Beni eve bırakır mısın?" dedim.
"Aslında şuan evin önü gazetecilerle dolmuştur." dedi.
"Sorun değil. Beni sadece eve götür." dedim.
...
Evin önü gerçekten de gazeteciler ile doluydu.
Sekreker Park-Shion arabadan inerken;
"Gazetecilerle ben ilgilenirim ev içeri gir." dedi.
Gazetecilerin sorularına cevap vermeden içeri girdim.
Kapıya yaslanarak diz çöktüm.
Bundan sonra ne yapacaktım?
Bu kadar şeyi kaldırabilecek miydim?
Dışarıdan ne kadar güçlü biri gibi görünsemde gerçekte güçlü biri değildim.
Tam ayağa kalkacağım sırada zil çaldı.
Gazeteci olabileceğini düşündüğümden kapıyı açmadım.
Bu sefer kapıyı yumruklamaya başlamıştı.
"Hye-Ji! Ben Lewis. Kapıyı aç lütfen!"
Lewis?
Kapıyı koşarak açtım.
"Şükürler olsun. "
Kucağında Rocky'i tutuyordu.
"Burda ne işin var?" diye sordum kapıyı kapatırken.
"Olanlar için öncelikle üzgünüm." dedi.
Rocky'i yere bırakarak;
"Bunu sana vermem gerekti. Jin-Hyuk bunu sana vermemi istedi." dedi cebinden çıkardığı Flash Belleği (USB) bana uzattı.
" Bu ne?" diye sordum.
"Bilmiyorum. Jin-Hyuk sana vermemi istedi, başka da bir şey bilmiyorum. Ayrıca Rocky'i de getirmemi istedi." dedi kaşlarını kaldırarak.
Uzattığı Flash belleği aldım. Masanın üzerinde duran bilgisayarımı açıp flash belleği taktım.
"Jin-Hyuk" adlı bir dosyanın içinde video vardı. Video'yu açtım.
-Video-
"Merhaba...Pekala nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Bu video'yu neden yaptığımı da bilmiyorum. Senin karşına geçip az sonra soyleyeceklerimi söyleyemediğim için üzgünüm.
İlk tanıştığımız günü hatırlıyor musun? Uçakta benim yerime oturmuştun. Bu planlı bir şey değildi. Daha sonra bavullarımızın karışması? Bu da planlı değildi. Tekrar karşılaşmamız? Bu da planlı değildi. Peki sana aşık olmam?
Hye-Ji.. Bu da benim planladığım bir şey değildi. Başından beri sana olan ilgim her zaman gerçekti. Seni kandırmadım. Ah bunları neden söylediğimi dahi bilmiyorum.
Hye-Ji..
Böyle olduğu için üzgünüm...
Rocky umarım yeni sahibine çabucak alışır.
Seni seviyorum."
...
Video bittiğinde Lewis'e doğru döndüm.
"Bunu biliyor muydun?" diye sordum.
"Evet. Hye-Ji o seni gerçekten sevdi. Seninle olan gerçeği öğrendiğinde Jin-Hyuk yıkıldı."
"Bunları bana neden şimdi söylüyorsunuz?"
"Hye-Ji.. Birinden hoşlanmak kalpten gelen bir şeydir. O yüzden şuanda kalbin ne diyorsa onu yap." dedi.
Kalbim mi? Kalbim Jin-Hyuk'a sımsıkı sarılıp,onun omzunda ağlamam gerektiğini söylüyordu.
Hıçkırdım. Burnumu çekerek;
"O şimdi nerde?" diye sordum.
"Gitti." dedi.
Gitti..
Saatine bakarak;
"Uçağı 15 dakika sonra kalkacak."
"Anahtarlarını ver." dedim.
Anahtarları kaptığım gibi koştum.
"15 dakika. Yetişeceksin."
Yetişemeyeceksin.
Havaalanına ulaştığımda 15 dakika çoktan geçmişti.
Koşarak içeri girdim.
Jin-Hyuk'un uçagı 5 dakika önce kalkmıştı.
O gitmişti.
Kafamı cama yaslayarak uçak pistini inceleneye başladım. Göz yaşlarımı serbest bırakarak Jin-Hyuk'a ulaşmanın bir yolunu düşündüm.
...
1YIL SONRA...
"Hye-Ji!"
Siparişleri müşteriye uzattıktan sonra arkamdan seslenen kişiue doğru döndüm.
Min-Hee ve diğerleri - Un-hyea,Myung-Ok,Wooyoung,Lewis.-
Min-Hee elindeki poşetleri masaya bırakarak saatine baktı.
"Mesai saatin bitti." dedi.
Önlüğümü çıkartarak Min-Hee'nin poşetleri koyduğu masaya yaklaştım.
"Bunlarda neyin nesi? Ayrıca gecenin bu saatine burda ne işiniz var? Üzgünüm ama bugün çok yoğundum. Uyumaya ihtiyacım var." dedim bir sandalyeye oturup gerinerek.
Min-Hee yanıma yaklaşarak eğildi.
"Kendini çok fazla yoruyorsun Hye-Ji. Kendine bir gün tatil versen ne olur sanki? Ayrıca bugün doğum günün olduğubu unutacak kadar fazla çalışıyorsun."
Ah evet doğum günüm.
Fazla çalıştığım doğruydu. Babamdan sonra şirket diye bir şey kalmamıştı. Bu yüzden çalışıp para kazanmalıydım. Woo-Jin'in annesi (kısaca üvey annem) bu konuda bana çok yardım etmişti.
"Pekala." dedim.
Min-Hee sevinçle poşteleri açmaya başladı.
Pasta kutusunu poşetten kurtarırken;
"Umarım burada tabak vardır?" dedi.
Ayağa kalkarak;
"Mutfakta. Bekle getiriyorum." dedim.
Un-Hyea arkamdan beni takip ederek tabakları getirmemde yardımcı oldu. Mutfaktan çıktığım sırada kapı açıldı.
Min-Hee;
"Bugün kapalı..." cümlesini tamamlayamadan susmuştu.
Gelen müşterinin kim olduğuna bakmak için masaya doğru yürüdüm.
Jin-Hyuk'tu.
Karşımdaydı.
1 yıldır haber alamadığım adam karşımdaydı.
1 yıldır özlemini çektiğim adam karşımdaydı.

YOU ARE NOT BADHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin