THOMAS
Hiçbir şey hatırlayamıyorsun. En eski anını sorduklarında birkaç dakika önce etrafındaki tüm o erkeklerden korkarak kaçışını anlatabilecek haldesin ancak.
Tüm vücudun engel olamadığın bir şekilde titriyor. Kaçarken yorulduğunda gölgesine sığındığın ağacın altında dizlerini kendine çekiyorsun ve kollarını dizlerine doluyorsun. Bir şeye sarılman gerektiğini biliyorsun. Çünkü içten içe hissettiğin korku seni yiyip bitiriyor ve sarılabileceğin, güvenebileceğin tek kişi kendinsin.
Beynini düşünmeye ve en ufak bir şeyi hatırlamaya itiyorsun. Ama, hayır. Boş zihninde sadece kendine ait olduğunu düşündüğün bir isim yankılanıyor. Bu isimden başka hiçbir şey olmayışı ve kendini zorladıkça daha da boğulduğunu bilmek seni hem daha da güçsüzleştiriyor hem de etrafındaki her şeyi yakıp yıkma isteği uyandırıyor.
Sonunda dudaklarınla birlikte çenen de titriyor ve gözlerinden dudaklarına inen tuzlu bir gözyaşı akıyor. Bir elinin parmaklarını zorla dudaklarına götürüp dudağındaki ıslaklığı siliyorsun. Ama hıçkırmaya başlayınca ve dudağına inen gözyaşı sayısı sürekli silemeyeceğin hale gelince boşveriyorsun.
Kendi kendine ağlarken yavaşça daha iyi hissediyorsun. Korkunu gözyaşlarınla akıtıyorsun çünkü. Böylece daha önce hiç bu kadar şiddetli ve uzun ağlayıp ağlamadığını merak ediyorsun. Ve bu sana hafızandaki derin boşluğu hatırlatınca daha da şiddetli ağlamaya başlıyorsun. Fakat aniden duyduğun ses seni hemen susmaya ve gözyaşlarını silmeye itiyor. Kimsenin seni ağlarken görmesini istemiyorsun.
"Hey." Sesi uzaktan işitiyorsun ve "Gelme!" diye bağırarak cevaplıyorsun sesin sahibini. Hiçbir şey söylemiyor ama bastığı yaprakların hışırtılarından gelmeye devam ettiğini anlıyorsun bu yüzden aynı cümleyi bir kez daha kuruyorsun.
"Bak, seni anlıyorum." diyerek konuşmaya başlarken sesi gittikçe yaklaşıyor. Bu seni tedirgin etse de daha fazla nereye gidebileceğini bilmiyorsun. Titreyen bedeninle kaybolmak istemediğin için de kıpırdamadan öylece duruyorsun. "Hepimiz buraya ilk geldiğimizde böyleydik. Ve inan bana orada gördüğün en cüsseli çocuk bile saatlerce ağlamıştır. "
Önündeki ağaçların arasından ilk kez onu görüyorsun. Yakışıklı yüzünün böyle bir yerde boşa harcanacağını düşünmeden de edemiyorsun. Hemen ardındansa kendine kızıp bunu düşünmek için en olmadık yerde olduğunu hatırlatıyorsun kendine.
"Benim adım Thomas." diyor ve arkasında durduğu son ağacın yanından geçip yanına geliyor. "Sana zarar vermem. Asla. Korkma benden. "
Çekinip iyice ağaca ittiriyorsun kendini. O da yere, tam karşına çöküp gözlerinin içine bakınca biraz da olsa cesaretini toplayıp "Senden korkmuyorum." diyorsun. "Kendimden korkuyorum. "
Yüzünde oluşan ifadeden seni anladığını çıkarıyorsun. Bu kendini daha rahat hissettiriyor. Böylece kendini ağaca ittirmeye bir son veriyorsun.
"O zaman izin ver bana." derken bir elini sana uzatıyor. Başta tereddüt ediyorsun. Yine de çok geçmeden bir elini uzatmış oluyorsun. Elinden tutup seni ayağa kaldırıyor. Ağladığın ve aniden ayağa kalktığın için başında feci bir ağrı hissederek geriye düşecek gibi oluyorsun. Neyse ki Thomas hemen seni tutuyor ve daha sen ne olduğunu anlayamadan seni kendine çekip kollarını sıkıca beline sarıyor. Buna ihtiyacın olduğunu bilerek başını göğsüne dayayıp sen de kollarını ona sarıyorsun.
Kolları seni sıkıca kavrarken güvende hissediyorsun. Bedeninin sıcaklığı seni yavaşça ısıtıyor. Ve "Buradayım." diye fısıldıyor huzur verici bir sesle. "Sana hiçbir şey olmayacak. Söz veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent İle Hayal Et
FanfictionMerhaba! Sizler de benim gibi Labirent aşığı mısınız? O zaman bu kitap tam da okumanız gerekenler listesinde. Adı üstünde kitabı yazarkenki amacım bölümleri okurken kendinizi labirentte sevdiğiniz karakterle maceralara atılıyormuş gibi hissetmeniz...