Terk Eden & Terk Edilen

201 11 5
                                    

Şebnem

Yine, yine ve yeniden beyaz duvarlı, ilaç kokan odalardan birinde uyandım ama Hakkını vermeliyim ki yoğun Bakımdan çok daha iyiydi. Gözlerimi odada kısaca gezdirdim ve köşedeki tekli koltukta kolları göğsünde bağlı şekilde uyuya kalmış Can'ı gördüm. yüzümde Oluşan tebessümle onu izledim. Daha bencil olan yanım, onu uyandır ve özlediğin sesinden merak ettiğin cevapları al dese de kalbim her zamanki gibi ona kıyamıyordu. Bir süre daha Özlem'le  izledim onu. Her ne kadar rengine bayıldığım gözleri kapalı olsa da masum ve kusursuz yüzü, beni Dünya'da hala iyi birşeylerin varlığına inandırıyor. Bakışları, hiçbirşey yapmadan sadece gözlerini gözlerinle birleştirse, sonsuza kadar öyle kalarak içinde kaybolurcasına kendini kaybedercesine içinde  hapsolurcasına Bakarsınız ve bundan sıkılmazsınız normalde bende sıkılmazdım ama şuanda bu pozisyonda daha fazla yatabileceğimi sanmıyorum. Gözlerimi Candan alarak dönmeye çalıştım ki karın bölgemde yoğunlaşan acı ile bu çabam deneme aşamasında kaldı. Elim acıyı durdurabilecekmişcesine karnımın sağ tarafına gitti. Dokunduğumda çoğalarak artan acı ile hızlıca elimi çekerken dudaklarımın arasından istemsizce küçük bir Çığlık kaçtı.
Ş: ahhhh
C: şeb şebnem
Can hoplarcasına yerinden kalkarak yanıma geldi. Gözlerini açmaya çalışarak telaşlı ifadesiyle inceledi beni
C: birşey mi istiyorsun, ağrın mı var, yatağın pozisyonu mu rahatsız, dur hemen hemşireyi çağırayım yada doktor, doktoru çağırıyım.
Can birşey söylememe fırsat vermeden Kapıya yönelmişken bir anda geri döndü.
C: sen acıktım değil mi özgür de gelmedi henüz Trafiğe takılmıştır, hemen arıyorum
Can Işık hızıyla Kurduğu cümleyle telefonu eline aldı.
Ş: Caan, dur bi arama kimseyi hiçbirşey istemiyorum, sadece yaramı umursamayarak dönmeye çalıştım ki o da bana umursamayacak kadar ufak olmadığını hatırlattı.
Can kaşlarını çatarak bana baktı.
C: umursamayarak mı, şebnem farkındaysan bıçaklandığın için buradasın, düşüp dizini kapattığın için değil. Niye beni uyandırmadın.
Ş: kıyamadım sana
Masum çıkan sesimle Can'ın yüz ifadesi anında yumuşadı.
C: çok acıyor mu doktoru çağırmamı ister misin
Ş: doktor değil de bir ağrı kesici kokteyli olsa fena olmazdı hani
Can o sevilesi gülümseyişiyle bana  Karşılık vererek çıktı odadan ve  Biraz sonra Yanındaki hemşire ile geldi.
Hemşire Güler yüzü ile bana yaklaştı.
H: nasılsınız şebnem hanım
Ş: karnımdaki acı ve vücudundaki yoğun ağrı dışında galiba fena değilim
Elindeki enjektör ile seruma ilacı kattı.
H: ilaç biraz sonra etkisini gösterir ağrınız azalmazsa bize haber verin, geçmiş olsun.
Ş: teşekkürler
Hemşire odadan çıkarken can ise Başımda dikilmeye devam ediyordu.
Ş: annemler nerede
C: eve üzerlerini değiştirmeye gittiler, özgür de bize Kıyafet ve yiyecek birşeyler almaya gitti.
Ş: hımm
C: birşey ister misin, su yada başka birşey
Ş: isterim, can ya yardım et de biraz sola doğru döneyim sağ tarafım soldu.
Can, isyan edercesine söylediğim cümle ile gülümseyerek bana daha çok yaklaştı. Sırtıma ve bacaklarımın altına kollarını yerleştirerek çok yavaş bir hareketle beni döndürdü. Ağrı yine saplanırcasına artsa da sesimi çıkartmadım. Can ellerini Çekerek dolaba yöneldi ve aldığı yastığı da arkama yerleştirdi.
C: böyle rahat mısın, biraz daha çevirmemi ister misin?
Ş: Aslına bakarsan pek rahat değilim, bu yastıklar çok rahatsız.
Can'a gülümseyerek baktım. Ima ettiğim şeyi anladığını biliyordum.
C: onu da hemen hallediyoruz efendim, biliyorsunuz memnuniyet bizim için çok önemli
Can gülümseyerek sol tarafımdan dolaştı ve ayakkabılarını çıkartarak Yanımdaki boşluğa uzandı. Başımı onun omzundaki yerine yerleştirdim.
Gözlerimi kapattım. Onun kokusu eşliğinde onun omzunda yatmak oksijensiz kaldıktan sonra yeniden nefes alabilmek gibiydi. Ameliyat olduğumu, nefret ettiğim hastane Odasında nefret ettiğim koku eşliğinde olduğumu, Yaşadığım o kötü şeyleri bir anda unutmuştum. Sadece şuan vardı. Derin bir nefes alarak kapalı olan gözlerimi açtım. Can'ın eli çoktan saçlarımdaki yerini almıştı.
Şebnem: hani anlatıyor ya insanlar, diğer tarafa gittim huriler vardı, yok efendim bulutların üzerindeydim, yok deniziydi yeşiliydi. Yok öyle birşey orada olan tek şey etrafını saran uçsuz bucaksız bir karanlık. Bağırmak isteyip sesinin çıkmadığı, kaçmak isteyip kıpırdayamadığın, debelendikçe seni daha çok içine hapseden zifiri bir karanlık.
O an aklıma kazınmıştı sanki yeniden oradaymışım gibi hissederek ürperdim.
Can titreyen bedenime biraz daha sarılarak saçlarıma bir öpücük bıraktı. Oluşan sessizlik Devam etmemi beklediğinin göstergesiydi ve Bende devam ettim.
Ş: ben öylece karanlıkta çaresizce en dibe doğru sürüklenirken aniden bir Işık belirdi. Başta gözüm kamaşsa da yaklaştı ve gözüm alıştığında o ışığın senden başkası olmadığını anladım. Burada olduğu gibi orada da aydınlatın karanlık Dünyamı.
Git dedim sana ama bırakmadın beni, elimden tutarak çıkarttın beni aydınlığa. Şuanda göğsünde uzanarak kokunu içime Çekerek sana dokunabiliyorsam senin sayende ve  Bir kez daha anladım ki Varlığın varlığıma sebep.
Gözümden tişörtüne damlayan Yaşları umursamadan devam ettim.
Ş: hayatımda ne olursa olsun yanında Unuttuğum adam, yanımda olduğun için önce Allah'a sonra sana minnettarım.
Can'ın göğsüne hafifçe vurarak
Ş: sakın birgün benim bu söylediklerimden dolayı  pişman olmama sebep olma.
C: bilirsin, söz vermem ben şebnem sadece şunu bil nefes aldığım sürece gözlerine baktığın, dokunduğun, konuştuğun, güldüğün bu adam şuandan farklı olmayacak. Ne olursa olsun sarıp sarmalayacak, karanlığa düştüğünde aydınlığın olmaya Çalışacak ama birgün birşeyler değişir de sen beni istemezsen, kalbin yabancı kalırsa bana, gözlerin düşman kesilirse, ellerin tenimi haram sayarsa...
Ağzımı açıp tek kelime söylemem, sana suçlamam da ama dayanamam. Utanmam ağlarım, gecelerim gündüzlere eklenir, tatlı rüyalarım kabuslar peydahlar sensizliğime, durmadan içerim ama bilirim gözlerin kadar hiçbirşey sarhoş edemez beni. Kaçamayacağımı bile bile giderim, çünkü insan içinde besleyip büyütmeye devam ederken birşeyleri kaçamaz, çok hızlı koşsa da kurtulamaz sobelenir çıkmaz bir sokağın başında, kaçtıklarına.
Şebnem, sen beni sobelemek için o çıkmaz sokakta bekleme olur mu?
Illa ki  Saklambaç oynayacaksak da beraber yumalım.
Ş: Allah şahidim olsun ki Can hiçbir zaman bunları yaşamana sebep olamayacağım. Yemin ederim ki o köşe başında benim tarafımdan sobelenmeyeceksin.

Yazarın bakış açısı

Şebnem ve can konuştukları şeylerin etkisi ile Gözlerinden akan yaşlarla daha sıkı sarıldılar birbirlerine, bu sarılış söylediklerini kanıtlarcasınaydı fakat ikisi de içten içe biliyordu ki eğer öyle bir gün gelirse; ne büyük konuşmaktan korkup kaçarak verilmek istenmeyen sözler nede kendinden emin bir şekilde edilen yeminlerin hiçbir Önemi olmayacaktı. Onlar bunları düşünmek yerine Bulundukları anın tadını çıkartarak kucak kucağa uyumayı seçtiler. Peki ya o günü biri hediye paketi ile Kapıya bırakıp kaçarsa,
Merakla açtığın o caf caflı kutunun içinden kurulu bir bomba gibi düşüverirse ellerine ayrılık. Zorlarsa gitmeye seni, başka çıkış bırakmazsa sana ve sen herşeyi yakıp yıkarak gidersin ya
İşte o zaman kalan mıdır en çok acıyan yoksa zorla terkeden mi?
Hangisi daha ağır gelir insana, hangisinde içi parçalanır, nefes alamaz. Hangisinde durduramaz Gözyaşlarını, hangisinde söyledikleri kanayarak birikir kalbinin kırıkları arasında. Hangisinde o güzel güzel günlere dönemeyeceğini bilmesine dayanamayarak intihara sürüklenir. Yada hangisi eve kapatır kendini, sırf onunla Gittiği yerleri onunla güldüğü insanları görmeye dayanamayacağı için, hangisi ağlaya ağlaya hıçkıra hıçkıra ona geri döndüğü günün hayalini kurar.  Hangisi hiçbirşey olmamış gibi yaşayacakları 1 saat için herşeyinden, 'Can'ından vazgeçer
Aslına bakarsanız ikisi de birbirine Dönmeyi, kavuşmayı deli gibi ister ama istemek hiçbir zaman yeterli bir sebep değildir, hayatta.
   Bakınca terkeden için acıdır çoğu şey bir kere isteyerek gitmemiştir o, seve seve gitmiştir. Can'ını nasıl yakacağını bildiğin bir insanı terketmek en kolayı gibi gelir ama en ağırdır. Onun sizden vazgeçmesi için söylediğin her yalan harf ucunda ateş yanan ok gibi dönüp saplanır kalbine. onun da o an ettiği gibi hem diline hem kendine lanet edersin. Onun önünde dökemediğin Gözyaşları kalbinin ağıtlarıyla akar içine. Ellerini sıkıca bağlarsın birbirine çünkü bilirsin bıraksan sarılacaklar ona. Söylediklerinle bitirirsin bir aşk devrini, Silahsız, bıçaksız sadece kelimelerinle öyle yaralarsın ki onu, senin kalbinde yaralar açılır. Ve nihayetinde gidersin, tabi kalbini onun avuçlarına bırakarak ne kadar gidebilirsen o kadar gidersin. O Kapıdan çıktıktan sonra Düşe kalka yol almaya çalışırsın ama yapamazsın. Bir kolunu, bir bacağını kaybeden biri yol alamaz. Çünkü yarımdır o gidemez, bilmez tökezlemeden nasıl gideceğini, kimse öğretmemiştir kendi Öğrenmek zorunda kalmıştır ve en son tökezlediğindeyse kalkamaz yerinden orada Allah'ın canını almasını diler. Bugünden sonra yaşayamayacağını bilir. Ağlar, hıçkırıklarına toplanır insanlar etrafına. O ittikçe seyircileri artsada umursamadan ağlamayı öğrenir. Nefes alamaz, kalbinin Çıktığı boşluğa koca bir taş oturmuş gibi hisseder. Fazla uzun sürmez ona zulmeden hayatına son vermesi.
  Ya terkedilen, o en çok acı çekendir ona göre çünkü giden o değildir. Onun sözleri verdiği yerde olduğu gibi duruyordur. kalbini parçalayan ruhunu bedenine gören cümleleri haketmediği halde duyan odur. Başta kızar, küfreder, içer, lanet eder ama sonra dayanamaz, kırık kalbi, onun hiç düşünmeden kırdığı kalbi onun için atmaya çabaladıkça, kıyamaz hayatından çıkıp gitse de kalbinden çıkarmaya. Bu da kaderin benim ömrüme biçtiğiymiş der ve susar. Bir süre ağlamalarını, sızlamalarını, gece uykusuzluklarını, kanayan yaralarını güzel günlerin anılarıyla avutur. Sonra mı, yetmez. Çünkü gülüşü yoktur artık. Etrafa sinen kokusu yok olmuştur her yerden hafızası hariç. Gözleri bakmaz, sesi duyulmaz.
Acı olabilecek en şiddetli şekilde ele geçirir terkedileni. Yaşananları Haketmediğini bilse de bunu bilmesi avutmaya yetmez kendini. Öyle bi anda gelir ki bi bakmış elinde jilet önünde onun resmi. Gözlerinden yaşlar süzülürken tebessümle bakar resme ve hiç düşünmeden olabildiğince derinden keser bileklerini, yaşamla olan son bağlarını da koparır. Sonra da kanlı parmaklarındaki jiletin yerini deminki resim alır. Son nefesini ona  karşı verir. Gözleri açılmamak üzere kapanırken son kez onu görür kulaklarında onun sesi, dudaklarında dudakları, burnunda hiç gitmeyen kokusu, ellerinde sıcacık elleri ile ruhsuz bir bedeni azad eder.

Sizce gitmek zorunda olan mı kalan mı daha çok üzülür?

   Bence işin içine ayrılık girince mutlu olan taraf diye birşey yoktur.
   Bence işin içine gitmeler girince mutluluk diye bir ihtimal her iki taraf için de imkansızdır.

Peki ya sizin bu soruyu okuyunca aklınızdan geçen cevap nedir. Bunu Okuyan sevgili okuyucularım sizin de cevaplarınızı yorumda bekliyorum.

Sen Olmadan AslaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin