Giriş bölümüne yapılan her yorum için minnettarım. Duyduğum tereddütlerin üzerini örtüp desteğinizi esirgemediğiniz için, ciddi anlamda minnettarım. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi, değişimi ve yorumlarınızı görmeyi çok istiyorum.
Keyifli okumalar dilerim.
Herkesin umuttan yoksun olduğu bir dönem vardır hayatında. Hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğini hissettiği, pes etmişlik duygusunun kendini gösterdiği o dönemler. Dünyanın bütün gürültüsü kulaklarınızın dibindedir sanki. Herkesin konuştuğunu ama hiçbir kelimeyi anlayamadığınızı hissedersiniz. Zihninizde yer alan sözlükte tek bir kelime vardır o an. Umut. Bunun dışında yankılanan her şey gürültüden ibarettir. Anlamı olmayan koca sesler.
Kocamanlardır.
Hala bir umut olmadığını düşündüğümüz vakitlerde bile Tanrı'ya umut uğruna yalvarırız gizlice. Geceleri göz yaşlarımız yastığı ıslatırken bile, sessizce oynar dudaklar. Çünkü eğer bir şey olursa, yeniden iyi bir şey olursa bunu kabullenmek kolaydır. Ama her şey kötüye gitmeye devam ederse, haklı olduğunuz gerçeği ile yüzleşmek bu dünyadaki en korkunç şey haline gelir.
Bu duyguya yabancı değildim. Kendimi bildim bileli yeni bir umut arayışı içinde oldum. Annemin hastalığını ilk öğrendiğimde örneğin. Ardından şehri terk etmek zorunda kaldığımda. Atlas'ı bulduğumda. Annemi kaybettiğimde. Babamı gördüğümde. Tüm bu anılar geçidinde ilerlerken tünelin sonunda beyaz ışık yerine umut parçaları bulmayı diledim ben.
Sonra...aşkıma karşılık bulduğumu öğrendim. Evet, dedim. Beklediğim umut işte buydu. Karşıma çıkması için bunca badireye göz yumuştum ve şimdi tünelin sonuna gelmiş, ayağım bir umut parçasına takılmıştı.
Eh.
Yanılmıştım.
Tünelin sonunda değil, yeni bir tünelin başlangıcındaydım aslında.
Sonrasını biliyordunuz. Ben ve umutsuzluk okyanusu. Tam her şey yoluna girmiş derken, ona olan güvenimi yitirdiğimi fark etmiştim. Beni yarı yolda bırakacağına kendimi inandırmış ve bana uzattığı eli tutmak yerine ondan kaçmıştım. Bilmediği bir yere, bilmediği bir hayata adım atmıştım. En başta, bir uyuşturucu bağımlısının uyuşturucudan kurtulması için içinde bulunduğu o ilk evrede gibiydim. Her şey saçmalıktan ibaretti. Mutluluk sanki hiç ulaşamayacağım bir potaydı ve ben elimdeki topu hep arkaya doğru atıyordum.
Sonra, kabulleniş aşamasını tatmıştım. Babamın her ay hesabıma yatırdığı paraya en azından bunu hak ettiğimi söyleyerek dokunmuş ve kendime burada bir ev bulmuştum.
En sonda hayatımın en rüzgarlı mevsimine denk gelmiştim.
"Eğer işe geç kalırsan bırakmayacağımı biliyorsun, değil mi?"
Kapının pervazına doğru yaslanmış bedenini bana doğru çevirerek elini kotunun ceplerine sıkıştırdı. Bu onun hareketiydi. İlk tanıştığımızda kitabının üzerine yanlışlıkla kahve döktüğümde de aynısını yapmıştı. Tek kaşını yukarıya doğru kavislendirmiş ve çatık kaşları altında süzülen bakışlarıyla beni incelemişti. Gözlüğünü kenara bırakmış ve utançtan kızaran yanaklarıma bakarak bir şey dememi beklemişti.
"Biliyorum," diye geveledim elimdeki defteri hızla kapatıp komodinin çekmecesine fırlatırcasına atarken. "Çıkacağım."
Bal rengi gözleri üstümde dolanmıştı bundan beş ay önce. Parmakları kahve kokusuna bulanmış kitabı kaldırarak gözümün önünde sallamıştı. "Uğultulu Tepeler," diye mırıldanmıştı dilini alt dudağında gezdirip. "İlk baskı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ KADAR MAVİ
Teen Fiction"Bir adam sevdim. Ve sonsuz bir melankolinin koynuna düşüverdim." Okyanus Kadar Mavi adlı kitabın devamıdır.