Merhabalar!Bölüm altı gün arayla gelmiş bulundu.Biliyorum biraz kısa oluyor ama sanırım kısa aralıklarla yükleyince telafi etmiş bulunuyorum.Yorumlarınızı,düşüncelerinizi okumak bana büyük bir keyif veriyor.Neyi ne şekilde yaptığımı görüyorum ama hatalarımı ona göre düzeltmeye çalışıyorum.Bir çoğunuz şu an Dünya'ya tepkili.Hepinize hak veriyorum ama sanırım olacakları bir kaç bölüm sonra öğrendikten sonra siz de bana hak vereceksiniz.
Bölüm parçası:Marie Fisker-Ghost Of Love.
Yorumlarınızı eksik etmeyin.
Keyifli okumalar dilerim.
Bir kum saati düşünün. Hayatınız, aldığınız nefesler, geçmişiniz ve geleceğiniz bu kum saatine ait. Sahip olduğunuz her dakikayı aslında fark etmeden bu kum saatini izlemekle geçiriyorsunuz. Dökülen kuma, zamanın ne zaman dolacağına bakıyor ve geleceği bekliyorsunuz. Saniyelerin geçmişe dönüşmesi umurunuzda bile olmuyor.
En önemlisi de şimdi denen kavramın ne demek olduğunu sırf geçmiş ve geleceği düşünmekten bilemez hale geliyoruz. En azından bu benim için böyleydi. Ben şimdi denen kavram hakkında bir şey bilmezdim. Tek bildiğim acının parmak bastığı geçmiş, ve hayallerin süslediği gelecekti. Oysa bu günü, şimdiyi, birkaç dakika sonra sahip olacağım saniyeleri yaşamayı deneseydim eğer, belki mutlu olabilirdim. Mutluluklarımı kalıcı kılabilirdim. Annem hep derdi ki, "Mutluluk geçicidir, önemli olan onu kalıcı kılacak birini bulmaktır."
Atlas'ın dudakları dudaklarımdayken düşündüğüm şey buydu. Bu adam benim mutluluğumu kalıcı kılacak olan adamdı. Bundan birkaç saat sonra dahi beni öptüğü düşüncesiyle mutlu olacaktım belki. Belki başkasının kollarında onun adını sayıklayacaktım. Ama mutluluğum bu güne özel kalıcı olacaktı. Ve ben de hayatımda yapmadığım bir şeyi yaparak şimdinin tadına varabilecektim. En azından düşünerek kendimi iyi hissettirmeye çalıştığım şey buydu.
Özlemin hakimiyet kurduğu öpücük kısa süreliydi. Sanki bana bir şeyler hatırlatmak istercesine öpüyordu beni. Nerede, ne için bulunduğumu hatırlatıyordu bana. İşin tuhaf yanı bu bana doğru gelirken, zihnim avazı çıktığı kadar bağırarak, "yanlış," diye neredeyse kendini yerden yere atıyordu. "Yanlış!"
Parmaklarım yukarıya doğru kayıp omzunu sarstığında bedeni geriye doğru çekildi. Alnını alnıma dayadı. "Özlemişim," diye fısıldadı. "Biz olmayı."
"Atlas ve Dünya, hiç 'biz' oldu mu?"
"Çoktan."
Başımı iki yana sallayarak onu reddetme düşüncesi cazipti. Çünkü inanmadığım bir şeyi savunamazdım. "Evet," diyemezdim ona. Çünkü biz olmaktan çok, aynı lisanı konuşmayan iki insan olmaya daha yatkındık. Ama o, bunu görmezden geliyordu. Atlas ile aramızdaki fark buydu. O, görmek istemediği şeyler için kör olabiliyordu. Oysa benim bir gördüğünü bir daha unutmayan hastalıklı bir zihnim vardı.
Ve o, bunu bilmiyordu.
"Sadece-"
Adım sesleri yaklaştığında bedenimi ondan uzağa doğru çekerek dudaklarıma yerleştirdiğim ufak gülümsemeyle, tahmin ettiğim kişinin gelmesini ve bir an önce karşısına çıkmasını bekledim. İçimde lavlanan, yukarıya doğru tırmanan bir şeyler vardı. Kalbimin etrafı zehirli sarmaşıklarla bezenmişti sanki. Sanki ben hissedeceğim şeylere artık karar verme yetkimi çoktan kaybetmiş ve bunu, bir başkasına teslim etmiştim. Yavaş yavaş, git gide bedenime yabancılaşma anına tanık oluyordum. Hissettiğim bu şeye bir ad vermem gerekirdi. Neydi bu? Atlas'ı tekrar karşımda görmenin verdiği bir tür yan etki miydi? Hissetmem gerekenleri şöyle bir kenara bırakmayı ve hayatıma öyle devam etmeyi öğrenmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ KADAR MAVİ
Teen Fiction"Bir adam sevdim. Ve sonsuz bir melankolinin koynuna düşüverdim." Okyanus Kadar Mavi adlı kitabın devamıdır.