Bölüm/6

32.7K 2.3K 831
                                    


Küçük mucizelere inancım yoktur. Mucizelere inancım yoktur. İnsanların var olduğu bu dünyada güzel şeylerin olacağına inanmam. Yaşadığımız her güzel anının tek bir sebebi vardır, o da kötüyü ayırt edebilmek. Çünkü her gülüş ardından bir göz yaşı gelir. Ziyaret eder sizi. Dudaklarınızın üstüne tuzlu bir imza bırakır ve gider. Zihninize mürekkep olur bu göz yaşı. Olmayan tonlarca şeyi satır satır yazar ve sizi bunun gerçekliğine inandırarak kendi kuyusuna doğru çeker. Sonra siz bu kuyunun içine düşersiniz. İlk zamanlar yardım eli olduğuna inanır ve çevreye bakarsınız. İnsanlar kahkahalar atar, siz o kuyuda çürürsünüz ama bir şeylere inancınız hala devam eder. Buna umut deriz. İki hece, tek sözcük. Binlerce his. Gün geçtikçe o da çürür gider. Zamana bıraktığınız her şey, bir bakarsınız bir nehrin akıntısına kapılmış ve sizden milyonlarca adım öne geçmiş. İşte hayat budur. Yani benim için.

Fakat bundan bir yıl önce bir şey oldu. Ömrümü uzatacak, hayatımda mutluluğun kalıcı olduğuna inandıracak bir şeyler oldu. En başta büyük bir yıkım getireceğine inanmışken, hayatımın merkezine yerleşen küçük bir kız çocuğu parmaklarımın arasına kondu ve ben, onun ablası oldum. Adını Ömür koydum. Ömürler boyu yaşasın ve beni, mutsuz olduğum her an hayatta mucizeler olduğuna inandırsın diye. Sonra onu terk ettim. Neden yaptığımı bilmediğim şeyler yaptım ama...varlığı hep eksik olanı tamamladı.

Ve o, bu gün birinci yılını dolduruyordu. Tam bir yıldır, bu mucizelere inanıyordum.

Ömür kucağımda giydiği prenses elbisesiyle bir o yana bir bu yana sıçrarken dudaklarım ı saçlarına bastırarak halama seslendim. "Nerede kaldı bu pasta?"

Bir tarafımızda Ilgın, öbür tarafımızda Rüzgar ve karşımızda Can'la beraber salonun ortasında dikiliyor, Ömür henüz anlayacak yaşa gelmemiş olsa da onun için kusursuz bir gün yaratmaya çalışıyorduk. Çünkü o, büyük bir mucizenin başlangıcıydı. Onun ardından geçmişe silik bir örtü çekmiş ve kendimi rüzgara kaptırmıştım. Daha sonra Atlas'ı bulmuştum. Geçen yıl bana dünyanın kaç bucak olduğunu gösteren Atlas'ı değil, aşık olduğum adamı bulmuştum ama parmaklarım başka bir adam parmakları arasındaydı. Her şey karmakarışık bir mucizenin eseriydi. Bu mucizenin adı, Ömür'dü.

Benim Ömrüm.

Onu gördüğüm günü hatırlıyordum. Yanımda Atlas vardı. Doktor bizi odaya götürmüş ve bir an için her şeyin nasıl berraklaştığına şahit olmuştum. Babamdan kurtulmuştum o gün. Geçmişin peşimde hayalet misali dolanmayı bıraktığını işte o zaman anlamıştım. Bir kız çocuğu babasından kurtulmayı ister miydi? Onun gidişi için, Tanrı'ya yalvarır mıydı? Annesi yerine babasının ölmüş olmasını diler miydi? Böyle bakınca ne kadar da acizcane duruyordu her şey. Ama aslında, yakınlaştığınız zaman berraklığını yeni kazanan bir nehir akıntısına benzemekten başka yaptığı bir şey yoktu.

"Gelir birazdan, kızım." Diye mırıldandı halam içeriye elinde böreklerle girerken. Kokusu burnumu aşındırdı ve derin bir nefes çektim. "Allah'ım," diye mırıldandım. "Nasıl özlemişim şu kokuyu!"

Küçüklüğümün kokusuydu bu. Halam biz ne zaman buraya gelsek bana bu böreklerden yapardı. Ve ben de, huzura kavuştuğumu hissederdim. Anne-baba kavgası yoktu. Etrafa bir şeyler saçan anne, bağıran baba ve kenarda izleyen küçük bir kız çocuğu yoktu. Sadece o an ben ve börekler vardı sanki. Şimdi düşününce ne kadar da masum bir hayaldi.

Rüzgar keyifle gülerken Ömür huysuzlanarak saçımı çekti ve parmağını gözüme doğru yaklaştırırken onu kucağımda zıplattım. "Sakın," diye kaşlarımı çattım Ömür sanki beni anlayabilirmiş gibi. "Tüm gece boyunca gözümü oyuyordun zaten." Kollarımı Rüzgar'a doğru uzatıp Ömür'ü kucağına bıraktım. Rüzgar'ı seviyordu. Dün gece onun kolları arasında uykuya dalmış ve benim kollarıma gelirken büyük bir çığlık koparmıştı. Rüzgar gülmüştü. Neşeli bir gülüştü dudaklarını boyayan. Bakışları yüzümü delip geçmiş ve, "Bir gün," demişti saçlarıma parmaklarını dolayarak. "Bizim de bir kızımız olsun. "

GÖKYÜZÜ KADAR MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin