ALASKAR'DAN...1,5 ay sonra...
"Senin değilmiş gibi sev, dedi. Sevdim.
Gitti."
Bir kuyu kazdılar. Adına aşk dediler. Kuyu derindi, hiç olmadığı kadar. Yüzeyi berraktı. İçinin su dolu olduğunu sandığınız bu kuyuya düşmeden önce bilmeniz gereken tek şeyin yüzme olduğunu sanırdınız. İyi bir yüzücüydüm. Çeşitli alanlarda, çeşitli ödüllerim vardı. Bu kuyunun ne kadar derin olduğunu umursamadığım zamanları hatırladığımda aptallığıma gülerken buluyorum kendimi. Kuyuya balıklama atladığım o gün, dün gibi. Gözlerimin önünde. Kuyuya düştüm. Fakat aldandığım gerçeği anladığımda her şey bir su kadar berraktı. Kuyunun içi su değil, zehir doluydu. Aşk kuyusuydu bu. İçinde su ne gezerdi? Suda yüzmeyi bilirdim ama zehirde yüzmeyi nereden bilebilirdim ki?
O kuyuda bir kadına rast geldim, saçları tupturuncu ve gözleri masmavi bir kadın, zehrin içinde korkmadan yüzüyordu. Kadın, Dünya'ydı. Ona yaklaştım. Bu kuyuya onun için düştüğümü söylemedim. Pişmanlık sinsi bir çığlık gibi dudaklarıma dolarken, sadece onu izledim. Yaptıklarına baktım. Bu kadın, bu zehre kendi isteğiyle mi düşmüştü yani? Eh, dedi iç sesim. Belki de.
Ona, "Neden buradasın?" dedim. "Çünkü aşık oldum," diye yanıtladı beni. "Aşk zehre bile bile bulanmaktır, Alaskar. Yoksa bilmiyor muydun?"
Bilmiyordum.
Gün geçtikçe tenimi yakan zehre aşık oldum. Aşka aşık oldum. Beni sevişini sevdim. Onu sevdim. Onun için düştüğüm bu kuyuda, kendimi ona daha da aşık olurken buldum. Bir gün, kuyunun içine bir sarmaşık dadandı. Kollarını bana doladı ve beni yukarı çekebileceğini söyledi. Kurtulmak için bir şansım vardı. Bu kuyuya inanmış ve girmiştim fakat kuyu bana yalan söylemişti. Şimdi her şeyden çıkabilir ve bu zehir kokan kuyunun derinliklerini görmezdim.
Ama yapmadım.
Kuyuda kaldım.
Ve yarın o kuyudaki kadınla evleniyordum. Zehrimizi birbirimize akıtmak için bir olacağımız gün gelip çatmıştı. Ellerimin titremesi normal miydi? Çünkü bir kadının bir erkeğin ellerini titrettiğine ilk defa şahit oluyordum. Peki ya ruhum, o neden titriyordu? Binlerce cevapsız sorunun sahibi olan bu kadın, beni evde bekliyordu. Düğün olmayacaktı. Sadece nikahta karar kılmıştık ve ben de ona bir elbise almak istiyordum. Bu yüzden saatlerce Ilgın'la mağaza mağaza dolanmış ve nihayet bembeyaz, ipekten bir elbise bulmuştuk. Dünya bu aralar biraz kilo aldığı için hangi beden alacağıma karar verememiştim ve bu sırada da yanıma Ilgın yetişmişti. Şimdi elimde zambaklarla yanına gidiyordum sevdiğim kadının.
Sol elimle direksiyonu yönlendirirken telefonu çıkartıp Dünya'yı aradım. Telefon çaldı, çaldı ve son çalışta kısık bir ses telefona döndü.
"Efendim?"
Burun çekme sesi.
Kaşlarım çatılırken telefonu hoparlöre aldım. Kaşlarımı çatarak Ilgın'a döndüm. Ilgın da benim gibi merakla telefona doğru yaklaştı. "Dünya," dedim gözlerimi yoldan ayırmamaya çalışarak. "Sesin neden böyle geliyor?"
"Hiç."
"Dünya," dedim. Bu sefer sesim biraz daha boğuk ve yüksek çıkmıştı. Ilgın gözlerini bana çevirdi, kaşlarını çattı ve dudaklarına parmağını yaslayarak, "Şşt," dedi.
"Bir şey yok Atlas, seni özledim sadece."
Tüm her şeyi zihnimdeki halının altına süpürmeye yeten bu cümle karşısında dudaklarımda peydahlanan gülümsemeye engel olamayarak sessizce sırıttım. Bir kadın, sadece tek bir cümlesiyle yok saydığı gerçekleri alt üst edebilecek kadar kuvvetliyken, ona aşık olmam kaçınılmazdı. Ve tek bir an bile bundan şüphe etmeyen kalbime bir borcum vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ KADAR MAVİ
Teen Fiction"Bir adam sevdim. Ve sonsuz bir melankolinin koynuna düşüverdim." Okyanus Kadar Mavi adlı kitabın devamıdır.