12. Bölüm

17.9K 1.4K 1.7K
                                    

Gözlerimi açtığımda uyanmamış olmayı diledim. Şu dünyada yaşamak sorunlarla içli dışlı olmak demekti. Gözlerimi açtığım saniyede bütün yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçip üzüntüyle midemi bulandırıyordu, bu her sabah böyleydi.

Dün olanlardan sonra epey bir ağlamıştım. Kyle her zaman ki gibi teselli edici cümlelerini kullanmayıp sadece ağlamayı kesmemi söylemişti. Benim için zor bir geceydi. Birkaç kez konuştuğunuz insanın artık bu dünyada olmadığını bilmek bile garip hissettirirken, gerçekten çok sevdiğiniz birinin artık bize ait olmaması açıklanamazdı. Babam... Ölmüş olması imkansız gibiydi. O geceleri ikinci kapı sesini çıkartan adamdı. Her zaman annemden sonra gelirdi. Gece hiçbir kapı sesini duymamak beni korkutmuştu. Şizofren miydim? Yaşamıyor muydum? Babamın ölümünden öğrendiğim bir diğer şey de asla bir şeye alışmamak. Herkes bir gün gidecekti.

Salı günü aniden gelmişti. Bugünün özelliği okula gidecek olmamdı. Hislerim beni kontrol ediyordu, içimde insanlara karşı bir gram korku kalmamıştı.

On beş dakikalık duşumun ardından havluyu göğüs hizamda tutup dolabı açtım. İç çamaşırlarımı bir çırpıda geçirip giyebileceğim kıyafet aradım. O sırada babamın doğum günümde aldığı Star Wars tişörtümü gördüm ve tüm gece boyunca beni terk eden kontrol hissi şimdi geri gelmişti. Gözümden yaşların taşmasını engelleyemedim. Altılıya ne kadar hayran olduğumu bilirdi, yeni filmine birlikte gideceğimizi söylerdi. Ağlamayı bir an önce kesip okula gitmem gerekiyordu. Yaşları silmeyip alt dudağımı ısırırken siyah bir pantolon giydim.


Okul yoluna girdiğimde nefesimi tutuyordum. Buradaki mantığım, nefes almayı kesersem kalbim giderek yavaşlardı ve heyecanlı olmazdım. Kendime karşı göz devirip okuldan içeriye girdim. İnsanların bakması mavi saçımdan dolayıydı, sakin olmalıydım. Telefonumu arka cebimden çıkarıp dikkatimi başka bir şeye vermeye alıştım. Kyle'dan mesaj olmadığını gördüğümde yazmayıp binaya girdim. Programıma baktığımda dersimin olduğu sınıfa yürüdüm.

''Aman Tanrım, ne hoş saçlar.''

Etrafımda bir sürü adım sesi vardı ama sadece bir tanesinin beni takip ettiğini seziyordum. Benimle birlikte uygun ritimde yürüyordu.

''Hey,'' Omzumdaki el sayesinde durup seslenen kişiye baktım.

Kumral bir ten, yeşil kısık gözler ve hoş bir fizik. Orta kalınlıkta olan dudaklarıyla bana gülümseyip, ''Ben Ruby,'' dedi. ''Saçlarına bayıldığımı söylemem gerek. Süt gibi tenim olsaydı her rengi denerdim ama gördüğün gibi.'' Derken siyah saçlarını gösterdi. Ani çıkışı, samimi davranışlarıyla bana çok uzaktı. Ben şu soğuk tiplerdendim. ''Okulda yeniyim. Fransızca sınıfını arıyorum ve lanet olası sınıfı bir türlü bulamıyorum.''

''Kaçıncı sınıfsın?''

''Ah,'' Yüzünde kendinden emin bir gülümseme belirdi. ''Son.''

''Dersim Fransızca.''

Heyecanla gülümseyip koluma girdi. ''Sevdim seni. Demek aynı sınıftayız! Adın ne demiştin?''

''Ariana.''


-


Ben: ''Tanrım, kız bana yapıştı.''

O: ''Arkadaşın yok diye sızlanıyordun.''

Ben: ''Hayır, sızlanmıyordum.''

O: ''Bana öyle gelmiş o zaman.''

Ben: ''Kyle, kız bana bakıp duruyor.''

O: ''Niyeti başkaysa kıçını kolla.''

Ben: ''Emily'nin saçma bir oyunuysa bunu kaldıramam. Babamı yeni kaybettim zaten.''

WhatsApp SaviorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin