2. Bölüm

59.3K 3.5K 2.3K
                                    

Gözlerinin çevresi siyah boya ile kaplı, uzun siyah saçlıydı. Dudağında ve burnunda piercing vardı. Emo görüntüsünün biraz daha abartılı haliydi. Görüntüsü her ne kadar garip olsa da çekici bir yanı olduğunu itiraf etmem gerekti. Siyah kişiliğinin aksine bembeyaz bir teni vardı. Bunun makyajından kaynaklandığını düşünerek kıskanç duyularımı bastırmaya çalıştım. Gözlerinin altındaki bölüme uzun siyah bir şerit çekmişti ve bu şerit burnunun üstünden geçiyordu. Vücudundaki tek renkli kısım olan mavi gözleri bana okyanusu andırıyordu. Onun mavi gözlerinin yanında benim mavi gözlerim çok sönük kalıyordu.

Derin bir nefesi içime alarak ince parmaklarımı ekrana sabitledim. Ne yazabilirdim ki?

Ben: Nerede yaşıyorsun?

O: Montana.

Ben: Chicago. O kadar uzakta ne yapıyorsun?

O: Ne diyorsun?

Ben: Bizim okul grubundaydın diyorum.

O: Dikkatsizin biri numarayı yanlış yazmış olmalı.

Parmaklarımı gireceğim yeni kelimeler için hazırlarken bir ses buna engel oldu. ''Ariana, yemek vakti!''

Hayatımın en zor dakikalarına gelmiştik. Karşımdaki çocuğa odaklanmak istedim ama mutfaktaki ses buna izin vermiyordu.

''Aç değilim!''

''Hemen aşağıya in!''

Telefonu dikkatsizce yatağıma koyarak kapıdan çıktım. Her adımımda sinir hücrelerim çoğalıyor ve yaşadığım sıkıntı beş katına çıkıyordu. Mutfağa uzanan koridorun sonuna geldiğimde burnuma yemek kokuları doldu. Bu koku hiç sevmediğim bir yemeğe aitti.

Mantar mı? İğrenç!

Görüş alanıma tamamen girdiklerinde kendime bir sandalye çekip masadakilere bakmaya başladım. Biraz şanslı hissediyordum.

''Bu yeni bir tür yeme şekli falan mı?'' Hatırlatın da soğuk espriler listeme bunu da ekleyeyim.

''Bunları yiyebileceğimi sanmıyorum. Mantarı sevmediğimi biliyorsun.''
Derin bir iç çekti. Canını sıkmak istemiyordum ama bunları yiyemezdim. Midemi gerçekten önemsiyorsam mantarlarla aynı ortamda bile bulunmamalıydım.

''Babam bugün gelmiyor mu?''

Annem bu sorunun cevabını bana daha önce milyon kez vermişti ama içimde hala umut kırıntıları barındırıyordum.

''Önemli bir ameliyatı var. Birazdan ben de gideceğim ve bu gece nöbetçiyim.''

''Anladım. Ben odama çıkıyorum.'' diyerek sandalyeyi geriye itip ayağa kalktım.

''Mantarına dokunmadın.''

''Kusarsam temizlemeye gönüllü müsün?''

Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırıp gülümsedi. ''Bir şeyler yemeyi unutma.''

Cevap verme gereksiniminde bulunmadan yeniden odama çıktım. Kyle aklıma geldiğinde tanımlayamadığım his midemdeydi. Unuttuğum süre zarfı içerisinde birazcık olsun rahatlamıştım ama şimdi yeniden heyecan duygusu bedenimi ele geçirmiş, istediği gibi yönetiyordu. Elimde olmadan garip şeyler yapabiliyordum. Bu tıpkı Gepetto'nun, iplerle Pinokyo'yu yönetmesi gibi bir şeydi. Telefonuma baktığımda hâlâ cevap verilmesi gereken bir mesajın beni beklediğini bir kez daha hatırladım. Konuşmalarımızı bir kez okuyup beynimde yazabileceğim yeni cümleler kurmaya çalıştım.

O: Dikkatsizin biri numarayı yanlış yazmış olmalı.

Ben: Neyse, neler yapıyorsun?

O: İşemeyi yeni bitirdim.

WhatsApp SaviorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin