T-35

467 51 62
                                    

Üzgünüm. Bölüm geç geldi çünkü güzel mi güzel, tatlı mı tatlı wattpad bölümün aralarındaki paragrafları silmiş. Benimde pek vaktim olmuyor düzeltmeye, elimden geleni yaptım ama ilk yazdığım gibi güzel mi olmuş bilemiyorum... Neyse. Umarım begenirsiniz. Iyi okumalaaaar! :-)

Torture-35

Ellerimi birbirine sürttüm ve ona kaçamak bir bakış attım ama tekrar gözlerimi kaçırmak zorunda kalmıştım çünkü gözleri üzerimdeydi. 

Onu içeri almıştım, şimdi  ise hiçbir konuşma yaşamamıza izin vermeyerek sessizce salonda oturuyorduk. Ne demeliydim? Peki ya o ne diyecekti? Peki ya ben buna hazır mıydım? Diyeceklerine ve gelecekte olabileceklere? Ya kötü biterse? Ya... Tüm düşüncelerime rağmen iyi bitirse konuşmamız? Tanrı aşkına, ne zaman konuşmaya başlayacaktık?

"Calum?"

Gözlerimi ona çevirdim ve uzun zamandır huzuru hissettiğim, şimdi ise canımı yakan gözlerinin içine baktım. Tanrım... Bir ergenden farkım yoktu, resmen aşk acısı denilen iğrenç duyguyu hissediyordum. Feci şekilde hissediyordum. "Evet?"dedim tek solukta. 

"Sürpriz yaptığım için mi böylesin? Telefonda konuşurken de sesin kötü geliyordu."

Yutkundum. "Bunu yapma."

Kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Neyi?"

"Beni umursuyomuşsun gibi davranma, neler olup bittiğini biliyorum Lu-"dedim ama devam etmek yerine, ismini söylemek yerine dilimi ısırdım ve gözlerimi ondan çevirip kapalı olan televizyona baktım. Neden bana karşı hala bu kadar ilgili olduğunu bilmiyordum ama bunu istemediğimi biliyordum. Bunu istemiyordum. Böyle davranıp, ümit vermesini ve tüm o sikikçe umutlanmamı sağlayan şeyleri. Kalbimin, heyecan sebebiyle hızlanmasını. 

Bu sikik şeylerden hiçbirini istemiyordum. Gerçek olmadığı sürece.

"Seni umursuyorum. Neden böyle konuşuyorsun?"

Gözlerimi ona çevirip, sert bakmalarına rağmen gözlerimi onun gözlerinden ayırmadım. "Çünkü sizi gördüm Luke; seni ve Michael'ı."

Yüzünde şoke olmuş bir ifade oluşurken, dudaklarını araladı ve dona kalmış bir halde bana bakmaya başladı. "Cal-"

"Kapa çeneni Luke. Bana söyleyebilirdin ama sen kaçmayı tercih ettin. Böyle bir şey yaptığına hala inanamıyorum."dedim ve kafamı iki yana sallayarak geriye yaslandım. Ona yapmak istediğim, söylemek istediğim onca şey arsında bu aciz cümleleri kurmak, bilindik şeyleri tekrar ve tekrar dile getirmek bile canımı yakıyordu ama eğer düşüncelerimi söylersem bir bok anlamazdı. 

Düşüncesizce davranmaya devam ederdi. Her şeye rağmen.

"Sana söyleye-"

"Gerçekten mi?"dedim histerik bir gülüş eşliğinde. "Hiçbir şey olmamış gibi yanıma gelen sendin. Ve resmen bana söylemeyecekmişsin gibi konuşuyordun. Eğer ben söylemeseydim, bana söyleyecek miydin?"dedim ve içimdeki acıyı gözlerimin arkasından bile fırlatıp atarak, acımasız bir tavırla gözlerine baktım. 

"Buraya ne için geldiğimi sanıyorsun? Senden kibar bir şekilde ayrılıp, hala arkadaş olmak istediğimi söyleyecektim. Calum, seni seviyorum. Ve her zaman seveceğim ama Michael... Bilmiyorum, kalbim onunla olmak istiyor ama yemin ederim seni seviyorum. Seni üzmek istemediğim için yanına gelmemiştim ve şimdi ikimizde üzülüyoruz... Seni kaybetmek istemiyorum Calum ama onu da bırakamam."

Bir şey söylemek yerine, içtenlikle ve ona güvenmemi bağıran gözlerinin içine bakmaya sürdürdüm. O da konuşmaya kaldığı yerden devam etti. "Calum... Michael ölecek ve ailesi onun yanında olmam gerektiğini, en azından ölümünden birkaç ay önce mutlu olması gerektiğini söyledi. Çok iyi insanlar ve onları kıramam. Michael ile konuşmak gibi bir derdim bile yoktu ama Karen -Michael'ın annesi- benimle buluşmak istediğini söyledi ve verdiği adrese gittiğimde ise Michael ile karşılaştım. Ve... Annesinin yanına gittiğimde her şeyi öğrendim. Artık onu bırakamam Calum... Bunu ona yapamam. Affet beni."

"Lanet olsun! O zaman ne sikime buraya geliyorsun ki?! Onun yanına git."

Luke bana şaşkınlıkla bakarken, göğüs kafesim sinirden hızla kalkıp iniyor, yumruk yaptığım ellerim iyice sıkılaşıyordu. Bana yaptığı bu şeylerden, üzerimde bıraktığı etkiden nefret ediyordum. Acı çekiyordum ve bunu görmüyormuş gibi onu affetmemi bekliyordu. Gözleri, Michael'dan başkasını göremezken nasıl benim onu affetmemi beklerdi?

Hissettirdiği tüm o eziyetleri nasıl unutup anında onu affedebilirdim ki? Ben, sevgiden anlamayan birisiydim ve ilk kez sevdiğim birisi tarafından aldatıldığım ve terk edildiğim için, onu öylece affedemezdim. Onunla öylece arkadaş olamazdım. "Pekala..."diye fısıldadı şaşkınlıkla bana bakarken. Sağ elini kaldırıp, dokunmaya bayıldığım sakallarını kaşıdı ve gergin bir tavırla ayağa kalktı. "Sanırım artık burada bir işim yok."

Luke kapıya doğru ilerlediği sırada, bende şaşkınlıkla zar zor ayağa kalkabilmiştim. "Luke."diye fısıldadım ama beni duymadı. Ben bile kendi sesimi duymamıştım, kulaklarım çınlarken ve kendimi bok çukurunda gibi hissederken, kendimi kendim bile umursamazken o nasıl beni duyacaktı ki? 

Daha iki adım atmışken, Luke çoktan kapıyı açmıştı. Bana döndü ve, "Kendine dikkat et Calum, her şeye rağmen."diyerek kapıyı arkasından kapatınca şaşkınlıkla kapıya baktım. 

"Sensiz her dakika eziyet gibi Luke."dedim. "Bunu bilmene rağmen, nasıl benden gidersin ve beni bu acıyla bırakırsın?"diye şaşkınlıkla fısıldayarak yere, dizlerimin üzerine düştüm ve bulanıklaşmaya başlayan gözlerimle beraber, boğazımdaki acıyı hissetmeye başladım. Artık Luke yoktu. Ve artık Luke'u olan Calum da yoktu.

* * *
HADİ ŞİMDİ KÜFÜR EDELİM VE GERÇEK KİŞİLİĞİMİZE BÜRÜNELİM

Torture // CakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin