"İyi geceler." İşe birkaç hafta önce giren benim yaşlarımdaki güvenlikçiye bakmadan ufak adımlarla çıkışa doğru ilerlemeye devam ettim.
"İyi geceler Bayan Arrington." Dediğini duyduğumda karşımdaki camdan yürüyüşümü izlediğini net bir şekilde görebiliyordum. İster istemez yüzümde bir tebessüm oluşmuştu.
"Patronun sayılırım Vernon. Beni izlemeyi bırakmalısın." Önümdeki büyük kapıyı hızlıca itip merdiven basamaklarını indim ve adımlarımı arabamın olduğu yere doğru sürdürdüm. Elimdeki birkaç dosyayı arka koltuğa attıktan sonra Britt, Amber ve Brooke'un yanına, bara, gitmek için yola koyuldum. Zaten birkaç ayda bir görüşüyorduk, her ne kadar o paragöz sürtüklerin yanına gitmek istemesem de biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı. Telefonumda babamın numarasını tuşladıktan sonra kulaklığımı takıp cevaplamasını bekledim.
"Hey baba, dosyaları aldım. Eve geçtiğimde inceleyeceğim."
"Rochester davası çok önemli Skylar. Özellikle onu incelerken detayları atlamamanı istiyorum. O davayı kaybetmek bize milyarlar kaybettirebilir." Gözlerim yola odaklıydı. Sanki iki yıl önce okulu bitirmemin ardından şirkette avukat olarak işe başlayıp milyarlar kurtaran ben değilmişim gibi konuşuyordu.
"Bu senin için büyük bir meblağ değil ama dikkat edeceğim, merak etme."
"Kaybetmeyi sevmem Skylar. Bunu en iyi sen biliyorsun." Evet, bunu en iyi bilen kesinlikle bendim. Kendimi zorlamadan hukuk kazanabilecek bir öğrenci iken babam daha sonra şirketten ayrılan ortağının oğlundan daha iyi yapmalıyım diye derslerimde hep en üst seviyede olmamı istemişti.
"Biliyorum, baba. Kapatmalıyım. Kızlarla görüşeceğim." Hızlı bir hareketle kulaklığı çıkarıp telefonu kapattım.
Barın olduğu sokağa girdiğimde uygun bir yer bulup arabayı park ettikten sonra çantamı ve telefonumu alıp girişe doğru yürüdüm.
"Ah sonunda! Babanın seni şirkette hapsettiğini düşünmeye başlamıştık." Dedi Britt kıkırdamaları arasında. Hepsiyle kısa süreli sarılmalarımdan sonra Brooke'un yanındaki boşluğa oturup çantamı önümüzdeki masaya koymuştum.
"Yakında onu da yapacak eminim." Yanaklarımı şişirip seslice nefesimi verdim.
*
Gözlerim biraz ilerideki birkaç erkekten oluşan masadaki kızıl ile buluştuğunda -loş ışığa rağmen saçları kendini gösteriyordu- birkaç saniye onu baştan aşağıya süzmüş, ona ufak bir tebessüm göndermiştim. O da aynı şekilde bir gülümseme gönderdiğinde gözlerimi elimle kavradığım içkime çevirmiştim. Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde arkadaşlarıyla bir şeyler konuşuyordu. Aslına bakarsanız... Yanındakilere göre farklıydı. Masumdu, bunu gülüşünden, duruşundan anlayabiliyordunuz ya da en azından ben anlıyordum. Yanındakilerde ve buradaki birçok erkekte olduğu gibi o kendini beğenmiş, 'Her kızı tavlarım.' havası yoktu.
"Amber, düğünü ne zaman düşünüyorsunuz?" Brooke'un bu sözlerini duyduğumda dikkatimi Amber'a vermiştim. Daha yirmi beş yaşındayken evlenecek olması bana dünyanın en aptalca hareketi gibi geliyordu. Hadi ama daha yapılacak yüzlerce şey varken evlenmek mi? Listemde bile yoktu.
" Hazırlıklara başladık, ocak ayı gibi yapacağız." Cümlesini tamamladığında kıkırdamıştım.
"Üzgünüm ama aptalca bir hareket yaptığınızı ne zaman fark edeceksiniz?" bacak bacak üstüne attım. Üçü de kahkaha atma konusunda gecikmemişti. Hepsinin bağlı olduğu ilişkileri olduğunu düşünürsek bu beni şaşırtmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lose It All (Ed Sheeran)
Fanfiction"Beni kolayca etkileyebileceğin kızlardan zannediyorsan-" "Ah hayır. Değilsin, farklısın. Bunu anlayabiliyorum." Nefesinde birbirine karışmış viski ve sigara kokusu dudaklarından dökülen her kelime sonrası burnuma çarpıyordu. "Zekisin." Ufak bir gü...