Son kontrolümü yaparken Ariana Grande'den Focus'u dinliyodum ve sonucunda ölüp dirildiğim için tavsiyem onunla dinlemeniz bkz multidee ^^
İyi okumalaaar ♥♥
-
Telefonumun çalışını duyduğumda bunun bir rüya olmadığını algılamam uzun sürmemişti. Ses yakınlardan geliyordu, bu demek oluyordu ki gözlerimi açmadan ellerimle yerini bulabilirdim. Ellerimi bir süre yatakta ardından ise komodinin üzerinde gezdirdiğimde telefonu bulmuş ve büyük bir gülümsemeyle kavramıştım. Gözlerimi sadece 'yanıtla' yazısını görebilmek için aralamış, kimin aradığına bakmamıştım bile.
"Efendim?" dediğimde sesimin normal halinden onlarca kat daha kalın ve boğuk çıktığına emindim ama umurumda olduğu söylenemezdi.
"Ah kesinlikle sabah insanı değilsin." Arayan Edward'dı. Cümlesini tamamladıktan sonra bir süre kıkırdadı.
"Güzel tespit. Uykumu bölmenin sebebi nedir acaba?" gözlerimi açabilmiştim. Gözümün içine işleyen güneş ışınları başımın ağrısını şiddetlendirdiğinde ister istemez sızlandım.
"İyi misin?"
"Beni düşünmeyi bırak, lütfen." Diye mırıldandığımda başımı iyice yastığa gömmüştüm.
"Birilerinin seni düşünmesine alışık olmaman bunun her zaman aynı şekilde devam edeceği anlamına gelmez." Yanaklarımı şişirip ofladım. "Seni düşünmem hoşuna gidiyor, güzelim. Biliyorum."
Zaman kaybetmeden "Hayır." Cevabını verdim. Hoşuma gitmiyordu. Gitmemeliydi. Onun diğerlerinden farkı neydi ki? Kendini beni düşünüyor gibi gösterip sonrasında Austin gibi yapmayacağını nereden bilebilirdim?
"Hoşuma gitmiyor."
"Öyle olsun. Şirkete geçmeden beraber bir kahvaltıya ne dersin?" üzerimdeki yorganı hızlıca açmam soğuktan titrememe sebep olmuştu. Edward'ın yanından ayrılıp eve geldiğimde iki parça kıyafeti üzerime geçirmeye üşenmiş ve iç çamaşırlarım ile uyumuştum. Telefon hala kulağımdayken boy aynasının karşısına geçip kendimi inceledim. Kilo almaya mı başlamıştım ben? Göbek deliğimdeki piercing normalde olduğundan daha dışarıda duruyordu. Tanrım hayır. Spora devam etmeliydim.
"Senin benden başka işin yok mu? Ne bileyim patronun ortalarda olmadığında kızmıyor mu?" dedim alaylı bir edayla.
"Ah yokluğumu fark etmemesi için yöntemlerim var diyelim. Hem seninle güzel bir kahvaltıdan sonra oraya geçebilirim." Sesindeki umursamaz tondan cümleyi tamamladığı an omuz silktiğini tahmin edebilmiştim.
"Tamam... Nerede buluşacağımızı söyle, hazırlandıktan sonra gelirim." Aynaya yaklaşmış boynumdaki izlere dokunuyordum. Hafifçe bastırdığımda canım acımış, sızlanmıştım. Bu izleri kesinlikle saklamalıydım.
"Green Park metro istasyonunun Londra Kütüphanesi tarafında Wolseley var. Orada buluşuruz."
"Tamam. Görüşürüz!" deyip telefonu yatağa fırlattım. İzleri fondöten ile saklayamayacağıma emindim, uygun bir kıyafet bulmalıydım. Kazaklarımı bir süre karıştırıp aralarından uzun kollu, omuzları kesik, balıkçı yaka ince bordo kazağımı elime alıp inceledim. Bu kesinlikle işime yarardı. Eteklerimin arasından da dizüstü siyah eteğimi çıkardığımda dolaptaki işim bitmişti. Bir saatlik hazırlanma sürecimin sonunda kıyafetlerimi giymiş, saçımı minik bir topuz toplamış ve makyajımı yapmış bir şekilde çıkmaya hazırdım. Almam gerekenleri aldıktan ve ayağıma siyah converselerimi geçirdikten sonra evden çıkarak yaklaşık on beş dakikalık yolculuğuma başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lose It All (Ed Sheeran)
Fanfiction"Beni kolayca etkileyebileceğin kızlardan zannediyorsan-" "Ah hayır. Değilsin, farklısın. Bunu anlayabiliyorum." Nefesinde birbirine karışmış viski ve sigara kokusu dudaklarından dökülen her kelime sonrası burnuma çarpıyordu. "Zekisin." Ufak bir gü...