Evden çıktığımda ilk iş olarak adliyeye gitmiş, gerekli dilekçeleri verip DSK Farma'ya dava açmış ve çalışmaları durdurma kararı ile dava açıldığı bilgilerini içeren belgeyi alarak şirkete gelmiştim. Çalışmaları durdurmaları gerektiğini söyleme zevkini bizzat kendim tatmak istiyordum. Bunun için önce şirketteki işlerimi, ki bunun içinde köstebeği bulmak da vardı, halletmem gerekiyordu.
Daha sonra ise DSK Farma'ya gidip yeni patron Lord -Tanrı aşkına bir aile çocuğuna neden bu ismi verirdi ki?- Alfred Diggins, kendisi şirketin sahibi Samuel Diggins'in oğlu oluyordu, ve onun avukatı Quincey ile görüşecektim. Gerçeği söylemek gerekirse Quincey benden daha iyi bir avukattı ki bana kalırsa bunu kırklı yaşlara yakın olmasına ve tecrübesine borçluydu. Ama yine de bu davanın sonucunun bizim şirket adına olumlu olacağına emindim.
Alfred'e gelirsek kendisi kelimenin tam anlamıyla zengin bir piçten başka bir şey değildi. Çok bilinmeyen üniversitelerden birinde babasının zoruyla eczacılık okumuş, kafasının içinin boş olduğunu düşündüğüm halde nasıl olduysa bir şekilde o üniversiteyi bitirip mezun olduktan birkaç yıl sonra şirketin başına yerleştirilmişti.
Keith'in işlerini halledip odama gelmesini beklerken kendimi Alfred'in sosyal medya hesaplarını karıştırırken bulmuştum. Tanrım... Bu çocuğu şirketin başına nasıl koyabilmişlerdi? Instagram hesabı sadece aldığı birkaç spor arabanın fotoğrafları, klasik zengin piçe yapışan kızlarla olan ve şirketteki odasında olduğunu düşündüğüm fotoğraflardan oluşuyordu. Kapının açılma sesini duyduğumda sekmeyi hızlıca kapatıp arkama yaslandım. İçeri girenin Keith olduğunu gördüğümde ise ona bakarak gülümsemiştim.
"Köstebeği bulduğunu söylersen beni büyük bir işten kurtarırsın, biliyorsun değil mi?" dediğimde elindeki onlarca dosyayı masaya bırakıp "Üzgünüm canım ama istersen dosyaları beraber inceleyebiliriz. Ne dersin, ha?" dedi.
"Bilmiyorum, akşam olabilir. Konuşuruz."
"Bir dakika sen az önce 'Söz veremem.' Demedin ve olabilir dedin, değil mi? Yanlış duymadım yani ben?" elini cebine atıp masaya yaslandı. Yan gülümsemesi de yüzünde yer alınca "Şansını zorlama Cassidy."demiştim.
"Sadece dosyaları inceleyeceğiz."
"Bunu iki gün önce bir türlü çalışmamıza izin vermeyen Skylar mı söylüyor?" vücudumu dikleştirip dirseklerimi masaya koyduğumda ister istemez düşünmeye başlamıştım. Bunu söyleyen kesinlikle o Skylar değildi. Yani... Başka Skylar da yoktu zaten ama sanırım o Skylar pazar günü Edward'dan biraz etkilenmişti. Ama sadece biraz neden Keith ile aramızdaki şeyi sadece iş ilişkisine çeviriyordu ki? İşte buna anlam veremiyordum. Belki de anlam vermek istemiyordum.
Boşluğa odaklı gözlerimi Keith'in "O serseri değil mi?" diyişiyle ona çevirmiştim. Kaşları çatık, bakışları sertti ama bu onu ilgilendirmeyen bir meseleydi ve ben ona inatla 'Bana bağlanma.' Dedikçe o bana bağlanmıştı, buna emindim.
"Seni ilgilendirmiyor ve sana daha kaç kere bana bağlanma demem lazım?"
"Skyl-"
"Keith, lütfen. Bundan sonra sadece..." alt dudağımı ağzımın içine alıp geri bıraktım "...Ve sadece iş."
*
"Bay Diggins ile görüşebilir miyim, lütfen?" Elimdeki dosyayı danışma masasına, ellerimi ise onun üzerine koymuş, karşımdaki kendini beğenmiş bir ifadeyle bana bakan sarışını süzüyordum.
Birkaç saniye suratımı inceleyip "Kim geldi diyeyim?" dediğinde cevabımı geciktirmeden "Arrington, Skylar Arrington. Kendisi beni yeterince iyi tanıyor zaten, merak etmeyin." Demiştim. Bir şey söylemeden telefonda birkaç tuşa basmış, birkaç saniye sonra ise "Odasında sizi bekliyor. İsterseni-" diyecekken sözünü kestim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lose It All (Ed Sheeran)
Fanfiction"Beni kolayca etkileyebileceğin kızlardan zannediyorsan-" "Ah hayır. Değilsin, farklısın. Bunu anlayabiliyorum." Nefesinde birbirine karışmış viski ve sigara kokusu dudaklarından dökülen her kelime sonrası burnuma çarpıyordu. "Zekisin." Ufak bir gü...