▶Hastane◀

709 39 1
                                    

Sabah ezanı ihtişamı ile açtım gözlerimi. Yatağımda doğrulup ezanı dinledim bir süre. O kadar güzel okunuyordu ki. Her kelime ruhuma işliyordu. Nasıl bir sesti bu.. Kalbi okşuyordu. 'Essalatu hayrun minen nevm' çağrısını işitir işitmez fırladım yataktan. Güzel bir abdest alıp sabah namazımı eda ettim. Odanın dışından gelen seslerden anladığım kadarıyla dedem de uyanmıştı. Seccadenin üzerinde bir müddet bekledikten sonra odamdan çıktım. İşte bizim için gün bu saatte başlardı. İşrak vaktinde uyumazdik. Dedem 'Müslümanın üzerine güneş doğmaz kızım.' derdi hep. Kahvaltı yaptıktan sonra bulaşıkları halledip odama geçtim. Yazılı konularını tekrar gözden geçirip birkaç YGS testi çözüp okul için hazırlanmaya başladım.

Okulun açılmasının üzerinden tam bir ay geçmiş, yazılı dönemi başlamıştı. Hem yazılılara hem YGS'ye hazırlanmak kolay olmuyordu. Zaten zor olana talip olmak adetimdi...

Müdürümüz Ömer Hoca, liseden fıkıh öğretmeni olan dedemi okula davet etmişti bugün. Birlikte çıktık evden.

Okulun bahçe kapısından her girişimde o gün geliyordu aklıma. Herkes unutmuştu ama ben unutamamıştım..

Yusuf Hoca gerçekten farklı bir insandı. Görünüşü, konuşmaları, hal ve hareketleriyle bambaşkaydı. Okulda da bir hayli seviliyordu. Erkek öğrencilerin özellikle haylaz olanlarıyla birebir ilgileniyordu. Okulda futbol takımı oluşturmuşlardı. Her cuma biri hutbe veriyor, biri toplu cuma namazına imam oluyordu. O geldiğinden beri ortam hayli değişmişti. Kızlarla arasında hep mesafe vardı. Hiç birimizin yüzüne bakarak konuşmazdı. Sorduğumuz soruları naif bir şekilde yanıtlar, anlamazsak tekrar tekrar anlatmaktan yorulmazdı. Hatta her soruşumuzda daha aşk ve şevkle anlatırdı. Arapça'yı başarabiliyordum artık. İmam hatipten mezun olmama çeyrek kala Arapça'yı öğretmişti bana. Karşılıklı diyaloglar halinde pratik yapıyorduk. Bir Arap ile çok rahat anlaşır seviyeye geleceğimizi söylüyordu..

Öğle arası namaz kılıp yemek yedikten sonra test kitabımı alıp bahçeye indim. Kendime bahçede ücra bir köşe ayarlayıp soru çözmem lazımdı. Hedefime doğru ilerlerken karşıdan Ömer Hoca, dedem ve Yusuf Hoca'nın geldiğini gördüm. Dedemin halen gitmemiş olmasına şaşırırken bir yandan da Yusuf hocanın onların yanında ne işi olduğunu düşünüyordum. Dedem beni görünce yaklaştı ve alnımdan öptü. Canım dedem.. Hayattaki tek varlığım.. Ömer hoca dedemin bana olan düşkünlüğünü bilirdi ama Yusuf hoca.. O ne düşünüyordu acaba? Ne konuşmuşlardı? Bunların cevabını en kısa zamanda dedemden ögrenmeliydim.

Dedem müsaade isteyip eve gitti. Ömer hoca da telefon görüşmesi yapmak için ilerleyince ben, kalp çarpıntılarım ve Yusuf hoca kaldık. Ne oluyordu bana anlamıyordum. Onun yanındayken aramızdaki boy farkı iyice açılıyor, ben yerin dibine doğru yol alıyordum. Ne ben konuşuyordum ne o.. Tuhaf bir sessizlik vardı aramızda.

Bu ölümcül sessizliği bahçenin arka kısmından gelen bir çığlık bozdu...

Yusuf hoca sanki olaydan haberdarmış gibi hızlı adımlarla oraya ilerledi. O hızla yürürken ben arkasından koşuyordum aradaki farkı kapatmak için.. Bahçedeki tüm öğrenciler oraya toplanmıştı. Kalabalığı yarıp en ön safa geçtiğinde arkasında açtığı boşluktan neler olduğunu görmeye çalışıyordum. Yerde yatan kişinin Nisa olduğunu görünce tek hamleyle Yusuf hocanın önüne geçtim. Gözlerimden yaşlar süzülürken Nisa'nın üzerine kapandım..
Bir yandan hıçkırıklar boğazına dizilirken bir yandan etrafımdakilere
'Ne oldu!'
diye haykırıyordum.

Ayşe hoca beni Nisa'nın üzerinden alıp kenara fırlattığında kendime geldim. Okulun içindeki ambulansı hazırlayıp hastaneye gideceklerdi. Ayşe hocanın beni götürmeyeceğine adım gibi emindim ama Nisa'nın bana ihtiyacı vardı, mutlaka gitmeliydim.. Ayşe hoca ve Sema hoca Nisa ile ambulansa binip okulun bahçesinden çıktıklarında arkalarından yere diz çöküp ağlamaya başladım. Nisa için güçlü olmam dik durmam lazımdı.. Ama yapamıyordum. Kendimden geçmiş bir vaziyette ağlarken etrafımdakileri farketmedim bile. Yusuf hocanın sesini duyunce kendime geldim..

'Afra.. Kalk bakalım Nisa'nın sana ihtiyacı var. Ömer hocadan izin aldım. Seni ben götüreceğim hastaneye..'

Dünyalar benim olmuştu.. Hemen toparlanıp arkasından ilerledim. Bir an duraksayıp geriye baktı. Büşra'ya gelmesini işaret edip telefonunu çıkardı..

Tahmin ettiğim şeyi yaptı. Nasıl bir adamdı bu.. Nasıl bu kadar hassas olabiliyordu. Ömer hocayı arayıp 'Selamun Aleykum hocam Büşra Kaya'yı da Afra ile götürüyorum, selametle..' diyerek telefonu kapattı.

Arabada yalnız kalmamız uygun olmadığı için Büşra'yı da çağırmış, böyle bir durumda bile yine hayran etmişti kendine..

LÜTF-U AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin