"Beklettim üzgünüm." Meriç'in yanağına küçük bir buse kondurup geri çekilecekken yanağımı sömürürcesine öpmesiyle kafasını itmeye çalıştım. "Ne yapıyorsun biri görecek." Meriç etrafına bakındı. Bir kaç kişi bize bakarken hiç beklemediğim bir anda tekrar sömürürcesine öpmüştü.
"Saol." zaferle gülümsedi.
"Beni bekletmenin cezası." Eline bir menü alıdı ve incelemeye başladı.
"Trafik vardı." ben de bir menü aldım ve incelemeye başladım. Kurt gibi açtım ve menüdekileri gördükçe ağzım sulanıyordu.
"Lahmacun yiyelim mi?" dedi Meriç başını menüden kaldırarak. Üzerine saldırıp seni yemeden önce ver şu siparişi artık...
"Olur." dedim bütün sevecenliğimle. Eliyle garsonu çağırdı ve menüyü masaya bıraktı.
"Beş tane lahmacun alalım." Beş mi..
"Yedi olsun." Meriç tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Emin misin, yani sen.. Tamam yedi olsun." İçecekleri de sipariş ettikten sonra garson gitmişti. Meriç nedense bana tuhaf tuhaf baktığından bir açıklama yapmam gerektiğini anlamıştım.
"Açım biraz."
"Belli." gözlerimle onu öldürebilecekmiş gibi bakarken önümüze konulan yemekle kendime geldim. Yaklaşık yarım saat sonra dört tane lahmacunu mideme indirmiştim. Bir ara Meriç kendininkini de bana "Allah aşkına ye." diye uzatmıştı.
"Meriç bana tuhaf tuhaf bakıp durma. Ne var biraz acıktıysam." Meriç ağzını peçeteyle silip sandalyesine biraz daha yayıldı. "Bu biraz acıkmış halinse tam acıkmış halini düşünemiyorum." Harika, beş yıllık dalga malzemesi vermiştim eline.
Meriç hesabı isterken ben de bir yandan montumu giyiyordum. Hesabı ödeyip dışarı çıktığımızda soğuk hava dalgasıyla ellerimi ceplerime soktum.
"Üşüdün mü?" kafamı salladım.
"İnce giyiniyorsun, herhalde üşürsün." gözlerimi devirdim. Milletin sevgilisi ceketini verir ben azar işitiyorum.
Ellerimi umutsuzca ceplerimde ısıtmaya çalışırken telefonumun titremesiyle uyuşmuş olmalarına rağmen daha onları kaybetmediğimi anlamıştım. Arabaya binerken eş zamanlı olarak telefonumu çıkardım.
'Bize gel, Elif çıldırmış durumda. Beş kutu mendil almayı da unutma, erzaklarım tükendi.'
Mesaj Ömer'dendi. Mendil istiyorsa kötü günlerimizde burnumuzu silmemiz için oluşturduğu mendil erzağı tükendi demektir..Ne olmuştu bu Elif'e?
"Ne oldu?" dedi Meriç arabayı çalıştırırken. Bütün planımız mahvolduğu için ona karşı mahcup hissediyordum. Bugün bize ait olacaktı.
"Ömer'lere gitmeliyim. Elif'le ilgili bir sorun var sanırım." Meriç sessizce başını salladı. İçinde ne fırtınalar kopuyordu kim bilir. Ah be Elif , bugünü mü buldun kötü olacak?
Araba Ömer'lerin apartmanının önünde durduğunda kafamı camdan Meriç'e çevirdim. Bir süre sadece birbirimize baktığımız sırada, sessizliği o bozmuştu.
"O zaman, görüşürüz?" kafamı salladım. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı an tam da bu andı. Ona sarıldım ve yanağından öptükten sonra arabadan indim. O ilerlerken, arkasından el sallamakla yetinmiştim.
Apartman basamaklarını çıktım ve Ömer'lerin numarasına basmak için kolumu kaldırdım, ancak peçete almadığım kafama bir balyoz etkisiyle inmişti. Rotamı değiştirdim ve aşağıdaki bakkala doğru ilerledim. Bir yandan da Elif'i düşünüyordum, sanırım yine ailesiyle ilgili bir meseleydi.
Bakkaldan beş kutu mendil aldım ve para üstünü bir yandan kontrol ederken bir yandan da yürümeye başladım. O sırada önümde siyah bir araba durdu. Park edecektir diye arabanın önünden dolaşmayı denedim ancak araba yine benim tam önümde durmuştu. Siyah cam aşağıya doğru yavaş yavaş inerken hafif korkmuyor değildim.
"Çınar Ersan değil mi?" Bu yaşlı adamın beni nereden tanıdığını çözmeye çalışırken korkudan bayılabilirdim galiba.
"S-siz kimsiniz?" Adam güneş gözlüklerini çıkartıp yakasına takınca yüzünün tanıdık geldiğini fark ettim. Hadi ama adımı nereden bilebilird-
Dur biraz.. Bu okul çıkışında gördüğüm adam. Bu o adam!
"Çağan Yaman." gözlerimi biraz daha kıstım. "Meriç'in babası." ağzımı açabildiğim kadar açtım. Aklımda bin bir türlü şey dönüyordu. Bu adamın burada ne işi vardı, neden benimle konuşuyordu ve Meriç bunu öğrenirse.. ne yapardı?
"Ben-"
"Sanırım benimle tanıştığına memnun oldun. Geçelim bunları, seninle konuşmak istiyorum Çınar. Meriç hakkında." Gözlerimi ardı ardına kırpıştırdım ve kendimi toparlamak için uğraştım. Bütün bunlara bir anlam veremiyordum. Benimle ne konuşabilirdi ki? Kabul etmeli miydim?
"Lütfen Çınar. Bir baba olarak sana yalvarıyorum. Teklifimi geri çevirme." kafamı salladım. Ardından şoför gelerek bana kapıyı açtı. Ağır hareketlerle koltuğa oturdum. Aldığım mendilleri yere bıraktım ve ellerimi birleştirerek parmaklarımla oynamaya başladım.
Düşünebildiğim tek şey bir katille aynı arabada olduğumdu.
"Beni geri çevirmediğin için teşekkür ederim." Sonunda cesaretimi toplayıp Çağan Yaman'ın yüzüne bakabildim. Aslında Meriç'e gerçekten çok benziyordu, huyu benzemesin.
"Oğlum sana hiç.." yüzünü eğdi, ardından derin bir nefes alarak tekrar kaldırdı "..benden bahsetti mi?" Titrekçe kafamı salladım.
"Her şeyi biliyorsun demek. O halde neden bu kadar çekingensin anlıyorum. " Kafamı sabırsızca iki yana salladım "Ne konuşacaksanız konuşur musunuz artık? Gerçekten gitmem gerek." Çağan Bey aniden bana doğru döndü. Bu hareketi beni ürkütmüştü.
"Ediz'le görüştüm. Beni gördüğüne sevinmiş gözüküyordu ama Meriç'in karşısına çıkmaya cesaret edemedim. Çok pişmanım Çınar. Her şey için çok pişmanım." biraz daha öne eğildi. "Bana yardım etmen gerek. Oğlumu geri kazanmam gerek." Kaşlarımı çatarak Çağan Bey'e döndüm. Demek benden yardım istiyordu.
"Meriç'in sizi kabul edeceğini de nereden çıkardınız? Hem ben ne yapabilirim ki?"
"Onu ikna et, lütfen çok çaresizim görmüyor musun? Oğlumu sadece uzaktan izleyebilmek ne kadar acı veriyor haberin var mı? Ya da oğlumun benden nefret ettiğini bilmek!" Çağan Bey'in sesi gittikçe yükseliyordu ve ben olduğum yere daha çok pısıyordum. Bu adam kesinlikle iyi değildi.
"Durdurun arabayı inmek istiyorum!" Şoför aynadan Çağan Bey'e baktığında bir kez daha bağırdım "Durdurun arabayı!" Araba ani bir frenle durduğunda poşeti sıkı sıkı kavradım ve kapının kolunu indirdim.
"Size yardım edemem, değil Meriç'in karşısına çıkmayı takip etmeyi bile düşünmeyin." arabadan indim ve kapıyı hızla çarptım. Ellerimin titrediğini fark ettiğimde cebime soktum. Hakan olayından sonra her şey beni tedirgin etmeye başlamıştı.
Kaçıncı kez çaldığını bilmediğim telefonumu çıkardım ve arayana bakmadan cevapladım
"Neredesin Çınar? Bir saat oldu gel diyeli."
"Geliyorum Ömer, yoldayım."
"Sesin neden tuhaf geliyor, bir şey mi oldu?"
"Yo hayır, kapat hadi geliyorum işte." telefonu titreyerek cebime soktum. "Kendine gel Çınar, kedine gel hiç bir şey olmadı." İçimden kendimi teselli ede ede on beş dakikada apartmanın önüne geldim. Elim zile doğru gittiğinde kendimi frenledim, sanırım korktuğumu çok fazla belli ediyordum. Bu şekilde gidersem bir şeyler olduğunu anlayabilirlerdi. O yüzden açık olan apartman kapısından içeri girdim ve Ömer'in dairesinin önüne poşeti bıraktıktan sonra zili çaldım. Ardından hızla aşağıya doğru koştum.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çınar Ağacı ∞
Teen Fiction"Beni bırakma." diye fısıldadım ve mümkünmüş gibi kendimi ona daha fazla bastırdım. "Bırakmam." dedi o da fısıldayarak. "Bizim Çınar Ağacımız olacak." ©Tüm hakları saklıdır.