7. Bölüm

71 5 0
                                        

Aptal! Aptal! Aptal!

Ne bekliyordum ki? Ne sanıyordum? Ali gibi birinin beni sevebileceğini mi düşünmüştüm? Çisem'le aralarında bir şey olduğu aşikarken, ki ispatladılar, nasıl böyle bir umuda bağlanmıştım ben? Bu nasıl bir aptallıktı böyle? Birine güvenmemem gerektiğini çok iyi biliyorken, bunu yaşam felsefem haline getirmişken, iki güzel söze bir güzel bakışa nasıl güvenmiştim ben?

Sonra yaptığım tek şey sinirle yürümek olurdu işte. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Motorumu almayı bile unutmuştum. Mekandan nasıl çıktığımı bilememiştim. Asıl acı olansa peşimden kimsenin gelmemesiydi. Ah yok! Bundan daha acı olan bir şey vardı. Peşimden onun gelmesini bekleyecek kadar aptal olmam şu an her şeyden daha acıydı!

Birde sinirlenince ağlamak denen bir şey vardı ki bir numaralı huyumdu. Lanet olası yaşlar dinmek bilmiyordu. Neden Ali'yi orada pataklamamıştım ki ben? Suratına okkalı bir tokat atmam gerekirdi. O zaman ağlamazdım. Bu kadar sinirli olmazdım belki.

Ama neden sinirimin önüne geçen başka bir şey vardı? Neydi ki bu? Kızgınlık, öfke, nefret, hiçbiri değildi sanki. Sanki daha çok insanın boğazını yakan, kalbini sıkan, yutkundurmayan bir şeydi. Böyle her şeye inancını kaybettiren, uyku getiren bir histi. Daha önce böyle bir şey yaşamamıştım ki ben. Daha önce kimseye güvenmek istememiştim, kimsenin gözlerime bakmasına izin vermemiştim, kimsenin gözlerine bakarak kalbimi açmamıştım.

Ama buna daha fazla devam edemezdim. Artık umut etmek yoktu. Umut edecek şeyleri kalbime sokmak yoktu. Ali'ye karşı duyduğum tüm hisleri denize bırakmalıydım. Denizin kocaman bir kalbi vardı. Ali'nin kalbimde bıraktığı kırgınlığı, öfkeyi, nefreti, her şeyi taşıyacak kadar kocamandı. Nice insanlar derdini denize bağırıp kusmaz mıydı zaten? Ben de kusmalıydım, içimde Ali'den kalan her şeyi bağırıp kusmalıydım.

Önce gözlerimi silmeliydim. Kalbimde ki bu garip eziklik göz yaşlarımla bitmeyecekti. Tam tersine ağladıkça içimdeki nefret, öfke ve kırgınlık daha da artıyordu. Yürümeyi bırakıp durdum ve gözlerimi ellerimle sildim. Kuruyan göz yaşlarımın yerini yenisi almadan denize karşı döndüm ve bağırdım.

''Sana güvenmek istemiştim, yanımda kalırsın sanmıştım, bana değer verdiğini sanmıştım.'' Deyip gözümden inen bir damla yaşı daha sildim. Yoldan geçen birkaç insan bana dönüp bakıyordu ancak umurumda değildi.

''Ama biliyor musun? Artık umurumda değilsin! Artık gözlerime bakamayacaksın. Bana gülemeyeceksin. Bana sarılmana da izin vermeyeceğim!'' dediğimde lanet olası göz yaşı yanağıma süzüldü ve tekrar sildim.

''Seni denize hapsediyorum Ali Alkan! Bundan sonra yerin kalbim değil denizin dibi!'' derken sesimi kaybettim. Son söylediğimi bağırarak söyleyememiştim. Zaten artık düşünmek ya da ağlamak da istemiyordum. Sanırım denize kusma işlemim başarılı olmuştu. Bağırdığım için kendimi biraz daha rahat hissediyordum. En azından boğazımda ki yumru gitmişti. Zamanla kalbimdeki boşluk da giderdi değil mi?

Ayakta durmaktan vazgeçip banka oturdum. Deniz çok sakindi. En ufak bir dalga bile yoktu. Dediğim gibi denizin kalbi çok büyüktü. Benim kalbimi fırtınaya sokan şeyleri denize dökmüştüm ancak onda en ufak bir hareketlenme olmamıştı.

Peki bundan sonra nasıl davranacaktım? Evet yakında buradan gidecekti ancak gidene kadar bir şekilde görüşeceğimizi biliyordum. Beklentilerimi yansıtamazdım. Kendimi küçük düşürecek bir hareket yapamazdım. En iyisi inkar edip hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı. Bu geceyi tamamen inkar edecektim.

Aniden yanıma birinin oturmasıyla irkildim. Başımı hızla çevirdiğimde bir anlığına hayal kırklığı yaşadım ancak hemen bu duyguyu geçiştirdim. Az önce verdiğim bir karar vardı ve o karara sadık olmam gerekirdi. Hem Ali'nin geldiğini sanıp bir anda umutlanmak ve onun gelmediğini anlayıp aynı hızla hayal kırıklığı yaşamak gerçekten acınası bir durumdu.

ZEHR'AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin