Koşuyordum, arkama bakmadan koşuyordum. Adım sesleri bana yaklaştığını belli etmek istercesine, daha güclü çınladı kulağımda. Nabzım hızlanmıştı ve bacaklarımın beni taşıyamayacağının farkındaydım. Benimle, kedinin bir fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
Rüzgârdan saçlarım savruluyordu ve saç diplerimden terlediğimi fark edebiliyordum ama şimdi duramazdım. Durmayacaktım. Bacaklarım bir süre önce iflas bayrağını kaldırmıştı ve soluklanmam gerektiğinin farkındaydım, adımlarımı istemeyerek de olsa yavaşlatmak zorunda kaldım. Arkamda olmadığını fark ettiğimde, sadece bir an onu atlattığımı düşündüm.
Lâkin yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. Kulağımın hemen dibinde duyduğum kahkahasıyla, kaçamayacağımın farkına vardım.
Yaslandığı duvardan ayrılıp, yavaş ama kışkırtıcı adımlarla bana doğru gelmeye başladı. Gözleri kartal gibi keskindi, avını kaçırmak istemediği her halinden belliydi ama unuttuğu bir şey vardı; Ben sandığı kadar kolay bir lokma değildim ve bunu ona da kanıtlayacaktım.
Ellerimden destek alarak zor da olsa ayağa kalktım, avuçlarımın içi yanıyordu, tüm vücudum adrenalinden yanıyordu âdetâ. Gereğinden fazla kan pompalayan kalbim hâlâ aynı hızda atıyordu ve o yaklaştıkça, daha da yükseliyordu sesi. Sanki o da bunu duyabiliyormuş gibi, dudaklarını maskesinden göremesem de, tatmin edici bir şekilde gülümsediğini hissedebiliyordum.
Tam karşıma dikildiğinde, boy farkımıza bir kez daha lanetler okudum ve son defa yumruk yaptığım elimi ona savurmak için havaya kaldırdım. Fakat o benden daha hızlı davranıp, bileklerimi yakaladı ve beni kaba ve sert sayılabilecek bir şekilde duvara yasladı. Bu çevik hareketiyle beraber, ağzımdan istem dışı bir inilti yükseldi.
Nefeslerimiz birbirine karışırken, tuttuğu bileklerimi kaldırıp duvara yasladı ve kaçmamı tamamen engelledi.
Ne kadar debelensem de, bir faydası yoktu. Benden daha güclüydü ve o da bunun farkındaydı. Gözlerini gözlerime dikmiş, dikkatlice beni izliyordu. Nefesim geri yerine geldiğinde, bir adım daha yaklaştı ve mümkünmüş gibi aramızdaki son santimleri de kapatıp, kulağıma doğru eğildi. Sıcak nefesi bedenimde ürpertiler bırakırken, içime sert bir nefes çektim. Kulağımın dibinde dudaklarını oynatarak, bedenimi buza çeviren sözlerini söyledi.
"Buraya kadarmış."
Gözlerimi yumdum ve ölümü bekledim, elimden başka bir şey gelmiyordu.
Yavaş ama temkinli bir şekilde bileklerimi serbest bıraktığında, kollarım tutunacak yerleri kalmamış gibi, iki yanıma düştü.
"Gözlerini aç." Sessiz ama bir o kadar da tehdit içeren emrini almıştım.
Gözlerimi son bir defa daha sıkıca yumduktan sonra araladım, yüzüme bu kadar yakın olması beni korkuturken, ilk defa onu inceledim. Yüzündeki maskesinden yüz hatlarını göremiyordum ama gözleri bu karanlıkta bile ışıldıyordu, sanki her an beni başka bir boyuta geçirebilirlermiş gibi.
Tüm benliğimi içine çekiyordu gri gözleri.
Anın büyüsüne kendimi o kadar kaptırmıştım ki, bir elini yüzüme yaklaştırdığını fark edemedim.
Maskemin ucunu tutup, yavaşça çekmeye başladığında kalbimin artık yerinden fırlayacağını hissettim. Cümlelerinin soğukluğuna karşı parmakları sıcaktı, bedenime tekrardan bir ürperti yayılırken maskemi çıkardı ve yüzümü incelemeye koyuldu.
Sanki her santimi ezberliyormuş gibiydi, ya da ben öyle sanıyordum. Yüzünü hafifçe eğip, yan profilime de baktıktan sonra parmaklarını yüzümden çekti. Beni bu denli dikkatli izlemesine bir anlam veremiyordum.
"N'oldu, dilini mi yuttun?" Başını hafifden öne eğdiğinde burunlarımız birbirine değdi, kafamı ne kadar geriye atmak istesem de, arkamdaki duvar buna mani oluyordu.
Sakin ama kışkırtıcı bir sesle dudaklarımın üzerine konuştuğunda gözlerimi sıkıca yumdum.
"Korkuyor musun?"
Korkuyordum, bedenlerimizin bu kadar yakın olmasından, beni kenara sıkıştırmasından korkuyordum. En çok da bedenime yapabileceklerinden korkuyordum, ölümden bile fazla korkuyordum hatta.
"Seni buna pişman edeceğim." Koşmaktan pürüzleşen sesim sonunda çıkabildiğinde, o da buna saşırmış gözüküyordu. Beklediği cevap kesinlikle bu değildi.
Tam o sırada polis arabasının siren sesleri duyuldu ve ben de bu fırsattan yararlanarak onu sertçe üzerimden itip, koşmaya başladım. Yakalanmak istemiyorsa peşimden gelmezdi, bu kadar büyük bir riski göze alamazdı.
Tüm gücümle ara sokaktan kaçıp caddeye doğru ilerlediğimde, her şeyden habersiz yürüyen insanlarla karşılaştım. Bir an onların huzuru bana bulaşacak sandım ama elim yüzüme gittiğinde, içimdeki huzur anında paramparça oldu.
Maskemi kaptırmıştım, hem de en büyük düşmanıma. Belki bugün ölümden yırtabilmiştim lâkin şu an, başımda daha büyük bir sorun vardı; maskem ondaydı ve yüzümü görmüştü.
Hayır, hayır bu olamazdı. Yüzümü ellerimin arasına alıp, bir an yürüyen insanların ortasında kalakaldım.
Kulağımda, Kara'nın söyledikleri acıyla çınlarken beynim durmadan aynı sözleri tekrarlıyordu.
"Birinci ve tek kural; Bu çetede kalmak istiyorsan, yüzünü kimse görmemeli. Maskeni çıkartmalarına asla ama asla izin vermemelisin. Maskeni çıkartırsan, ölürsün."
Yorumlarınız bu başladığım Karanlık yolculukta benim takip edeceğim umut ışığı olacak. Lütfen, beni bundan mahrum bırakmayın ve bir iki kelime de olsa yorum yapın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK (Askıda)
Mystery / ThrillerNefeslerimiz birbirine karışırken tuttuğu bileklerimi kaldırıp duvara yasladı ve kaçmamı tamamen engelledi. Ne kadar debelensem de, bir faydası yoktu. Benden daha güclüydü ve o da bunun farkındaydı. Gözlerini gözlerime dikmiş, dikkatlice beni izliyo...