Gece ve yalnızlık en yakın dost olmalıydılar bu dünyada. Gündüzleri kafamı dağıtan binlerce olayla karşılaşmak ve zamanı öldürmek, belki de işleyebileceğim tek cinayetti.
"Yoruldum..." diye, mırıldandım kendi kendime.
Gündüzler uzun olsa da, geceler bitmek bilmiyordu. Saatler ilerlerken, görmek ve duymak istemediğim anılarım, bir sis misali sarmalıyordu dört bir yanımı.
"Yoruldum artık... Çık aklımdan!" diye, feryat ettim sessizliğe.
Gözlerimi kapatıp bütün her şeye bir son vermek istedim. Ama yalnızlık, karanlıktan aldığı güç ile, sıkıca sarıldı bedenime ve varlığını hatırlatmaya devam etti.
Çünkü yalnızlık, karanlığın çocuğuydu ve geceleri bildiği tek şey, insanlara musallat olmaktı.
Bileklerimi sıkan ve tahriş etmeye başlayan iplerle uğraşmayalı epey olmuştu. Gözlerim siyah bir örtüyle kapatılmış, bedenim ise sandalyenin üstüne kıpırdamayacağım bir şekilde bağlanmıştı.
Günlerdir bana arkadaşlık eden ve kulağımın dibinde vızıltıyan sineğin varlığına alışmıştım. Boğazımda sıraya dizilen çığlıklarımı içimde tutmakta zorlanıyordum artık.
Nefretimi kusmaya ihtiyaçım vardı ama bunun bir fayda etmeyeceğini biliyordum. Kara, beni bu hücrede korkularımla yüzleşmem için yapayalnız bırakıp gitmişti.
Ama unuttuğu bir şey vardı; Karanlıktan ve sessizlikten korkmayalı ve onlarla baş etmesini öğreneli çok uzun zaman olmuştu.
Karanlık, ruhumun yerini doldurmuş ve pusuya yatmıştı. Aynaya baktıkca görebildiğim tek şey; Kaybolan insanlığımdı.
Sessizliği ise beynimde yaşatıyordum, anılarımı susturması için.
"Korkmuyorsun." Kulağımı dolduran sesin, kime ait olduğunu çok iyi biliyordum.
Kenan'ın sesiydi bu, benim ecelimin sesi. Birkaç adımdan sonra tam karşıma dikilmişti. Gözlerim bağlı olsa da, varlığını iliklerime kadar hissedebiliyordum. Sanki vücudundan yayılan alevler, benim bedenime sıçrıyordu.
"Seni buraya birçok kez bağladım, Asi. Saatler sürse de, bileğini bağlayan bu iplerden kurtulmasını her zaman başardın." dedi, ölüm kokan sesiyle.
Haklıydı, beni bu sandalyeye birçok kez bağlamıştı. Ben ise, gece üzerime çökmeden, bileklerimi o iplerden kurtarırdım. Gün ışığına sığınıp, Kara'nın beni gelip almasını beklerdim ama bu sefer içimdeki yansımaya sığındım. Bütün korkularımı yok eden karanlığıma...
"Korkmuyorsun." diye, tekrarladı. Bunu şaşırdığından mı yapıyordu, yoksa kendimi kurtarmak için bir girişimde bulunmadığımdan öfkeli miydi, bilemiyordum.
Ayakkabıları, yerde tok sesler bırakarak uzaklaştı. Ama hemen ardından arkamda hissettiğim nefesi, yalnız olmadığımı haykırıyordu.
Buradaydı.
Hem de hemen arkamda ve istediği her şeyi yapabilirdi. Boğazımın kuruluğundan ağzımı açamıyordum, kelimeler damağıma yapışmıştı sanki.
Ya da sadece konuşmak istemiyordum. Yorgundum, bitkindim ve içimden bir ses bu işkencenin daha bir başlangıç olduğunu haykırıyordu. Kara, beni kolay kolay bırakmayacaktı, dersimi alana kadar en azından.
"Belki de, benim sınırlarımı zorladığın gibi, benim de senin sınırlarını zorlamamın vakti gelmiştir."
Kulağımın dibinde hissettiğim nefesi, ürpermeme sebep oldu. Dudaklarını hemen kulağımın altına bastırdığında, şaşkınlıktan birkaç saniye tepki veremedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK (Askıda)
Misteri / ThrillerNefeslerimiz birbirine karışırken tuttuğu bileklerimi kaldırıp duvara yasladı ve kaçmamı tamamen engelledi. Ne kadar debelensem de, bir faydası yoktu. Benden daha güclüydü ve o da bunun farkındaydı. Gözlerini gözlerime dikmiş, dikkatlice beni izliyo...