- TÜCCAR-
Akşam karanlığı çökmek üzereydi kervan ahalisi geceyi geçirecekleri yere yerleşiyorlardı. Köleler çadırları kuruyor , işçiler yük beygirleri ve develerin yüklerini indiriyorlardı. Kampın çevresine olası baskına karşı nöbetçiler yerleştirilmişti. Karabudak ateşi harlamış üzerine kazanı vurmuştu. Toğrul herkesi görebileceği bir yer buldu , çevresine bakındı çürümeye yüz tutmuş bir çam kütüğü gördü. Oturduğu yerden düşüncelere daldı , düşünceleriyle boğuşurken , Hector bir tabak etli aş ile düşüncelerini dağıttı. "Tabağın içine bakmalı mıyım?" diye sordu Hector'a , " bildiğimiz şeyler beyim" dedi Hector nezaketle , Toğrul yemeğinin içine baktığında bulgur aşının içinde kurutulmuş dana eti vardı. Sol göğsünden aceleyle basit ve biçimsiz kavak kaşığını çıkararak yemeğine başladı. Birkaç lokma sonra yemeği boğazına turktu hızla yediği yemek kuru kuru boğazından geçmiyordu. "Karabudak hiç ayranın var mı?" diye seslendi ümitsizce , "Ayranın kervanda işi ne beyim?" diye cevap verdi Karabudak terslercesine , aldığı cevaptan hoşnutsuzca yemeğine devam etti Toğrul. Birkaç dakika sonra bir köle bir testi Shariz şarabıyla geldi. Hector ve Toğrul şarap eşliğinde yemeklerini yediler. Yemekler bittikten sonra boş tabakları kölelerden birine verdi. "İlk defa Shariz şarabıyla bulgur aşı yiyorum Hector karışık duygular içersindeyim" dedi gülümseyerek , "bende beyim , sevinsem mi üzülsem mi? Bilemedim" dedi gülümseyerek , boşalan bardaklarını tekrar Shariz Şarabıyla doldurdu Hector. "Hector sencede bu sessizlik kötü değil mi?" diye soru yöneltti Toğrul , " neden kötü olsun ki beyim" dedi Hector boşluğuna denk gelmişti yada şarap kafasını bulandırmıştı. " O kadar erzak depoladık , silahlar , zırhlar , kalkanlar depoladık , sonra madenlerde , tabakhanelerde , tarlalarda iş gücüne ihtiyacımız var, şarap sana gerçekten yaramıyor dostum" dedi Toğrul hafif alayla , Hector elindeki şarap dolu bardağı yere döktü ve düşüncelere daldı.
Toğrul , Hector'un düşüncelerini bölmemeyi tercih etti. Kendiside düşüncelere dalmayı seçti , kısa süre sonra kendini Hector'u düşünürken buldu. Hector ile sekiz yıl önce tanışmışlardı yine kervan götürdüğü zamanlardan birinde Dhirrim'de dinlenmek ve mal satmak için konakladığı sırada tanışmışlardı. O zamanlar Hector hayata küskündü , bir fahişeye aşık olmuştu aynı fahişeye kardeşide aşıktı. İkiside sarhoşken kavgaya tutuşurlar ve Hector kardeşini öldürür bu kavgada , aşık olduğu fahişe ise şehrin lordunun ordusundaki subaylardan birine yamanmıştı. Hector hem kardeşinin ölümüne hemde sevdiği kadının acısına katlanamıdığı için babasından kalma evi satarak Suno'dan ayrılmış meyhane meyhane gezmiş işlediği günahı unutmak için tüm parasını uxhall birasına ve şaraba yatırmış , Toğrul'la karşılaştığı gün son parasıyla son esmer birasını içiyordu. Toğrul , Hector ile içmiş hikayesini dinlemişti en sonunda Hector "ben şövalye olmaya çalışan biriydim , ne ara bir sarhoşa döndüm" demişti. Ancak ne kardeşinin ismini söylemişti nede "fahişe" dediği kadının adını sekiz yıldır bunlar hiç söylememişti , Toğrul'da üzerine gitmemişti. Sekiz yılın sonunda Hector kervandaki en iyi kılıç ustalarından biriydi ve Toğrul'un yakın korumasıydı , sekiz yıl boyunca Toğrul'a sadık kalarak kendini kanıtlamıştı.
Kervan bir haftalık yolculuğun ardından Balkent'e varmıştı. Toğrul , Hector ile birlikte hana gidiyordu , Karabudak ise getirdikleri malları satma , Toğrul'a ait dükkanların kiralarını ve gelirlerini toplama görevini üstlenmişti. Toğrul şehirdeki en büyük hana yöneldi. "İçimde bir his var bugün güzel şeyler olacak" dedi Toğrul her zamanki muzip tavrıyla , Hector derin bir soluk alıp verdi "umarım güzellikten kastınız sizin için güzel olanlar değildir" diye iğneledi Toğrul'u , bu sözlere kırılmış gibi görünmeye çalıştı Toğrul "ayıp ediyorsun Hector benimde eğlenmeye hakkım yok mu?" dedi. Hector bu soruyu cevapsız bıraktı. Yol boyunca bir daha konuşmadılar , hana vardıklarında ortak salonun yolunu tuttular , ortak salondan içeri girdiğinde Toğrul içerinin tıklım tıklım olduğunu gördü hancının yamakları ve kızları masalara yetişemez durumdaydı. Toğrul hancının önüne gitti mutfaktaki yiğecekleri tezgahın üstüne yerleştirmekle meşgul olan Toğrul'u görünce gözleri parladı. "Buyrun Toğrul beyim ne istemiştiniz" diye sordu en nazik haliyle " bana ve adamlarıma oda , hayvanlarımıza ahırda yer ve yiğecek" dedi Toğrul sakin ve berrak bir ses tonuyla , " kaç kişisiniz beyim" diye sordu hancı tedirgin bir sesle , "handa elli kişi kalacağız" dedi Toğrul kesin bir sesle , hancı tedirgin bir sesle beyim sadece otuz kişilik yerimiz kaldı" dedi. Toğrul'un yüzü düştü bütün gün yüzünden eksilmeyen gülümseme yerine çatık kaşlara bırakmıştı. "Ben birşeyler ayarlıyacağım beyim" dedi hancı titrek sesiyle , uzun boylu biriydi hancı , diğer hancılar gibi kilolu değil zayıftı , kırk yaşlarında biriydi , Balkent'in en büyük hanını işletiyordu ve malzemelerini dolaylı olarak Toğrul sağlıyordu bu yüzden onu geri çeviremezdi. "Keçi yahnin varsa bize iki porsiyon getiriver yanında bir testi şarapda olsun" dedi ve salonu göz gezdirdi Toğrul ancak boş bir masa göremedi. " Baya kalabalıksın bugün hayırdır" diye sordu hancıya , hancı bir yandan mutfataki işlere koşuşturuyor bir yandan da Toğrul'a laf yetiştiriyordu " beyim bende anlayamadım bu aralar eli silah tutan herkes Teymur Noyan'ın birliğine yazılıyor bunların çoğuda ona gelenler" dedi. Toğrul tekrar ortak salonu göz gezdirdi. Hancı haklı gibi görünüyordu elinde paslı kılıç , yay , mızrak olan gencecik Kergitlileri görüyordu. Bir masada tek kişi yemek yiyordu ancak her lokmasından önce çevresini kolaçan ediyordu , yemeğinide olanca hızıyla yiyordu. "Hem acıkmış hemde birilerinden kaçıyor" diye geçirdi içinden Toğrul , hancıya dönerek "sen bize en kaliteli şarabından ver yemekleri arkamızdan yollarsın" dedi. Hancı ikiletmeden denileni yaptı. Hector'dan şarap testisini ve üç bardak almasını istedi Toğrul , beklemeden tedirgin delikanlının yanına yürüdü. Delikanlı yemeğini kaşıklarken Toğrul , delikanlının sofrasına oturdu. Neye uğradığını şaşıran delikanlı hemen belindeki hançerine davrandı yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Toğrul gençten daha hızlı davranarak hançeri çekmeden delikanlının elini hançerin üzerinde tuttu. Hector bu sırada sofraya kurulmuştu. Toğrul gülümseyerek bir bardak aldı ve Hector'a doldurmasını işaret etti. Hector sessizce denileni yaptı ancak tetikde duruyordu. Dolan bardağı delikanlının önüne koydu. Elini delikanlının bileğinden çekti ve kendi bardağının dolmasını beklerken "adın ne delikanlı" diye sordu ancak herhangi bir cevap alamadı. Dolan bardağından büyükçe bir yudum içti , boğazını yakarak giden şarabın arkasından yüzünü ekşitti "iyiki kaliteli şarabını istedik" diye hayıflandı kendi kendine , delikanlı hala tedirgindi ve yemeğine dokunmuyordu. Toğrul genci biraz daha süzdükten sonra gülümsemesini takınarak , "Sansar Obası'ndan olmalısın buna şüphe yok , peki kimlerdensin?" diye sordu. Delikanlı şaşırmıştı alnında ter damlaları belirginleşiyordu , Toğrul delikanlının birşeyden kaçtığını kanaat getirdi. Delikanlı sert bir şekilde konuşmaya çalıştı " sen bunu nereden biliyorsun?" dedi sert çıkarmaya çalıştığı ses tiz bir şekilde çıkmıştı. Hemen öksürerek kendisini toparladı. "Ben Bayağı Doğan obasındanım , Tüccar Toğrul derler bana" dedi , delikanlığı sakinleştirmeye çalışıyordu. Delikanlı rahat bir nefes aldı rahatlamıştı. Kızıl yüzü tekrar normale dönüyordu , "adını duymuşluğum var , ticaretteki namın herkesce bilinir ama sende bilirsin ki biz Töles'lerin içinde tüccarları pek sevmezler onları küçük görürler..." dedi ve ekledi "burada ne işin var?" , Toğrul gülümsemesi bozmadan "doğrusun göçer obalarında bunun sıkıntısını çekiyorum benimle alışveriş yapıyorlar ancak beni sevmiyorlar zayıf olarak görüyorlar ama onların dış dünya ile tek bağlantısı benim bunu bilmiyorlar, sen beni tanıyıp biliyorsun bende seni tanımak isterim" dedi. Delikanlı çekingenliğinden birşey kaybetmemiş gibiydi Hector'dan çekiniyordu. Toğrul şarabından bir yudum aldı " ona güvenebilirsin , bana nasıl güveniyorsan ona da güven" dedi. Delikanlının çekingenliği pek geçmesede ikna oldu. "Ben Sansar Obasından Kapagan , obamızı bilirsiniz atlarımız ile ünlüyüzdür , diyarın en iyi atlarını biz yetiştiririz. Bizim obageçen yıl yaylak olarak Tulga'nın yakınlarına göçmüştük. Obanın öreğini ben ve obadan iki kişi daha güdüyorduk hem at hırsızları ilişmesin hemde düşman obanın otlaklarına giripte sorun çıkarmasın diye , ancak atlarımızdan iki doru at kayboldu onların peşinden ben iz sürdüm üç gün boyunca erzaksız bir şekilde atları takip ettim , sonunda atlarımızı başka bir öreğin içinde buldum. Öreğin başındaki çobanlara gittim ve bize ait olan iki atı göstererek almak istediğimi söyledim , ancak onlar o atların kendilerine ait olduğunu söylediler ve beni yalancılıkla suçladılar. At hırsızı ilan edip üzerime saldırdılar , bende kendimi savundum üzerime gelenlerden birini okla indirdim. Öldürdüğüm kişi Sancar Han'ın , han korumaları komutanının kardeşiymiş bunun üzerine Sancar Han başıma üç yüz dinar ödül koymuş bende obama dönmedim ve kaçtım asker olmak için buraya geldim ve sizinle karşılaştım" Kapagan hikayesini bitirdiğinde şarabından büyük bir yudum aldı bu kadar çok ve kesintisiz konuşmak onu susatmış gibiydi , yine yüzü kızarmıştı. Toğrul delikanlıya inanmıştı sözleri samimi ve içten görünüyordu ve Sansar Obasından olduğu belliydi , Sansar obası dürüstlüğüyle ünlüydü. Toğrul düşünceli bir şekilde başını öne eğdi biraz düşündükten sonra "Kapagan senin ne yeteneklerin var" diye sordu. Kapagan şaşkın şaşkın baktı "iyi iz sürerim beyim , gittiğim bir yeri bir daha unutmam , atlardan ve diğer hayvanlardan anlarım , ok atmam her Töles'li gibidir , kılıç ve mızrakta kullanabilirim" dedi bir çırpıda , "heyecanlı birisi" diye düşündü Toğrul , " şimdi kıskandım seni Kapagan işin doğrusu benim yön duygum zayıftır iyi iz süremem ve gittiğim bir yere dört- beş kez gitmeliyim ki ezberleyebileyim , ben yön duygusu olmadan doğmuşum sanki" dedi gülümseyerek , Kapagan anlamsız anlamsız baktı Toğrul'a , "uzun lafın kısası Kapagan eğer istersen benim grubuma katılabilirsin haftalık yirmi beş dinar alırsın , üzerine benden yeni kıyafetler ve silahlar", "eğer senin için uygunsa bana katıl" diye bitirdi sözlerini Toğrul gülümsemesi kaybolmuştu. Kapagan tereddütle " Sancar Han başıma ödül koydu sizinde başınızı derde sokabilirim beyim" dedi çekingen bir şekilde , Toğrul sert ve berrak ses tonuyla " benim için çalışanların canını almak o kadar kolay değildir. Eğer uygunsa yarın yola çıkacağım bana katılacaksan şimdiden söyle" diye bitirdi sözünü Toğrul , Kapagan biraz heyecanlanmıştı , heyecanından önünde duran şarabı bir dikişte bitirdi. "Peki beyim sizinle geleceğim" dedi. Toğrul'un gülümsemesi yerine gelmişti. Yerinden kalkarken "odan var değil mi Kapagan?" diye sordu. Utancını gidermeye çalışan Kapagan "hayır beyim" diyebildi. Toğrul hemen , Hector'a eliyle işaret etti. Hector hancıyla konuşmaya gitti , geri döndüğünde bir odan ve sıcak suyun var duşunu al akşam yemeğini odana getirecekler çıkmana gerek yok" dedi kısa ve öz bir şekilde , Kapagan'ın gözlerinin içi parlamıştı. "Teşekkür ederim beyim" dedi ve soğumaya yüz tutmuş yemeğine döndü etin yağı donmuştu ve pek iştah açıcı görünmüyordu. Toğrul ve Hector kalkmak üzereyken yemekleri gelmişti. "Kapagan bunları sen ye sonuçta yemeğini ben böldüm. Hadi afiyet olsun" dedi ve onu yanlız bıraktılar.
Ertesi gün şafakla birlikte odasında Toğrul'u gören Kapagan uykulu gözlerle ayağa fırladı "geç mi kaldım beyim! , kusura bakmayın" dedi suçlanır bir tavırla , Toğrul her zamanki gülümsemesini yine yüzüne takmıştı "günaydın Kapagan , geç kalmadın kıyafetlerini getirdim onları giy , on dakikaya gideceğiz" diyerek odadan ayrıldı. Beş dakika sonra hanın dış kapısından çıktı Kapagan, üzerinde hafif zincir zırhlı deri urba vardı elinde deri eldiven , deri botları , süvari kılıcı ve göçer yayı ile bir sadak ok vardı. Toğrul ve Hector'un yanındaki boş ata atladı. Balkent'ten ayrılıyorlardı "kaç yaşındasın Kapagan" diye sordu Toğrul aniden , Kapagan kekeleyerek "on dokuz beyim!" dedi. Toğrul başka soru sormadan atını harekete geçirdi. "Tahminimde yanımamışım" diye geçirdi içinden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP ULUS
AksiyonWarband üzerinden yazılmış bir hikayedir. İlk Başlarda tek karakter üzerinden yürüyormuş gibi görünse de ilerde karakter sayısı bakımından zenginleşecek ve konu daha da zevkli bir hal alacaktır. Bu hikayemizin konusu tüccarlıktan savaşçılığa evril...