8.BÖLÜM: YAĞMUR VE RÜZGAR

9.5K 619 140
                                    

Bölüm Müziği:

White your lips are still red

White your lips are still red

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Yeni yeni yağmaya başlayan yağmurun altında öylece kalakalmıştık. Kollarım yer çekimine kapılmıştı, omuzlarım ise çökmüştü. Yavaş yavaş tükenmeye durmuştu içim. "Şimdi ne olacak?" diye sordum çaresizce. Kalbimde bulunan buğday tanesi kadarlık umut da yok olmuştu.

"Devam edeceğiz." derken elini omzuma koydu. Yavaşça yönümü ona çevirdim, güven dolu gece mavisi gözlerine baktım. Alain benim hem azrailim hem de koruyucumdu. Ama bundan sonra o da benim gibi tek başına kalmıştı.

"Bitti." diye fısıldadım. "En azından arkamızda sağlam bir-" Sözümü kesti.

"O ordu hiçbir şeydi Sima. İnan bana hiçbiri senin için Frank'e meydan okumazdı. Hiçbiri Soare imparatorluğunu karşısına alamazdı." Demek imparatorluğun adı buydu.

"Soare." dedim kendi kendime. Anlamı Rumen dilinde Güneş demekti. "Peki sen?" diye sordum, aslında bu sorunun cevabını beş dakikadan az bir süre önce almıştım. Ama onun gözlerine bakarak yeniden duymak istiyordum.

"Çok daha kötüleri olacak. İnan şuan hiçbir şey yaşamadık. " Bana doğru bir adım attı. "Ama sakın korkma, ben hep yanında olacağım." Bu bir önceki soruma verilen bir cevaptı ve anlamı çok daha derindi. Ama bana bir sahneyi anımsatmıştı; babamda giderken bana buna benzer bir söz vermişti. 'Hep seninle olacağım.' İçim buruldu. Bu benim için sonu terk edişlerle biten veda sözcüğü olmuştu. Bu sözün Alain ile yeniden doğmasını ve yeni bir anlam kazanmasını çok isterdim.

Derin bir nefes çektim içime, titreyen organlarım içime aldığım havayla sarsıldı ve bu sarsıntı bedenimin devrilmesine neden oldu. Dizlerim ıslak toprağa karışmış çimenlere değdi. Alain'in güçlü kollarından destek alırken, ilk defa kendimi bu kadar aciz hissettim. O da benimle birlikte dizlerinin üzerine çöktü. Gerçi benimki çöküş değil bir yıkılıştı ve o bu yıkılışım da bana eşlik ediyordu. "Yapamıyorum," dedim, içimdeki acıyla başa çıkmaya çalışırken. "Olmuyor." Elleriyle zayıf kollarımı kavradı ve kambur bedenimi dikleştirmek adına gücünü kullandı. "Gözlerime bak..." diye fısıldadı. Sessizce ağlamaya devam ettim. " Sima, gözlerime bak." diye yineledi. Islak kirpiklerimi yavaşça araladım; gökyüzünden damlayan incilerin bile yanında sönük kaldığı mücevher gözlerine baktım. Bir şey söylemesini bekledim, herhangi bir şey ama sustu. Bakışlarında sadece anlamını çözemediğim cümleler geziniyordu ve ruhum Alain'in karşısında çırılçıplaktı. Sonra, karanlıktan ötürü koyu renge boyanmış dudakları aralandı; ormanın kokusuna karışmış bir koku daha ulaştı, çarptı yüzüme. Ona biraz daha yaklaştım, koku yoğunlaştı.

Omuzlarım daha da ağırlaştı, ikimizde deli gibi yağan yağmur altında sırılsıklam olmuştuk. Pürüzsüz, parlak buğday teninden şefkatle akan damlalara baktım, her biri bu kutsal tene temas etmek için yanıp tutuşuyordu belli ki. Öyle ki sanki biraz daha kalabilmek için ağır ağır akıyorlardı teninde.

YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin