GECE MAVİSİ - PROLOG II

4.1K 297 36
                                    

ShamRain - The Empty Flow

"Gecenin Nefesi bölümünün devamıdır."


Yine o geceye benzer bir zaman diliminde çalıştığım gece kulübünden erken bir saatte ayrıldım. Haftalardır yaptığım gibi başka bir sokaktan yürümeyi tercih ettim. Eksi üç derecelik bir soğukluk vardı havada. Genelde pek üşümezdim - maruz kaldığım o malum gece haricinde - ama ilk defa tir tir titriyordum bu gece ve havanın keskinliği bedenimi abluka altına almıştı bile. Derin bir nefes çektim içime ve kalın (suni) deri ceketimin yakalarını boğazıma siper ettim. Mont giymemekle hata ettiğimi düşündüm bir an. Gündüz on iki derecelik bir soğukluğa dayanabilmiştim ama gece bambaşkaydı. İçime çektiğim buz gibi nefes hızla ısındı ve geri püskürtürken buharlı bir sis gibi sızdı dişlerimin arasından. Loş sokak lambalarının üzerine baktım ve yağmurun yeni yeni çiseleyen damlalarını gördüm. Bunun üzerine adımlarını hızlandırdım. Yarım saat içinde sırılsıklam olabilirdim ve bunu istemiyordum. Ancak turuncu ışıkların aydınlattığı bu karanlık dar sokakta bir ses duydum. Bir tıkırdı. Deja vü.

Kalbim yavaştan hızlanmaya başlayınca, ensemden kuyruk sokumuma kadar şiddetli bir ürperti hissettim. O gece geldi aklıma, o korkunç gece! Gördüğüm şeyleri kimseye anlatmamıştım. İçimi kolayca dökebileceğim yakın arkadaşım bile yoktu. Ama asla kendimle ilgili şeyleri kolay kalay anlatmazdım ki kimseye. Keşke bu kadar ketum bir karaktere sahip olmasaydım.

Eğer şahit olduğum o vahşeti herhangi birine anlatsaydım şimdi ya da birazdan öldürüldüğümde Braşov'da kol gezen katillerin olduğu öğrenilirdi.

Telaşla tısladım. Tam koşmaya hazırlanacakken, benden önce ilerleyen gölgemin peşinde, bir gölge gördüm. Kibar değil, aksine çok uzun ve heybetli bir gölgeydi.

Kalbimin ritmi dengesini kaybederken ardımdaki gizemin nedenini anlamıştım. Çığlığım yüzünden beni fark etmişlerdi ve anlaşılan o ki olayın soğumasını beklemişlerdi.

Hiçbir suçum olmamasına karşın belki de birazdan o adam gibi öldürülecektim. Kaderimi çok kolay kabullendim, çünkü diğer insanlar gibi hayata körü körüne bağlı biri değildim. Üstelik öteki tarafta beni bekleyen bir ailem varken, daha fazla nefes almama ve bu acımasız hayata katlanmama lüzum yoktu.

Ölümü kabullenmemin vermiş olduğu cesaretle derin bir nefes aldım ve karşıma çıkan köşeden dönüp bedenimi sert duvara yasladım. Tüm kararlılığımla katili karşılamaya hazırdım.

Yağan yağmurun ve katilin adım sesleri birbirine çakışıp korkunç bir döngü yarattı.

Önce gölgesi belirdi ardından kendisi.

Bunun üzerine bedenimi zamk gibi yapıştırdığım duvardan söküp yönümü Azrail'ime çevirdim.

Ve burun buruna geldik.

Dünya dönmekten vazgeçti, yer çekimi etkisini yitirdi ve ay gecenin nefesine kelepçelendi. Zaman kavramını, karşımdaki bir çift gece mavisi gözde kaybettiğimi sandım.

Evrende böyle bir güzellik mümkün müydü? Ya da bir insan hem cennetin aydınlığına hem de cehennemin o zifiri karanlığına sahip olabilir miydi?

Konuşamadım, hiçbir tepki veremedim. Gece mavisi gözleri, karanlığın içinde okyanusun derinliklerinde saklanan mavi bir mercan gibi parıldıyordu. Buğday teni de bu gözlere eşlik ediyordu. Keskin yüz hatlarına sahipti; çıkık elmacık kemikleri, ince düzgün bir burnu vardı. Dudakları dolgundu, sivri çenesiyle garip bir uyum sağlıyordu. Gecenin rengiyle eş değer olan ıslak saçlarının birkaç tutamı alnına düşmüştü ve neredeyse uzun kirpiklerine değecekti. Sanki var olan bütün ressamlar yeteneklerini birleştirmiş onun yüzünü çizmişti. O efsanelerde anlatılan esrarengiz güzel varlıklar ve kudretiyle anılan tanrılar, ruhunda barınıyor olmalıydı!

"Çok affedersiniz," Dedi. Sesi kulaklarımda bir deprem etkisi yarattı ve o titreşim kendime ördüğüm duvarlarımı yerle yeksan etti. "Niyetim sizi korkutmak değildi."

Yutkundum. Adeta alfabeyi unutmuş ve dilim lal olmuştu.

Kapalı avucunu bana doğru uzattı ve pürüzsüz parmaklarını yavaşça açtı. "Bunu düşürdünüz," dedi. Kadifemsi sesiyle esen rüzgarı adeta ezip geçiyordu. "Ben de size vermek için peşinizden geldim." diye ekledi. Avucunda parlayan ve bana ait olan yadigar pusulama bakarken nefesimi tuttum. Şaşırmıştım. Elimi istemsizce boynuma götürdüm, düştüğünü nasıl da fark edememiştim!

"Teşekkür ederim." derken elimi yavaşça uzattım ve soğuk elinden pusulamı aldım. Avucumda yerini alır almaz yine adını koyamadığım bir ateş göğsümde harlandı.

"Rica ederim."

Kirpiklerimin altından eşsiz yüzüne baktım. "Bu benim için çok değerli."

"Bunu görebiliyorum." dedi vakur bir gülümseyişler. "İyi geceler. Rahatsızlık verdiysem beni bağışlayın." Cevap vermemi bile beklemeden arkasını döndü ve karanlığın içine doğru yürümeye başladı.

Bense siyahın içinden gelip siyahın içine karışan bu adamın ardından sessizce bakakaldım.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


















Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin