YERALTI SOARE İMPARATORLUĞU
KRALİÇE THALIA SOARE
Zihnimde bir kainat vardı. Beni, geçmişimi ve geleceğimi bir arada tutan zincirlerden ibaretti. Kollarım o zincirlerin himayesindeydi üstelik. Kalbimde yeri olanların katledişlerini seyretmekten zevk almıyordum, ama bana bunu izletiyorlardı, acı duymamı istiyorlardı. Ama asıl acı tükenişin kendisiydi; acıyı yaşatana isyan yaratılırdı.
Ve zaman geçti...
Sıra benim katledişlerime geldi.
Her indirdiğim darbede kainata kanlar yağdırdım. O kanlar düşmanlarımın denizi oldu, dalga dalga hepsini boğdu. Kapalı gözlerimin derinliklerindeki kuyuda mahsur kalan zihnim yer yüzüne çıktı.
Yine görüyordum.
Yine ateşi arzuluyordum.
Savaşın yangınları adım adım yaklaşıyordu, ya da bu sefer ben yaklaşıyordum. Hiçbir buz bu kırmızılıkları eritemezdi. Hissediyordum. Tabanlarımın altındaki altın yolun rengi bronza dönüşüyordu. Çok can çıkacaktı kalbini kaybetmiş bedenlerden ve onların azrailleri yine ben olacaktım. Her zaman ben olurdum.
Güneş göğün kollarına ulaşmamıştı hala. Büyülü bahçeye çıkan altın yoldan geçtiğim sırada, bana ait olan kar tanesinin yuvasına doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. Tan yerinden ağaran kızıllık, o kar tanesinde kan rengi parıltılar doğuruyordu. Kar tanesi yaklaştı, yaklaştı ve beyaz büyük kanatlarını son kez çırptı. Konması için uzattığım koluma yerleşti. Sarı gözleriyle sağlam bir kontak kurdum, çünkü aklına girmem gerekiyordu.
"Savaş için hazırlanmalısın, anne." dedi renkli zihninin sesi. "Artık çok yakındalar." Yumuşak beyaz bedenini okşadım.
"Onlar nasıllar peki?" diye sordum söyledikleri beni şaşırtmazken.
"İyi değiller," Zihnindeki görüntülerden ben de hoşnut kalmamıştım. "Düşmanları çoğalmış."
"Hiç iyi değiller." dedim sarı gözlerine bakmaya devam ederken. "O evde bir şey var. Üzerine bulaşmış." Başını oynattı. Tehlikenin kokusunu kar tanesinin tüylerinden soluyabiliyordum. "Kim o?" diye sordum, mutlaka bir şeyler öğrenmiştir diye umarak. Birden görüntüler değişti. Sima ve ailesini takip eden bir gölge vardı. Bu Moria değildi, yabancı iri bit erkek bedeniydi. Sima'dan sonra hedefinde Asena vardı. Ve ne Alain'in ne de Andre'nin bundan haberi yoktu.
"Kar tanesi," dedim bana gösterdiği görüntüden çıkarak. "Hedef," O zihniyle, ben sesli bir şekilde mızrağın ucunda olan kişinin ismini söyledik. "Asena!" O kızda bir şeyler vardı. O yabancı her kimse almak istediği bir şey. Ve bu dünya üzerinde olan tüm türleri etkileyecek kötülükte. "Sima ile iletişim kurmanı istiyorum." dedim sarı gözlerinin derinlerine inip. "Asena'yı gözlerinin önünden ayırmasınlar."
"İnsanlarla iletişime geçemiyorum ben, anne," dedi bunun bir kusur olduğunu düşünerek. "Biliyorsun o kişinin inanması gerek önce ve doğaüstü bir varlık olması gerek."
"Sima ile geçebilirsin, Kar tanesi. O tamamen bir insan sayılmaz. Ayrıca benden sonra artık iletişime geçebileceğin tek kişi Sima olacak." Kolumu uçması için hareket ettirdim. "Şimdi git ve ilk uyarıyı ver." Hızla batıya doğru kanat çırptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANGIN VE YAKUT
FantasíaDeğerli okuyucu, hoş geldin! Bundan tam 11 yıl önce yazmış olduğum kitabı okumak üzeresin Ve dilerim beğenirsin. Sevgiler. * Türünün son varisi ve korkunç bir varlığın soyunu taşıyor! 19 yaşındaki Sima Arweyn, bir gece yarısı akıllara durgunluk ver...