7.BÖLÜM: ÇIĞLIK

50 8 0
                                    

Etrafımda bana karışan dumanlara eşlik eden içkim ve yamuk olmasına aldırış etmediğim saçlarımla öyle tek başıma oturuyorum bir bar masasında. Az sonra lavuğun biri gelir tek gecelik bir şeyler için yüzsüzce iltifatlar ederdi. Sigara ve içkinin kokusu ızdırap kokumu bastırıyor. Böylesine lanet bir dünyada nasıl oluyor da insanlar böyle mutlu izlenimi veriyor, sırf bir gece tatmin olmak için tüm erkekler iğrenç kadınların peşinde koşuyor. Ben ise bu kocaman kalabalığın arasında yalnız oturuyorum ancak biraz eğlenmek istiyorum.

Karşımdan bana doğru kalabalığı yarıp sırıtarak gelen bir adam farkettim. Üzerinde sıradan bir tişört, klasik kot bir pantolonla şık görünüyordu. Bana doğru yaklaşırken oturduğum yerde beni, neredeyse kaybolmuş fakat uzaktan siyah gibi görünen gözleriyle baştan aşağı süzdü. Elinde iki kadeh içki vardı, renginin kırmızı olması hoşuma gitmişti. Müsade istemeden karşıma geçip oturdu.

" Merhaba. Size eşlik etmemin sakıncası var mı güzellik ? "

Nasıl itici bir ses tonu bu! Böyle yüksek sesin içinde ayırt edilebilecek kadar berbat. Elindeki içkiyi bana uzatırken yüzümün her santimini inceliyor gibiydi. Cevap vermek zorunda hissedip;

" Tabiki. Yalnızım zaten. Siz de öyleyse bir sakıncası yok benim için. Teşekkürler; içki için. "

" Rica ederim. Sizin için bu ne ki. İsterseniz içkilerimizi bitirip çıkalım. "

" Çok iyi olur. Ben çok sıkıldım bu kalabalıktan. "

Bir süre ağzımı açmadan sadece etrafı izledim. İçimde maviden kalan koca bir boşlukla duruyordum orada öylece. Gözlerim öyle duygusuzdu ki yüreğime tutulmuş ayna gibi. Karşımda hemen gitmek için sabırsızlanan bir adam oturuyordu. Ona doğru dönüp;

" Niye yalnızsın ? "

" Ben hep yalnızım. "

" Ailen ? "

" Ne aile ne arkadaş hiç kimsem yok. "

Sanki aradığım kurban ayaklarıma gelmişti. Şanslı hissediyordum. Şimdi bende bir an önce gitmek için sabırsızlanıyorum. Sanki cümleye nereden başlayacağını düşünmüş de şimdi konuşmaya başlıyormuş gibi başladı söze;

" Ben ara sıra gelir burada eğlenirim. Çünkü gidebileceğim kimse yok. Ailemle görüşmeyeli uzun zaman oldu. Her gün dayak yediğim şerefsiz herifin evine tekrar dönmek istemiyorum. Zaten belli ki çok da umurlarında değil. Her neyse... Bu konulara girmeyi pek sevmem. Sen gibi güzel bir kızın böyle yalnız oturması dikkatimi çekti. Kendime benzettim biraz da. "

Ne çok konuşan bir adam. Kendini bana benzetmiş. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyorum. Ben ne senin rengine benzerim bayım ne de şurada gördüğün rengarenk aptallara benim rengim çok koyu.

'' Evet. Benim kadar yalnız olduğun bariz. ''

Bu cümle söyleyecek bir şey bulamadığımın göstergesiydi sanki. Konuşmaya onu eve davet ederek devam etmek istedim. Uzatmak istemiyordum. Ruhum olabildiğince yorgundu.

'' Dilersen buradan çıkınca başka yerlerde vakit geçirmek yerine evime gidelim ? ''

Gözlerinin parladığını görebiliyorum. Beyninde gezinen şeylerin çirkinliği suratına vurmuş adi bir adam!

'' Olur. Sen nasıl istersen. ''

Yine çok kolay olmuştu. Zaten ikna olmuş şekilde geldikleri için eve götürmem hiç bir zaman zor olmuyordu.

Çantamı alıp kalktım masadan, arkamdan geliyor. Kalabalıktan ve yüksek sesten kurtulup çıktık kapıya. Arabasını istedi, getirdiler. Yolu tarif ettim. Ama olur da kaybolduğu anlaşılırsa diye arabayı kamera olmadığından emin olduğum ara sokaklardan birine park ettirip biraz yürümek istediğimi söyledim. Birlikte eve kadar, insanın ayılmasını sağlayan gecenin en güzel rüzgarının eşlik ettiği adımlarla yürüdük. Eve geldiğimizde onu üst kata çıkardım. O salonda beklerken ben mutfağa geçip birer kadeh içki getirdim. Uyumasına yardımcı olacak içki...

Evime her gelen ahmak gibi inceliyordu salonu. Şöyle bir göz gezdirdim oturmasına, bedenine, suratındaki o anlamsız ifadeye. Ne kadar da masum geldi gözüme. Düşüncelerimi bacağımda hissettiğim el böldü. Bir anda gözlerimin büyüdüğünü hissettim. Hatta belki de kızarmıştı yüzüm. İlaç etkisini göstermeden uzak durmalıyım. Henüz erken. Ne yapsam diye düşünürken aklıma bir kaçış yolu geldi;

'' Ben önce üzerimi değiştirip geleyim. Sen bekle beni. '' derken yüzümdeki telaşın okunmamasını diliyordum. Konuşurken elini tutup çektim, hemen ayağa kalktım ve elimdeki kadehi masaya bıraktım.

'' Değiştirmene ne gerek var ? ''

Köşeye sıkıştırıyor beni ama kaçmak için iyi yol bulmuştum. Kapıya doğru ilerlerken arkamı dönmeden;

'' Hemen geleceğim. '' dedim. Hızlıca odama gidip kapattım kapıyı. Bir süre oyalanmam lazımdı. Üzerimi değiştirecektim gerçekten, şu aptal daracık elbiselerden nefret ediyordum hele şu beni oldukça yüksek gösteren topuklular.

*

Uzun zaman geçti artık eminim bir köşede sızıp kalmıştır. Yavaşça açtım kapıyı, ayakkabılar olmadığı için çok ses çıkmıyordu adımlarımdan. Yine de yavaş basıyordum yere. Salona geldiğimde tam da düşündüğüm gibi sızıp kalmış ilacın etkisiyle. Yanına yaklaştım şimdi işin en zor kısmı taşıyacak olmamdı. Koltukta cansız gibi yatan, yine adını bile bilmediğim bir adam. Başucuna geçtim ve koltuk altlarından kavradım, koltuktan indirdim önce. Diğer odaya taşıdım sürüyerek. Zor da olsa rahat edeceği koltuğuma yerleştirdim. Uyandığında hareketlerini kısıtlamak için demir bileklikleri kilitlemem gerekiyordu; önce el bileklerini sonra ayak bileklerini sabitledim. Alnının ortasından geçen deri şeridi de sıkıca bağladıktan sonra sıra gövdesini sabitlemeye geldi. Düzenekte bulunan deri kemer yardımıyla karnının üzerinden geçirip bağladım. Şimdi tamamdı.

Küçük bir bıçak işimi görecektir. Açtığım çekmeceden en küçük bıçağı çıkardım. En sevdiğim şarkıların olduğu kaseti takıp açtım. Dans ederek yanına döndüm eğlencemin. Acıyla birlikte kendine gelip çığlık atmasını umuyordum. Çığlıklarıyla sevdiğim şarkılara eşlik etmeli. Ellerimi saçlarının arasına daldırdım, saçları çok da kısa sayılmazdı, en azından tutabileceğim kadar uzunlardı. Tutup çektikten sonra diplerini görebiliyordum. Elimdeki bıçağı saç diplerine dayadım, saçlarını istiyordum. Deriye dokunan bıçağın ucundan çıkan kan muhteşem görünüyordu. Yalnız bu kadarıyla kalmayacaktım tabi ki. Saçlı derinin tamamını istiyordum. Bıçağım derinin altına giriyordu yavaş yavaş. Beklediğimden daha çok kan vardı. Ne kadar kan, o kadar eğlence! Kopan deri büyüdükçe daha da hareketli dans ediyordum. Kan tüm yüzünü kaplamış olmasına rağmen uyanmamıştı hala. Çığlık istiyordum, acıyı hissetmek istiyordum. Neredeyse tüm saçlı deriyi almıştım çok az bir kısım vardı ki kanların arasından aralanan gözleri görebiliyordum. Kendine gelmesini sağlamak için bir anda kestim kalan kısmı. Acı çığlığını duymak bana güçlü hissettiriyordu. İlacın etkisi yüzünden hareket etmekte zorlanıyordu. Hatta çığlık atmasına rağmen konuşmak çok zordu onun için. Sadece izleyebiliyordu beni. Kopardığım saçlı deriyi yıkayıp buzluğa attım kokmaması için. Çaresiz bakışları beni delicesine mutlu ediyordu.

IZDIRAP KOKAN KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin