Ağaçların dizilişi karmaşıktı, yerler kurumuş otlarla kaplıydı. Dolunayın sunduğu ışık yaprakların arasından sızıyordu ormana. Ayın ışığı sayesinde ormanın tüm güzelliği gözlerimin önündeydi. Sessizliğin sesini duyabiliyordum. Kocaman ağaçlar vardı, bazıları böylesine büyük ve görkemli olmasına rağmen hala yeşildi, bazıları ise görkeminin yanı sıra kurumaya başlamış gibiydi. Gövdesi hala canlı olmasına rağmen kuru dalları vardı; bir yanı yaz diğer yanı kış gibiydi.
İlerlemeye çalışmıyordum artık; etrafa bakıyor, aradığımı bulmaya çalışıyordum. Bağırsam rahatsız eder miydim ormanı? Sessiz olursam varlığım belli olur muydu? Kendimle çelişiyordum çoğu zaman. İlerlemeli miydim yoksa orman bana verir miydi Mavi ' yi ? Yalnız olmanın zorluğu tam da bu noktada başlıyordu benim için. Hayatla tek başına mücadele etmek zordu, ormanın korumasında olsan da. Annem olsaydı ne yapardı diye düşünerek karar verirdim çoğu zaman fakat ben annem değildim. Ben farklı olmalıydım. Sevdiğim adamı öldürmemeli, yaşatmalıydım ; belki elinden tutarak belki de yüreğimde. Tüm bunları düşünürken adımlarımın hızlandığını farkettim. Yavaş olmalıydım, gözümden hiçbir şey kaçırmadan gitmeliydim. Etrafı incelemeye koyulduğumda ayın artık tepemde değil yeryüzüne yakın olduğunu farkettim. Bu demek oluyordu ki gün geliyor. Gökyüzü bana güneşini sunacaktı az sonra. Biraz dinlenmem gerektiğinin farkındaydım. Ağaç bana yatak olmaya razıydı. Elimi yere koyup elimden destek almak istediğimde elime kuru otların battığını hissettim, canımı acıtsa da ayaklarımın sızlaması bu acıyı hafif kılıyordu. Bedenimi ağacın gövdesi ve kuru otlarla kaplı toprağa pay edip bıraktım. Sırtımı dayadığım ağaç epey büyüktü, onun için benim varlığım sorun olmayacaktı. Başımı ağaca dayayıp gökyüzüne baktım. Mavi'yi bulduğumda yaşayacak olduğumuz günleri düşünmekten kendimi alamadım. Onu bulduğum yerde, bu ormanda bir evimiz olacaktı. Minik bir toprak parçasında yiyeceklerimizi yetiştirecektik böylece doğadan başka kimseye ihtiyacımız olmayacaktı. Ağaçtan bir evimiz olacak, bahçemizde ağaçtan yapılmış masa ve sandalyelerimiz olacaktı. Belki kendimizle beraber ormandaki hayvanların da karnını doyurmamız için doğa bize daha fazla nimet sunacak. Mavi hep yanımda kalacak, hep benimle olacaktı. Biraz rahatsız da olsa bir yatağımız olacak ve her şeyden rahat olan omuz benimle olacaktı.
**
Gözlerimi açtığımda uykuya daldığımı farkettim. Kulağıma çalınan kuş sesleri ormanda olduğumu hatırlattı bana. Güneş arkamda kalmıştı, gölgeler epey uzundu ve sırtımı yasladığım ağaç beni güneşten saklamış gibiydi. Hala gözlerimi tam açamıyor, başımı kaldırmakta güçlük çekiyordum. Kendimi fazlasıyla yormuştum. Başımı yavaşça kaldırmaya yeltendiğimde başımı ağaca yaslamamış olduğumu anladım. Az önce açmakta güçlük çektiğim gözlerim şimdi fal taşı gibi açılmıştı. Ani bir hareketle ayağa kalktım. Aniden üzerine bastığım tabanlarım beni yerden yukarı itecek güçte bir ağrıya sahipti, aldırış etmedim. Yanımdakinin kim olduğunu anlamam için kendime fırsat bile vermemiştim. Sadece kaçmayı düşündüm. Ayağa kalkıp arkamı döndüğümde ağaca yaslanmış bir adam gördüm ve hala panik içerisindeydim. Adamın kim olduğunu anlamak için ona doğru eğildim. Yüzüne bir karış mesafedeydim şimdi; başımı yana eğip yüzüne baktım. onu böylesine incelememin şaşkınlığıyla mavi gözleriyle o da benim gözlerimin içine bakıyordu. Yüzü toz ve kandan görünmez hale gelmişti. Elimi yavaşça yüzüne götürdüm, yanağına dokunan elim titriyordu, engel olamadım. Yüzündeki kurumuş çamuru nazikçe silmeye başladım. Elim yüzünde hareket ettikçe tozlar azalıyor fakat yaralar ortaya çıkıyordu. Ben yardım etmeye çalıştıkça o bana gülümsemeye devam etti. Yüzüne dokunan elim bu sıcaklığı tanıyordu. Tozlar temizlenmeye devam ettikçe alıştığım o yüz güneş gibi yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Ben değildim ona giden, orman bana onu getirmişti. Gözyaşlarım ona dokunmak istercesine gözlerimden çıkıyordu. Sonunda bulmuştum onu. Onu gördüğümde tüm gücüm de bir anda boşalmıştı sanki vücudumdan, bir anda kendimi onun boynuna bıraktım. Ne zaman sonra ona kavuşmuştum fakat konuşmak istemiyor sadece özlem gidermek istiyordum. Neden gittiğini ve tekrar neden döndüğünü, burada ne işi olduğunu sormak istesem de kafamın içindekilerin sesi çıkmıyordu. Kafamda dönmekle yetinen düşünceler orada bir süre daha kalmalıydı, ben sadece kokusunu tekrar ciğerlerime doldurmalı ve onu asla bırakmamak üzere sarılmalıydım. Yaraları vardı belli ama o da benim gibi aldırış etmiyordu tüm bunlara. Orman öylece durmuş bizi izliyor, kalp atışlarımızdan başka ses duyulmuyordu bu koca yeşillikte. Hayallerimize varma vaktiydi. Gidip o evi bulmalı ve tüm hayallerimi gerçekleştirmeliydim. Bunun için önce Mavi ' nin fikrini almalıydım. Yavaşça doğrulduğum boynunu bırakarak. Konuşmayı pek sevmezdik ikimiz de. Elimi uzattım, tutmalıydı ve onu götürmeliydim hayallerimizin başlangıcına. Gözlerini dikti yine yüzündeki o kocaman gülümsemeyle bana, elini uzattı tüm o yaralarına aldırış etmeden. Elleri de tozluydu, kanlar ellerindeki çizgileri yok etmişti. Elimi tuttu, diğer elini toprağa dayayarak ayağa kalktı. Neler yaşadığını bilmiyordum keza o da benimkileri bilmiyordu. Tek bildiğim ağrıları ve yaraları olduğuydu.
Nereye yürüdüğümüzü bilmeden yürümeye başladık. Nereye gittiğimizin pek bir önemi de yoktu sonuçta elele yürüyorduk. Birbirimiz için çok yara almış, çok zor günler geçirmiştik; şimdi tek yapmamız gereken birbirimizi bırakmamak olacaktı.
Bir şeylerden fedakarlık etmek yada cesurca davranıp sevdiğini yanında tutmak. Her ikisi de aşka dair şeylerdi. Ona dokunmak için yapılamayacak şey yoktur. Teni, dünya üzerindeki tek mıknatısımdı ; beni bu denli çekecek başka şey tanımıyorum. Gözleri en deli nehirlerden daha görülesiydi. Sevmek zor işmiş meğer herkes yapamazmış, Mavi bile. Gitmek gerek, seviyorsan hep ona gitmek gerek. O gelmese de gitmek gerek. Hep sen gidersin; ayakların yara içinde kalır ama ona varmanın mutluluğu her şeye değer. Ona sarılmak tarifi olmayan bir mutluluk barındırır içinde. Sarmalayıp saklamak istersin düşlerini, bazen anlarını ve bazen de sevdiğini. Her zaman aşkı yakalayamazsın, her zaman doğru insanı da bulamazsın karşında bu yüzden bulduğunu anladığında onu bırakma. Onu kaybedersen eğer, kendinden çok şey kaybedersin. Önce ciğerinin yangınlarıyla kalırsın, sönmez. Gözyaşlarıyla tanışırsın, mutsuzluk başucunda bekler sabahlara dek. Tek başına yürürken bulursun kendini sokaklarda, bitsin istemezsin her şeyi örten gece. Her şey gider; gece biter. gözyaşın biter, neşen biter fakat onsuzluk bitmez. O bitmez. Aşk hiç biter mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IZDIRAP KOKAN KADIN
General FictionKanlı ellerime kalbini böyle cesurca emanet etmesi endişelendiriyordu beni. Evet. İlk kez bir adam için endişeleniyordum hem de ona zarar verebilme ihtimalimi düşünerek. Başkasının acılarıyla beslenen bir kadına nasıl güvenilir? Aşk mı bu saçmalığın...