Umudumu yitirdiğim anda kalbimi tekrar yoklayan adam. Yine kapıda ama bu defa teslim olmamam lazım. Yüreğimi emanet ettiğim, alıp gidiyor sevdamı tam yüreksiz kadını oynamaya başlamışken tekrar çıkıyor ortaya. Anlayamıyorum yapmak istediklerini, düşüncelerini. Oysa tenime dokunduğu an tüm bedenim maviye bürünüyor, siyahlarımdan arınıyordum.
Koşarak gidiyordum yine kalbimin kapısını açmaya. Merdivenleri nasıl indim bilmiyorum bile. Gideceğini bile bile teslim olmaya gidiyordum. Son bir kaç basamağı atlayarak koştum kapıya. Elim kapı koluna eriştiğinde içimdeki milyonlarca kelebek uçuşmaya başladı yine, derin bir nefes alarak aşağı indirdim kapı kolunu. Karşımda Mavi'yi görmeyi arzulayan gözlerim koca demet papatya ve arasına özenle gizlenmiş çikolatalar görüyordu. Biraz daha hızlandı siyaha çalan kelebeklerim. Kocaman gülümsememe yine sebep olmuştu. Gözlerimi papatyalardan ayırıp yüreğimin Mavi'sine odaklamıştım.
"Bunlar.. Çok güzeller Mavi. "
Bilse içimde onun ne kadar güzel olduğunu, onun yanında papatyalara güzel derken yalan söylediğimi anlayacaktı.
" Sen daha güzelsin gibi klişe laflara girmeyeceğim. Senden böyle uzak kaldığım için özür dilemeye geldim. Tabi eğer kabul edersen. Girebilir miyim ? "
Sen zaten çoktan girmiştin gönül kapımdan. Nasıl hayır derim sana gecemin şafağı.
İçeri girmesi için kapıyı sonuna kadar açıp kenara çekildim. Yanıbaşımdan geçerken mest olduğum kokusu ciğerlerimi bile aşık ediyordu ona. Elindeki demeti bana uzattı." Teşekkür ederim. Geç içeri. " dedim elimdeki kocaman demetin kokusunu almak için burnuma götürürken. Ceketini çıkarırken odaya doğru yürüyordu. Giydiği kotu ve üzerinde tüm kaslarını sergileyen mavi tişörtüyle yine harika görünüyordu. Aklım istemsizce nasıl göründüğüme gitti. Onun yanında ne kadar da siyah kalıyordum. Arkasından onu takip edip odaya doğru yöneldim. İlk gelişinde olduğu gibi kapının hemen yanındaki koltuğa geçmişti. Ev önceki gelişine nazaran daha bir topluydu ama herkese göre derli toplu olma kavramı değişebilir tabi. Köşede duran anlamsız çiçeğe doğru ilerledim. Uzun zaman önce olsa gerek çoktan ölmüştü. Sanırım bu evde canlı olan tek ben vardım. Şimdi bir de gökyüzüm vardı tabi. Ölü çiçekleri vazodan çıkarıp masanın üzerine koyarken papatyaların içindeki çikolataları seçip onları da masaya koydum. Ölü çiçeklerin yerine özür papatyalarımı koydum. Daha sonra su eklemem gerektiğini hafızama not edip Alper'e döndüm, beni izlediğini farkedince gözlerimi kaçırdım. Koltuğun diğer ucuna geçip ona doğru döndüm bağdaş kurup oturdum karşısına.
" Her gün şu ilk oturduğun kaldırımı izledim saatlerce, belki yine gelirsin diye. Seni unutmasın yüreğim diye ciğerlerim patlayana kadar yürüdüm. Yine gitti dedim kendime, gelmeyecek. Unut. Vazgeç. Ama yapamadım. İnsan ölse bile gökyüzüne veda edemez. Peki neden ? Neden bir anda kayboldun ? "
" Gitmedim. Gitmek zorunda kaldım. Geri dönmem biraz zaman aldı. "
" Sen gidince aslında ne kadar yalnız, ne kadar siyah olduğumu anlıyorum. "
" Sana gökyüzü olmak için geri geldim. En siyahını bile mavi yapacağım. "
" İnanmak istiyorum. "
" Her gün yeniden aşık olmak istiyorum. "
Kelimeler dudaklarından dökülürken gözlerimdeki ben'i gördüm. Öyle güzelim ki onda. Git demek haksızlık olacaktı. Başımı göğsüne koydum. Çenesini başıma dayayıp saçlarımda ellerini gezdirmeye başladı. Uzun zaman öncesi geldi aklıma; saçlarım kısayken hep ne kadar güzel olduğunu söylerdi. Şimdi ise olabildiğine uzundu. Saçlarımı uzun sevmem demek ki onu yüreğimde bitirmek istememdendi. Bir anda doğruldum. Ne yaptığımı anlamak için gözünü kırpmadan izliyordu beni. Ayaklarımı koltuktan atarak bastım yere, terliklerimi giymek istemeden çıplak ayaklarımın üzerinde dikiliyordum. Elimi uzattım. Ne yapacağımı sorgulamadan tuttu elimi. Siyahın Mavi'ye bürünme arzusu... Koşar adımlarla banyoya sürüklüyordum onu. Banyoda bir çırpıda makası buldum. Eline tutuşturdum. Hala tek kelime etmeden beni izliyordu. Arkamı ona dönüp dizlerimin üzerine çöktüm. Tişörtümü aşağıdan yukarı sıyırarak tek hamleyle çıkardım.
" Saçımı kesmeni istiyorum. " dedim kendimden emin ses tonumla.
" Ama ben anlamam ki. Nasıl yapacağım ? " gözlerini kocaman açıp konuştuğunu hissediyordum. Gülümsemem bir an olsun eksilmeden Mavi'yle lekelenmek istiyordu ruhum.
" Siyah, Mavi'ye daha çok karışmak istiyor. "
" İstediğin gibi olmazsa ? "
" Senin istediğin gibi olsun. "
" Yamuk olursa ? "
" Toprak, gökyüzünün verdiği her şeyi kabul eder. Yağmuru da karı da. "
Saçlarıma doğru eğilip, keseceği tüm saçların kokusunu ciğerlerine alırmışçasına koklayıp öptü. Beni yalnız bırakmak istemediğini hissediyordum ve bunun için o da dizlerinin üzerine çöktü. Saçımı keserken canım acıyacak gibi yavaş ve dikkatliydi. Oysa ben sadece kısa olmalarını istiyordum. Şekli nasıl olacak, bende nasıl duracak önemli değildi. Belime kadar uzanan saçlarım teker teker dökülüyordu mermerin üzerine.
Nihayet bitmişti. Arkamdan başını uzatıp boynuma doğru eğildi ve küçük bir öpücük kondurdu onun için aldığım nefesin geçtiği boynuma.
" Bitti güzelim. "
Kendimi görmek için öyle sabırsızlanıyordum ki. Hemen ayağa kalktım, aynanın önüne koştum. İlk defa saç kesen bir adam için iyi bile sayılırdı. Dakikalar önce belime dokunan saçlarım şimdi omuzlarıma bile değmiyordu. Ama nedense o kadar çok sevmiştim ki minik saçlarımı. Elimi arasına daldırdım, başımı sağa sola çevirip her yerine gözlerimi dokundurmaya çalışıyordum. Şimdi o yanımda olmasa da elim her saçıma gittiğinde Mavi olacaktı. Arkama yaklaştığını hissetmemle birlikte aynada gördüm Alper'i. Kollarını belime doladı, çenesini omzuna dayayıp aynadaki kısa saçlı kadını izliyordu.
"Beğendin mi ? "
" Saçlarıma gökyüzü karıştı. "
" Yüreğindeki gökyüzü saçlarına bulaştı. "
" Kolların huzur kokuyor. "
" Bedenin özlemimi dindiriyor. "
Kollarında ona doğru döndüm. Burnuma bir öpücük kondurdu. Her dokunduğunda bedenime bir mavi daha sürüyordu. Gözlerindeki telaşı hissettirerek başladı konuşmaya.
" Tişörtünü giy yavrum yoksa üşüyeceksin. "
" Bana kalırsa buraları saçlarımdan arındırıp sonra da duş almalıyım. Tabi müsaade edersen. Sonra da yarım kalan kahvemizi içeriz. "
Kollarından sıyrıldım. Kapıya doğru yönelirken çabuk olmamı söyledi. Elbette çabuk olacaktım, içimdeki kelebeklerin gökyüzü.
*
Aradan 15 dakika geçmiş olmalı en fazla. Çok beklettiğim için sıkılmamış olmasını dileyerek çıktım banyodan. Üzerimi giyinmiş olmama rağmen hala ıslak olan ayaklarımla yere basarken çok dikkatliydim. Banyoya onu sürüklemeden önce oturduğumuz odaya gittim. Mavi yoktu... Belki mutfakta belki tuvalete gitmiştir düşüncesiyle seslendim bir kaç defa ama yoktu. Gitmiş olabilme olasılığını aklıma bile getirmek istemiyordum. Sarı bir kağıt ilişti gözüme. Odaya ait olmadığı belliydi. Hemen elime aldım kağıdı.' Üzgünüm Toprak. Gitmek zorundayım. En kısa zamanda geleceğim. Lütfen kızma bana. '
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IZDIRAP KOKAN KADIN
General FictionKanlı ellerime kalbini böyle cesurca emanet etmesi endişelendiriyordu beni. Evet. İlk kez bir adam için endişeleniyordum hem de ona zarar verebilme ihtimalimi düşünerek. Başkasının acılarıyla beslenen bir kadına nasıl güvenilir? Aşk mı bu saçmalığın...